Bu yeni keşiften bahsetmezsem çatlarım!!
Artık yavaş yavaş "turistler"in azaldığı güzeller güzeli Roma'da, biraz daha rahat adım atarız diye, Cuma akşamı Trastevere'ye gitmeye karar verdik.
Vespa üstünde ilk haftamı da atlattıktan sonra, dedim artık vızır vızır akan centro storico trafiği bana mısın demez! ;)) Tabii... alıştım alışmasına, ama gene de "amanin çarptık" diye yusuf yusuf diye tabir ettiğimiz anlar da yaşadım. Bişicik olmadı Allah'a şükür, arabaların dikiz aynalarına dokunmadık bilem :-P
Neyse, kendimce "Roma'da Roma'lı gibi yaşa" felsefesini 120% benimsedim ya, o yüzden ben de İtalyan kadınları kadar süslü olabilirim diyerek çektim altıma stilettolarımı, giydim üstüme sigara paça pantolonumu ve atladım sevdüceğümün arkasına (kırmızı kaskımı da taktım tabii ki! ;))
Vzzzzzz, vzzzzzzzzzz diye 30 dakikada şehir merkezine vardık varmasına. Fakat yanlış saptığımız için korkulu rüyam Piazza Venezia ve Colosseum'un trafiğinde bulduk mu kendimizi? Kapadım gözlerimi, istifimi hiiç bozmadan, sarıldım sıkı sıkı...
Neyse, sonunda kazasız belasız vardık Ponte Garibaldi'ye... Vardık tabii ama sen misin süsleneceğüm diye tutturan? Ben de giyerim topuklu- hmmpff, ne olcak ki? diyen.. Aldım mı boyunun ölçüsünü!! Hani gene alışığım Brüj'ün ve Brüksel'in arnavut kaldırımlarında yürümeye. Ama yok anacım, Trastevere'nin yolları bir başka.. Topuğunu kaptığı gibi, bileğini de kıran cinsten bunlar! Eeee, bütün havam bir anda tıııııs diye sönüverdi ve bulduğumuz ilk ayakkabıcıya daldık. Neyse, kaç zamandır dükkan dükkan dolaşıyorum, kendime güzel bir babet bulma ümidiye ( aslında güzellerini gördüm ama ilker yassssah koydu.. Neymiş? Evin her köşesinden babet fırlıyormuş..) Her işte bir hayır vardır ya, (valla siyasi mesaj kaygısı yoktu :-P), acı maceramın sonu tatlıya bağlandı ve 35 euroya çok tatlı bir babet aldım çıktım! Yihuuu !!!
Bu küçük aksaklıktan sonra Trastevere kazan biz kepçe, iğne atsan düşmez sokaklarda dolana durduk. Aç karnımızı doyurmak isterken Roma'nın tatsız tarafıyla da tanıştık: Efendim 2 kişi 2 ana yemek, bir kişi tatlı, dördüncü kişi de sadece bira içtiği için boş olan masalarına (toplam 3 boş masa vardı) bizi otutturmayan sevgili restoran sahibi, seni esefle kınadık, kıl şey :-( Bak ismini unuttum yoksa kara listeye alınması için afişe ederdim. Zaten adamın kendisi arızaya çoktan geçmişti, suratsız mı suratsız, sanarsın PMS... Yazık ilker bir dellendi, ben ise "ahanda Belçika'dayız" dedim... Ama canımızı sıkmadan biraz daha ileride, Bumbum Bar'ın dibindeki Pizzeria Nerone'ye girdik ve odun ateşinde pişmiş lezziz pizza yedik (ya çok açtık ya da gerçekten de Roma'ya geleli bu kadar güzelini yemedim). Sohbet güzel, patron tatlı mı tatlı, yemek enfes, hizmet hızlı, fiyat desen çok uygun. Sevdik biz bu pizzacıyı, yolunuz düşerse quattro fromaggi'sini deneyin derim. Üstelik söylemiş miydim bilmiyorum ama, Bum Bum de Mel'in hemen dibinde :D
(Pizzeria Nerone; del Moro 43, Trastevere'nin göbeğinde , 00153 Rome, Italy- tel: 003958301756 )
Bum Bum de Mel, was ist daSs ?
Aaaaaaaa !!! Gecemizi tatlandıran, güzelliğimize güzellik katan muhteşem bir Brezilya barı.
