Friday, June 27, 2008

Ruhunuzu Dinlendirin



Su siralar o kadar yogunum ki, derler ya kafami kasiyacak vaktim yok.. resmen oyle oldu :) Hatta su an bu yaziyi da iki is arasina sikistirmaya calisiyorum... du bakalim ;)

Butun bu kosturmayi en son universite'de yasadigimi hatirladim birden... odevler, sunumlar, sinavlar bir de olmazsa olmaz iki kakara kiri molasi vermeler :) Ozlemisim!

Konumuza geri donecek olursak, kafamdaki bu kargasaya karsi bedenimi dinclestirmek ve ruhumu arindirmak icin dinledigim o kadar muzik arasinda bir tanesi var ki beni bambaska yerlere goturup kafami tamamen bosaltmakla kalmiyor bir de inanilmaz bir enerji ve mutluluk veriyor :)




Hepiniz en az bir kere olsun Andrea Bocelli'dan bir sarki dinlemissinizdir. Gerek Opera'dan bir arya olsun, gerek kendi sarkilari veya baska sanatciklarla yaptidi duetler olsun, yorumladigi her sarkiyi bambaska bir boyuta tasiyor... Pavarotti'nin veliahti deniyor ama boynuz kulagi gecer misali, ben Andrea Bocelli'nin sesini daha cok begeniyorum, daha yumusak geliyor kulagima., aman ustaya saygisizlik olmasin ,topragi bol olsun, pavarotti de apayri bir tenor sonucta :)


Herneyse, benim size onerecegim:


Kargasali bir gununuzde, soyle iki dakika zihninizi dinlendirmek icin bir Andrea Bocelli patlatin :) Yuzunuzde bir gulumseme, ruhunuzda bir huzur olmuyorsa namerim :P


Bonus bir de asagidakini ekliyorum :)

Soylememe gerek yok tabii, seyretmez zorunda degilsiniz ama acin dinleyin baska islerinizi yaparken :)



Friday, June 20, 2008

Yuregimdeki Turkiye - Euro 2008

"Turkiye icinde olur be Diji" misali bizim de Turkiye'miz icimizde...



Zafer coskusuyla aldik elimize bayragimizi, attik kendimizi Turk mahallesinin sokaklarina :)




Sevincimiz Schaerbeek'ten tasmis taa Brouckere meydanina kadar varmisti..



Inanilmaz bir geceydi.. . Sanki Turkiye sokaklarindayiz! :D

Memleketten uzak bile olsak, biz gene de icimizde yasatiriz Turkiye'yi:)



Wednesday, June 11, 2008

Hersey Sende Gizli

Gecen gun e-mailleriminde bir resim ararken, cok eskiden yonlendirilmis (forwardlanmis) bu guzel yaziyi buldum..

O zaman okudugumda da, bugun yeniden okurken de gercekten inandigim seylerin cok guzel bir ifadesi oldugunu dusundum (e tamam biraz fazla sevgi bocegi modunda ama olsun.. kimseye zarari yok) :)


Hersey Sende Gizli

Yerin seni çektigi kadar agirsin
Kanatlarin cirpindigi kadar hafif...
Kalbinin attigi kadar canlisin
Gözlerinin uzagi gordugu kadar genc...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kasin gözün
Karsindakinin gördügüdür rengin..
Yasadiklarini kar sayma:
Yasadigin kadar yakinsin sonuna; ne kadar yasarsan yasa,
Sevdigin kadardir ömrün..
Gülebildigin kadar mutlusun
Uzülme bil ki agladigin kadar güleceksin.
Sakin bitti sanma her seyi, sevdigin kadar sevileceksin.
Günesin dogusundadir doganin sana verdigi deger
Ve karsindakine deger verdigin kadar insansin.
Bir gün yalan söyleyeceksen eger
Birak karsindaki sana guvendigi kadar inansin.
Ay isigindadir sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldigin kadar ona yakinsin
Unutma yagmurun yagdigi kadar islaksin
Günesin seni isittigi kadar sicak.
Kendini yalniz hissetigin kadar yalnizsin
Ve güçlü hissettigin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettigin kadar güzelsin...
Iste budur hayat!
Iste budur yasamak!
Bunu hatirladigin kadar yasarsin
Bunu unuttunda galdigin her nefes kadar üþürsün
Ve karsindakini unuttugun kadar çabuk unutulursun
Ciçek sulandigi kadar güzeldir
Kuþlar ötebildigi kadar sevimli
Bebek agladigi kadar bebektir
Ve herseyi ögrendigin kadar bilirsin bunu da ögren,

SEVDIGIN
KADAR
SEVILIRSIN


Tuesday, June 10, 2008

Dilenci Vapuru

Lise donemimde okuldan cikip eve gelmem hayli uzardi ve herzaman anneme soyledigim saaten en az bir 30 dakika gec kalirdim eve...

