Wednesday, November 17, 2010

Olmadı AF 0006, bu hiç olmadı...



Dünyanın en büyük uçağı, göklerin balinası, A380 ile gerçekleştirdiğim ilk uçuşumun hayal kırıklığı ile geçtiğini üzülerek bildiriyorum :((

Sanırım  her geçen gün kalitesiyle dünya çapında daha da çok tanınan ulusal bir havayoluna sahip olmanın getirdiği şımarıklık ile, başka bir havayolu kabul edilebilir ve ortalama standartlarda bir yolculuk sununca,  burun kıvırmaya başladım...

İşte bu yüzden Paris-New York uçuşu benim için malesef hem alelade oldu, hem de  "sıkış pıkış" geçti
:((

Halbuki hava alanında A380 ile ilk göz göze geldiğimde ne kadar da heyecanlanmıştım!

Gerçekten de o gün benim için çok özeldi: hem ilk Okyanus aşırı yolculuğumu yapmak üzereydim, hem de bu ilki, dünyada var olan en büyük uçak ile gerçekleştirecektim!

Daha ne isteyebilirdim ki?? En son Air France yolculuğumun da iyi geçtiğini düşünecek olursak, muhteşem bir yolculuk beni beklemekteydi!! Yupiii :))

Sanırım biraz fazla kaptırmışım kendimi..

İşe koltuklardan başlayalım: yeni olmalarına rağmen bizim 90'lardaki koltuklarımızdan, sanarsın portatif koltuk, takır tukur edenlerden, ya da Onur Air ayarında koltukları düşünün, işte onun gibi sıkış pıkış, hem de vasat...

Yeni nesil bu güzelim uçağın ekonomi sınıfı, bence uzun menzilli bir uçuşa hiç mi hiç yakışmayan cinsten!!! Pardon, gene de yiğidi öldür hakkını yeme, her koktukta tabii ki de kişisel ekran, seçmeli oyun/film/müzik/dizi vs. vardı.

Sunulan yemek ise, Paris'ten hareket ediyor olmamıza rağmen, vasat ötesiydi !

Battaniye diye verilen örtüler, hiç mi hiç sıcak tutan cinsten değildi, bütün yol boyunca paltomu da aldım üzerime...

Air France ile bir çok kez uçmuştum. Uzun menzilli olarak da Paris-Kinshasa uçuşumuz beni çok etkilemişti... Hatta Emirates'ten sonra, ekonomi sınıfında  her koltukta ekranla burada tekrar karşılaşmıştım, o dönem için etkileyiciydi gerçekten de.. Yemekler de iyidi. (Bu konuda gerçekten de acımasızım malesef. Ama iyi diyorsam, bilin ki iyimiş)

Bu sefer hem gidişteki A380 heyecanımın bu şekilde sonuçlanması, hem de dönüşte ilkinden daha kötü bir yemek (Allahın gücüne gitmesin gerçekten de berbat bir yemekti!!) ve kahvaltıyla karşılaşmam, bir daha Air France ile uçmayacağımı garantiledi. Nokta.

Bütün bunları yaşarken tabii ki  THY gibi ulusal bir havayoluna sahip olduğumuz için bir kez daha gururlandım..

Valla ucuz bir havayolunu tercih etseydik gam yemezdim. Ama verdiğimiz paraya hiç mi hiç değmedi :((
Bir de şu var, bütün bunlar, yani sıkışık koltuklar, kötü yemek vs, 2-3 saatlik bir uçuşta karşıma çıkmış olsa, gerçekten de umrusamayabilirim. Ama 8 saatlik uçuşta, hem de dünyadaki en son model uçak ile uçunca insan biraz daha iyi hizmet, biraz daha fazla konfor bekliyor galiba..


Uzun lafın kısası: ilk Okyanus aşırı, ilk Airbus 380 uçuşum beni baya bir hayal kırıklığına uğrattı, güzelim NYC'den bahsedeğime, ya da hafta sonu gezdiğim Koloseum veya Vatikan müzesinden bahsedeceğime, oturup, gecenin bir köründe uzun uzun bunun üzerine yazdırabilecek derecede, siz anlayın ! 

Ama herşeye rağmen ağzım kulaklarımda, çünkü  A380'e bindim :)) Anlamsız mı oldu bu cümle? Anladınız canım.. Çok güzel bir duyguydu aslında, gökyüzünde uçan en büyük yolcu uçağı!! Vaayy :)) İnanılmaz sessiz bir kalkış ve iniş yaşadık. Hissetmedik bile! :)

Pıt, bir baktık havadaydık. 
Pıt, bir baktık inmiştik :) 


Yok ama, yok...  AF valla bak bu hiç ama hiç olmadı*




*tek derdi de bana kendini beğendirmekti ya :P


Not: 2. fotoyu bizzat çektim, kuyruk kamerasından okyanus üstü manzara ;)) 

Monday, November 8, 2010

I heart NYC :)


Yazacak o kadar çok şeyim var ki !!

Heryerin tanıdık gelmesinden mi bahsetsem, o koca gökdelenlerin arasında dolaşmanın yarattığı hazdan mı, hiç mi hiç yabancılık çekilmediğinden mi, 24 saat yaşayan şehrin parlak ışıklarıyla uyumanın güzelliğinden mi, Çin mahallesinde herşeyi yemek istememden mi, sokaktaki hot dog'lardan mı, çılgınca/ dur durak bilmeden tüketebilmekten mi, hamburgerden, fast food'dan öö dememden mi?? Hangi birinden bahsetsem bilemiyorum ? :))

New York beni büyüledi! Hoş, 2 gün/ 3 gecede ne kadarını görebildim ki?

Kapıyı araladım ve burnumun ucunu soktum... o kadar :)


Hemen ardından gittiğimiz Washington D.C. birden gözüme köy gibi geldi mesela.. Ok, koca koca binaları olan bir köy, ormanın içinde olan ve gene içinde orman olan kocaman, xxxl bir köy.. ama gene de köy.. Ne açıdan mı? Tın tın bir hayat var sanki. Aslında hiç bir şehir NYC ile kıyaslanamaz ama insan ABD, Başkent, yani Washington DC deyince.. hani, daha bir canlı bekliyordum açıkçası :)

Doyamadım ben NYC'ye daha görmek, yapmak, seyretmek, tatmak istediğim o kadar çok şey var ki!! Herhalde bir ömür yetmez.. Olsun, denemeye varım ben :))