Yukarıda tükkanın sabihi Ana barın başında kokteylleri hazılıyor :)
Bum Bum'a yaklaşırken birden burnunuza taze meyve kokuları geliyor, çilek, nane.... Kahkahalar yükseliyor giderek...Fonda çalan bir samba havası derken... Bum Bum'un önündeki kalabalığın içinden, akıntıya karşı yüzen bir somon edasıyla, hem çok estetik olmaya çalışıp hem de canınızdan bezmiş bir şekilde geçmeye çalışıyorsunuz.. Ama kokular sizi çoktan esir almış. Oradan bir adım öteye gitmek istemiyorsunuz... Adeta büyülenmiş bir halde kendinizi o küçücük bara doğru yönlendiriyooooorrrrrr, fakat, bi saniye! Nedir bu fişler, bu kuyruk neyin nesi?
Bülbül gibi şakıdığım İtalyancamla hemen sırada bekleyen birisine nedir buranın olayı diye soruyorum. (söylediğime inandığım cümle: "Afedersiniz, buradaki sistem nasıl çalışıyor?" Ağzımdan çıkan kelimeler: Ben var gitmek, içki, nasıl ödemek? )
Önce sıraya girip içki siparişini veriyor ve ödemeni yapıyorsun. Onlar da eline bir numara tutuşturuyorlar (siparişlerin de yazdığı -sonra gözüme mojito daha güzel geldi, ben aslında mojito istemiştim gibi mızıkçılık olmasın bak, darılırım haaa ;)).
Veee sen de İtalyan gençliği gibi, başlıyorsun sokak muhabbetine. Bekle anam, bekle... (oturacak yer de yok). Neyse ki, kendimizi Trastevere'ye muhteşem uyum sağladığımız, yerel dokunun adeta bir parçası gibi hissettiğimiz için, ayaklarımıza kara suların inmesi, belimizin ağrıması bize vız geliyor. Gururlu bir şekilde cakamızı ata ata, biz de Roma'lılar gibi bekliyoruz ;-)) Beklerken de İtalyan erkeklerinin kaş alma sevdalarına kültürel bir boyuttan bakarak, anlam bulmaya çalışıyoruz.
Bu küçük aksaklıktan sonra Trastevere kazan biz kepçe, iğne atsan düşmez sokaklarda dolana durduk. Aç karnımızı doyurmak isterken Roma'nın tatsız tarafıyla da tanıştık: Efendim 2 kişi 2 ana yemek, bir kişi tatlı, dördüncü kişi de sadece bira içtiği için boş olan masalarına (toplam 3 boş masa vardı) bizi otutturmayan sevgili restoran sahibi, seni esefle kınadık, kıl şey :-( Bak ismini unuttum yoksa kara listeye alınması için afişe ederdim. Zaten adamın kendisi arızaya çoktan geçmişti, suratsız mı suratsız, sanarsın PMS... Yazık ilker bir dellendi, ben ise "ahanda Belçika'dayız" dedim... Ama canımızı sıkmadan biraz daha ileride, Bumbum Bar'ın dibindeki Pizzeria Nerone'ye girdik ve odun ateşinde pişmiş lezziz pizza yedik (ya çok açtık ya da gerçekten de Roma'ya geleli bu kadar güzelini yemedim). Sohbet güzel, patron tatlı mı tatlı, yemek enfes, hizmet hızlı, fiyat desen çok uygun. Sevdik biz bu pizzacıyı, yolunuz düşerse quattro fromaggi'sini deneyin derim. Üstelik söylemiş miydim bilmiyorum ama, Bum Bum de Mel'in hemen dibinde :D
(Pizzeria Nerone; del Moro 43, Trastevere'nin göbeğinde , 00153 Rome, Italy- tel: 003958301756 )
Bum Bum de Mel, was ist daSs ?
Aaaaaaaa !!! Gecemizi tatlandıran, güzelliğimize güzellik katan muhteşem bir Brezilya barı.