Okulum Kizilay'in gobeginde, meshur Sakarya'daydi. Butun bos saatlerimizi pastaneler, hatta ne yalan soyliim bazen de birahanelerde geciridik.. kizarmis patates ve bira :). Odevleri yetistirdigimiz, fiskos yaptigimiz sakli bahcemiz, hemen bizim okulun yanindaydi, ust katinda sobasiyla isinarak gozleme ve cay yapan yer artik Mado levhasini tasir olmus mesela...

Biz o donemden itibaren Umitkoy'de oturmaya baslamistik. 80'lerde almis oldugumuz bahceli bir evimiz vardi.. Tabii 80'lerin kooparatif evlerini gozunuzun onune bir getirirseniz, ilk anda akla gelecek bir saray yavrusu degildi hani...

Ama annem ve babamin bahce, cicek bocek ve doga duskunlugu o bir donume yakin bahcemizi, bizim icin dunyada hicbirseye degismeyecegimiz bir yer haline getirmisti.

Arka tarafta bizimkilerin itinayla yurtdisindan getirdikleri binbir cesit salatalar ekiliydi.. Babamin Finlandiya'dan kucaginda getirdigi mavi camimiz ve annemin "koleksiyon" diye adlandirdigi binbir cesit cicekleri, leylaklar ve gullerle hayat dolu civil civil bir bahcemiz vardi...


O bahcede az mi su savaslari yapilmadi, o bahcede az mi danaburnu toplanmadi, az mi yemekler, kahvaltilar yenmedi... Gecelegin battaniye serip Umitkoy'un karanliginda buyuk ayi-kucuk ayi aradik goklerde.

Iste bu donemde hernekadar evimizde vakit gecirmeyi sevsem de, bir disari ciktim mi evin yolunu unutur, DILENCI VAPURU gibi her yere ugrar ve eve gec kalirdim herzaman...

Annemin dilenci vapuru gibisin sozlerini,
anlamini bilmeden o kadar cok duydum ki. Gecen hafta evden cok disarida vakit gecirdigim icin icimden "gene dilenci vapurlugun tuttu" derken yakaladim kendimi :)



Dilenci vapuru neymis?

Dilenci vapuru Istanbul bogazinda butun iskelelere ugrayan bir vapura halk arasinda takilan isimmis.


Umitkoy'de oturmanin benim icin kotu yani ve dilenci vapuru lakabinin bana uygun gorulmesinin sebebi butun arkadaslarimin sehirde oturuyor olmasiydi. Herkes eve giris saatine 10 dakika kalaya kadar sohbete devam ederdi ve zamaninda evine yetisirdi...

Ben ise -e ergenlik iste- o guzel muhabbetleri birakip 1 saat onceden yola koyulmaktan nefret ederdim. 1 saat yol aslinda en iyi ihtimaldi cunku saat 17.30'u gectiginiz an bizim durakta kuyruklar baslardi. Done done uc otobusu dolduracak kadar kuyruk olusurdu... orada beklemek (hele kisin), otobuste yer bulsan dahi buyugune vermek zorunda olmak, o tika basa sardunya kutusu gibi dolu otobuste tutunacak yer aramak hele bir de yuklu bir okul cantaniz varsa.. o 35 dakikalik kizilay-umitkoy yolculugu benim icin kabustu resmen!!

Bununla da yetinmeyip bir de surekli dayimlarda kalir olmustum :) Ders cikislarinda, hatta bazen okulu kirip hafta ici kuzenlerle bulusurduk gizli gizli.. Bir keresinde Denizati Pastenesin'de (Cankaya), buyuk kuzen (SS subayi diyorduk biz ona) kulaklarimizdan cekerek eve goturmustu bizi hic unutmam.. cok utanmistik ama hala guleriz :)

Iste benim bu iki kuzenim ile yedigimiz ictigimiz ayri gitmezdi, herseyimizi paylasirdik (buna butun gardirobumuzda dahildi :)).

