Evet efendim, gene buluştuk...
Uzun aralar veriyorum ve bundan hiç hoşnut değilim ama yapacak bişi yok.. ya çok yoğun bir dönemden geçiyor oluyorum ya da bulduğum tüm boş zamanlarda enerjimi röşarj etmeye çalışarak geçiriyorum. Buna bir de bahar yorgunluğunu eklersek, zor valla zor...
Neyse, bir ara güneşli bir cumartesi gününde gezilen Ankara Kalesinden bahsetmek istiyorum.. Yanlız fotoğrafların çoğunu başkası çektiği için hala elime ulaşmalarını bekliyorum... grrr !
Resimleri alır almaz o konuda yazacağım, söz.
Bugün bahsetmek istediğim iki film var... Belki bir de son zamanlar bizi saran dizilerden de bahsedebilirim... Bakalım yazı bizi nereye götürecek :)
Eveeeet, birinci film tam bir Hollywood yapımı : Clash of the Titans -3D
Açıkcası ben 3 boyutlu filmleri çok seviyorum, bunu zaten şimdiye kadar anlamışızdır :P
Doğrusunu söylemek gerekirse, şimdiye kadar en iyisi de galiba Final Destination oldu diyebilirim.
Avatar da tabii ki görsel açıdan çok başarılıydı, film sizi bambaşka bir gezegene götürmeyi gerçekten de başarıyor ve 3 boyutlu olması ayrı bir zevk vermiş olsa bile.... bence final destination'ların sonuncusu bu konuda daha başarılıydı (kopan kafalar, kıyma etler daha bir güzel geldi galiba gözüme :P)
Neyse, konumuza geri dönelim,
Titanların Savaşı, isminden de anlaşılacağı gibi Yunan mitolojisine dayanan bir Hollywood filmi. Daha fazla söyleyebileceğim bir şey de yok aslında. Çok tatmin edici değildi. Hikayeyi işleyiş biçimi vasattı ve karakterlere derinlik katılamamıştı ama bence öyle bir niyet zaten yoktu..
Avatar filminin baş karakteri Sam Worthington gene baş roldeydi ama pek bir uyuşktu bu filmde. Silik (uyuz demeke için) bir kahraman olmuştu... (yok avatar'dan bahsetmiyorum, yoksa orada da mı gene aynı duyguları uyandırdı sizde?? Aaaa??)
Peki bu filmde neyi beğendin diyecek olursanız, görsel olarak gene iyi iş çıkarmışlar. Tekrarlıyor olacağım kendimi ama : 3 boyutlu filmleri destekliyorum ben!
Bir de bayıldığım bir başka unsur -dalga geçmeyin sakın- Argos'lu askerlerin saçları oldu! Bayıldım resmen :) Çook yakışmış bence, seksi bile olmuşlar diyebilirim. Erkeklere bu saçın gideceğini hayatta tahmin etmezdim valla :))
Ama belki eteklerini çıkarsanız, mitoloji kokan sahnelerden uzağa koysanız, bir de kot ve t-shirt giydirseniz, aman ne bu saç böyle diyebilirim. Ama yok, filmde çok hoşuma gitti bu saçlar, her sahnede inceledim durdum resmen... Bunun şu sıralar saçlarımın gene kısa oluşu ve çok sıkılmamla alakası olabilir mi acaba?? Hmm?? Bilemedim.
Neyse...
Asıl sırf bu filme bir post yapmam gerektiğini düşündüğüm, bahsetmek istediğim ve gerçekten de tavsiye ettiğim film, Estonya yapımı Klass olacak
2007 yapımı bu drama beni çok rahatsız etti ve bir o kadar da etkiledi. Çok güzel işlenmiş, kamera çok güzel kullanılmış, basit ama çok çarpıcı bir film.
Konusunu tahmin etmek çok zor değil. Evet bir okul dramı, okuldaki şiddet konu alınıyor. Çok zorlayıcı ve rahatsız edici sahneler var--- UYARI!!
Ama bence çok başarılı bir film.
Tavsiye ederim kesinlikle.
Hmm, evet hala bir iki şey yazacak enerjim var :)
O zaman evde seyredilen diğer diziler hakkında yazayım biraz :
- FRINGE
Muhteşem bir dizi !!
X-files ve Lost'un yapımcılarından gene çoook sürükleyici, konu itibariyle hayalgücümüzü bilimle pekiştiren gerçekten de çok başarılı bir dizi. Karakterler çok iyi işlenmiş ve oyuncular da hakkını veriyor :)
X-files seven nesillere sesleniyorum: seyredin !!
Dizimax'te yayınlanıyor şu an.. bir göz atın derim ;)
- The Vampire Diaries
İlk seyrettiğimde, amaaan tam bir Vampires 90210 olmuş dedim (türkçe meali evimiz hollywood'danın vampir versiyonu).
Lisesli gençler, güzel pompon kızlar, yakışıklı vampirler... özetle dizi budur :)
Gene de seyrettik ve bir noktadan sonra göze çok hoş gelen 2 vampir kardeşin kapışması, kasaba halkıyla ilişkileri, bir de tabii vampir oğlan-ölümlü kız aşkı etrafında dolaşan ama gayet eğlenceli olan bir diziye dönüştü.
Eğlenceli işte.
- The Legend of the Seeker
Gene ilk bölümleri offff poffff modunda seyrettim.
Gene bol bol soyunan süper kaslı sempatik bir kahraman- Seeker işte- ve ona sadakat yemini etmiş bol göğüs dekoltesi sergileyen, Confessor dediğimiz taş hatun...
Ama belki hepimizin sevdiği hoş bir fantastik dizi haline dönüşebilir. (biz severek izliyoruz ve 2.sezonun çok daha iyi oturmuş olduğunu söyleyebilirim - ben Mort Sith Cara'ya bayıldım mesela )
Zamanında Zeyna'yı kocaman gözlerle seyreden erkek arkadaşlarımız/kocalarımızın bu sefer bizim ah be şu Richard'ı da habire soyuyorlar, üşütecek yavrucak diyerek seytretmemize şaşırmamaları gerekir ;))
Şaka bir yana, sempatik bir dizi.
Galiba Digitürk'te yayınlanıyor ama hangi kanalda olduğunu bilmiyorum...
---
Son olarak, LOST'un son bölümlerini seyrederken: "oh be, sonunda lost eski haline geri döndü" dedim. Son sezonun ilk bölümleri beni çok baymıştı, belki dizi bitince anlamlanır ama sırf seyretmek için seyrettim diyebilirim..
Neyse, lost gene lost oldu ya, artık iyi bir şekilde bitirecekler inşallah :)
No comments:
Post a Comment