Yukarıda tükkanın sabihi Ana barın başında kokteylleri hazılıyor :)
Bum Bum'a yaklaşırken birden burnunuza taze meyve kokuları geliyor, çilek, nane.... Kahkahalar yükseliyor giderek...Fonda çalan bir samba havası derken... Bum Bum'un önündeki kalabalığın içinden, akıntıya karşı yüzen bir somon edasıyla, hem çok estetik olmaya çalışıp hem de canınızdan bezmiş bir şekilde geçmeye çalışıyorsunuz.. Ama kokular sizi çoktan esir almış. Oradan bir adım öteye gitmek istemiyorsunuz... Adeta büyülenmiş bir halde kendinizi o küçücük bara doğru yönlendiriyooooorrrrrr, fakat, bi saniye! Nedir bu fişler, bu kuyruk neyin nesi?
Bülbül gibi şakıdığım İtalyancamla hemen sırada bekleyen birisine nedir buranın olayı diye soruyorum. (söylediğime inandığım cümle: "Afedersiniz, buradaki sistem nasıl çalışıyor?" Ağzımdan çıkan kelimeler: Ben var gitmek, içki, nasıl ödemek? )
Önce sıraya girip içki siparişini veriyor ve ödemeni yapıyorsun. Onlar da eline bir numara tutuşturuyorlar (siparişlerin de yazdığı -sonra gözüme mojito daha güzel geldi, ben aslında mojito istemiştim gibi mızıkçılık olmasın bak, darılırım haaa ;)).
Veee sen de İtalyan gençliği gibi, başlıyorsun sokak muhabbetine. Bekle anam, bekle... (oturacak yer de yok). Neyse ki, kendimizi Trastevere'ye muhteşem uyum sağladığımız, yerel dokunun adeta bir parçası gibi hissettiğimiz için, ayaklarımıza kara suların inmesi, belimizin ağrıması bize vız geliyor. Gururlu bir şekilde cakamızı ata ata, biz de Roma'lılar gibi bekliyoruz ;-)) Beklerken de İtalyan erkeklerinin kaş alma sevdalarına kültürel bir boyuttan bakarak, anlam bulmaya çalışıyoruz.
Velhasıl kelam, 30 dakikayı geçen bir beklemenin ardından, ikişer ikişer verdiğimiz siparişlerimize kavuşuyoruz :-))) Ve işte: Caipifragola! (çilekli caipirinha).
Biz de yerel olduğumuz için artık, Bum Bum'un önündeki 3 masadan birinin boşalmasını beklemeden aldık çilekli caipirinha'larımızı elimize, gittik Santa Maria in Trastevere Kilisesi meydanına :) Sohbet zaten keyifli, mekan desen heryer tarih kokuyor, cıvıl cıvıl bir gençlik. Oturduk havuzun başına, sırtımız ıslansa bile keyfimizi bozmaya yetmedi. İçkileri tarif etmemi beklemiyorsunuz di mi? E peki :
Allora, Roma'ya gelindiğinde Trastevere'ye zaten gidilecek, el mahkum :-) Gidildiğinde de Bum Bum de Mel'den artık canınız o an ne istiyorsa alınacak! Ve İtalyan gibi gözükmek istediğiniz için, ya elinizde kokteyliniz hemen oracıkta muhabbete dalacaksınız, ya da ben totomu bir yere koyayım artık dediğiniz için, meydandaki havuzun başında içkilerinizi yudumlayacaksınız. Kapiş? ;-)
Biz de yerel olduğumuz için artık, Bum Bum'un önündeki 3 masadan birinin boşalmasını beklemeden aldık çilekli caipirinha'larımızı elimize, gittik Santa Maria in Trastevere Kilisesi meydanına :) Sohbet zaten keyifli, mekan desen heryer tarih kokuyor, cıvıl cıvıl bir gençlik. Oturduk havuzun başına, sırtımız ıslansa bile keyfimizi bozmaya yetmedi. İçkileri tarif etmemi beklemiyorsunuz di mi? E peki :
MUHTEŞEM ÖTESİYDİ !
2 nolu foto kaynak
2 comments:
aslııı, nihayet yazmaya başlamışsın! çok ara verme olur mu? fb de fotoları gördüğümde tabiatıyla brezilya barı olduğunu anlamamıştım. adı ne anlama geliyor biliyo musun? Bal'ın poposu! :) öperim çok...
E insana İtalya'da ilham geliyor :)) Yazmaszam döverler :P
Bum Bum de Mel hııımmm.. E Valla totoları bilmiorum ama hakikaten Bal gibiydi içecekler :D
öptüm kocaman!
Post a Comment