Dilenci vapurlugumun tam anlami olmasa da, ana fikre cok uygun bir ornek:

Mesela sali beden egitimi icin Tunus caddesindeki Alman Okuluna giderdik aksama dogru, cikista ben de kuzenlerimle bulusurdum Tunali'da. Sohbet mohbet derken aksam olurdu ve ben dayimlarda kalmaya karar verirdim. Hic karsi gelmediler dayimlarda kalmama bizimkiler ama ben bir degil, iki degil ki... Bazen sali gunu gider cuma aksami (veya cumartesi) kuzenlerle Umitkoy'e donerdim (hani annem yegenlerini gorunce mutlu olur da, bana kizmayi unutur diye).. E ama Annem artik kizmaya baslardi tabii 2 gunden fazla kaldigimda.. Aslinda aciklamam da cok mantikliydi.. Hem gec saate eve donmuyordum karanlikte :P. Hem de Umitkoy'den okula gitmek 1 saatimi alirken, dayimlardan sadece 20 dakika suruyordu :D


Asil dilenci vapurlugunu bir gunde 10 kapi yaparak basariyordum :)

Mesela, hafta sonu zaten cuma'dan kuzenlerimde kalmis olmanin disinda, cumartesi gunduzleri Betty Club'da gunduz partileri olurdu.. Ona bir giderdik. Oradan cikinca ya Tadim Pizza'ya, yada Kitir'da kumpir yemege giderdik. Aaa, lise tayfamin aksam baska bir programi olurdu kesin, bir de oraya ugrardim (eksik kalir miyim hic?). Bu sekilde bir gune 5 program siksitirmis bir halde ya eve donmeye cok usenir ve gene kuzenlerle dayimlara gider kalirdim, ya da kesin eve gec kalip annemden papara yerdim...

Annem cok gezdigimden degil de merak ettiginden kizardi bana daha cok.

Simdi yas ilerledikce hak vermeden edemiyorum... Ama o yaslarda, deli ergenlik yaslarinda anne ve baba bizi anlamayan garip kisiler oluveriyor. Bizler kendimiz icin en iyisini bilir ve oyle davranirdik. Onlar bize hayati zorlastirmaktan hoslanan sadece kan bagimiz olan insanlardi adeta :(

Dedigim gibi zaman gectikce, o Umitkoy'un ilk donemlerinin aslinda cok da tekin olmadigini anliyorum artik. Umitkoy'de tek tuk site vardi, gerisi hep insaat halindeydi ve zifir karanlik olabiliyordu otobus duragindan eve giden yol.. Tabii ki benim 40 dakika eve gec gelmemden cok, benim o karanlikta eve geliyor olmamdan oturu heycan ve tedirginlikten kizardi annem bana.. Hos, hava kararmadan dondugumde ise gunumu anlatirken, gene dilenci vapuru gibi on kapi yapip gelmissin derdi.. Bazen de meshur baska bir lafini soylerdi cok fazla dolastigimi dusundugu zaman:

Cok gezen pabuc **k getirir :)


Ama genetik olarak benim cocuklarima da gezginlik gecerse, annem gibi olmayacagim dedigim herseyi olurum gibime geliyor. Gec kaldiginda endise etmek, aklina binbir felaket senaryosu getirmek, kimlerle nereye gittigini herzaman bilmek (hos bu benim icin de cok onemliydi, annemelere her zaman soylemisimdir nerede ve kimlerle oldugumu) ama olsun, bizim donemde cep telefonu yoktu.. haber almak, vermek aninda olmuyordu.. herhalde simdi cebinin kapali olmasi veya cevap vermemesi gibi birseydir bu :)


Butun annelere babalara Allah kolaylik versin valla... zor is zor :)



Not: evimizi yeni aldigimiz zaman umitkoy'e gittigimiz gunlerden birinde bahcede poz vermisim :) galiba 8-9 yasindayim?
Not2: Mavi camimizi bu yaz kuruyup olmus bulduk, govdesinde de kocaman bir civi :(

Fotolar: http://timeless.com.au/HittiteSunSymbol.html
http://www.istanbul.com/Content.aspx?CatId=5689&Type=detail