Ok, devam:
İşte bu yazının baş kahramanı da, bu pantalonların ana vatanı olan Kapri Adasının ta kendisi! Şimdi bilmemek değil, öğrenmemek ayıp diye diye dünyada varlığımızı sürdüren bir canlı türü olduğumuz için kısaca Kapri Adasının İtalya'nın Akdeniz sahillerinde (daha doğrusu Tiren Denizi), Napoli Körfezinin güneyindeki Sorento yarımadasının ucunda bulunan bir ada olduğunu söyleyeyim. Adanın kendisi tam bir engelli keçi parkuru olduğu için, Yunanca keçi anlamına gelen Kapros'tan türeyerek günümüzdeki ismini almış.
Efendime söyliim, bu minik Ada şöhretini 50'lerin sosyetesi tarafından keşfeldilmeye borçlu, şimdi ise dünyaca ünlü birçok milyarder ve Hollywood yıldızları tarafından tercih edilen bir tatil beldesine dönüşüvermiş. Ve bizim gibi önemsiz koca bir turist grubu da her sene isminin cazibesine kapılıp Kapri'ye akın akın gitmeye devam ediyor...
E Sosyete diyen, yat der, butik hotel der, pahalı mekanlar der... ayol der de der...
Biz de birer no-name turist olarak ayak bastığımız bu tatlı Ada'da bir güzel pahalı yemeğimizi yedik (pahalı ve kötü!) Hemen ardından, kafamıza güneş geçmeden atalım kendimizi sulara diye niyetlendik, ama etrafta cup diye denize atlayacak mekan göremedik.. E be güzelim, dedik ya Keçi Adası, ne bekliyordun ki? diye sormadan da edemedim kendime bu milisaniyeler içinde!
Bazılarımız turistik gezilerin vazgeçilmez parçası Grotta Azzura'ya keşfe çıkmak istedi. Diğerlerimiz olabilecek en yüksek sezonda orada olduğumuzu düşünerek, "seni ben oraya başka bir zaman götürürüm, söz bak" diyerek, grup içindeki harmoniyi bozmadan en iyi fikrin hemen Marina Grande'nın yanındaki koydaki plaja gitmek olduğuna dair fikirbirliği oluşturdular. Ama oraya da tek ulaşım botlaymış ve gidiş dönüş 15 euro...
Herşey çok çabuk gelişti.... Plajdı, ulaşımdı derken birden kendimizi Dolce Vita'lara akarken buluverdik:
Şimdi kulaklarınızı dikip beni bir güzel dinlerseniz, siz de Capri adasında kendinizi Sophia Loren'ler, Grace Kelly'ler, hatta Victoria Beckham'lar gibi hissederek tatil yapabilirsiniz :))
Sonra tinton bir kaptan amca, size tekne kullanmanın (artık bindiğimiz şeyin adı ne ise), ne kadar kolay olduğunu anlatıyor. Nasıl çapa atılır, hangi koylarda nereye yanaşabiliriz. Nerede rüzgar var, Marina'ya geri dönerken nelere dikkat etmemiz gerek falan filan, bütün bunları ziplenmiş şekilde 6 dakikada anlatıyor. Ehliyetini bırakıyorsun, seni teknene kadar eskort ediyorlar :)
Vrııııııııııııııııııııııııııııııııııın !!!!! Açılıyorsun Capri'nin koylarına!
İşte Hayat Budur. İlk bulduğun koyda, at çapayı ve dal dal dal dal !!!
Biz bu sefer acemi olduğumuz için sadece bardak ve bir iki şişe su almıştık yanımıza.Botların buzluğu da olduğuna göre bir sonraki sefer için meyve, atıştırmalık bir iki paket bişi veeee Martini veya Campari alalım yanımıza dedik! İşte o zaman tam Dolce Vita'yı tatmış oluruz.
Şimdi teknik detaylara geçecek olursak, bot kullanmak zor değil. Azıcık cesaret gerekiyor, hele bizim gibi yüksek sezonda kiraladıysanız bütün Capri açıkları vızır vızır tekne trafiği ile kaynıyor. Neyse, ilk kompleksinizi (saray yavrusu yatların yanına çapa atarsanız olacağı budur) aştıktan sonra, siz de adeta ananızın karnından tekneyle/botla doğmuş gibi bütün Capri açıklarında usta kaptan gibi o koy benim, bu koy senin keyif yapacaksınız :)))
Dikkat etmeniz gereken şey, büyük ya da hız teknelerinin dalgasını en doğru şekilde yemek. En güvenli yolu, uzak durun :) Yanından geçmeyin :D
2 saat Capri'nin etrafında gezmeye hayli hayli yetiyor. Hiç durmadan giderseniz 20 dakikada yapılabilecek bir parkur. Ama biz sefamıza düşkün bir grup olarak, bir saat daha uzattık turumuzu ve bize her ekstra saat için 30 euro alıyoruz demelerine rağmen toplam sadece 90 euro ödedik.
İki kişi olsanız bile, Capri'nin tanını çıkarabileceğiniz, İtalyanın bu güzel adasında kendinizi film karesinden fırlamış bir Sophia Loren, Grace Kelly veya Jackie O' gibi hissetmenizin en güzel yolu, buna benzer bir bot kiralamak olacaktır!
Pişman olmazsınız, güvenin bana :)))
Ciao!
2 comments:
İhihihi ;)
sigara paça dümdüz inen (ama dar), tam bilekte biten caprinin uzun versiyonu, ya da benim lugatıma göre öyle
Post a Comment