Thursday, May 28, 2009

2 final, 1 teslim, 1 mock conference...


Bugün benim için "yataktan çıkmasaydım keşke" dediğim günlerden biri oldu resmen...

Başlıkta yazdıklarımın yarısı bitti, bir o kadarı da yarına kaldı.

1 final ve bir "deneme konferans çevirisi" yarın gözlerimden öper (öss'ye hazırlanan gençler gibi hissetim şu deneme kelimesiyle)

Bir de hava muhalefetiyle karşılaştım ki, o da günümü iyice rezil etti!

Dondum, evet resmen dondum ben bugün.. ayaklarım buz kesildi. Yooo, valla sandalet giymemiştim! 22 derecelik havaya uygun çorapsız giydiğim babetler vardı ayağımda...

Bu kadarla da yetinmedi hava, sağ gösterip sol çaktı öğle yemeğinde birde... nasıl olsa güneş var, iliklerimiz ısınır dedik terasta oturduk ama nafile... güneş yüzünü göstermediği gibi, bir de üstüne bizimle dalga geçer gibi kafamıza yağmur damlalarını bıraktı...

" arkası gelmez dertlerimin, feshüpanallah" şarkısını dinliim ben bari :D

Saturday, May 16, 2009

12 points... Moldova!!


Eurovision 2009

Ben Moldova'nın kazanmasını istirim... dur bakalim kim kime kaç puan verecek ;)

EDİT:

Bilirkişi Lahana Notu :

1-Benim için tam bir süpriz : Norveçli Küçük Emrah kazandı :)
Şarkının girişi ve nakarat kısmı hoştu, ne yalan söliim. Irlanda ezgilerini andırıyordu...
2-Norveçli Alexander Rybak Belarus asıllıymış ;)

Ben de hala Celine Dion'un Fransa'yı temsil ettiğinde kazandığı şarkıyı hatırlarım (senesini bile söylerim ama utandım :D).

Genlerimizde valla galiba var bu örovizyon aşkı :D

Friday, May 15, 2009

Su gibi akıp giden zaman

Ankara'ya döneli neredeyse 1 sene olacak...

Okul desen, neredeyse bitecek (Şafak 68!)...

Brüksellahanam ise 3 yaşına basmış, hatta 4'ünden gün almaya başlamış bile -ama ben bunu daha bugün fark ettim :(

(Not: Yandaki resim geçmiş doğum günü pastası niyetine)


Zaman akıp gidiyor gerçekten...

Zaman demişken, bugün öğlen yemeği için Cafemiz'deydik ve gene nostalji treninde bir yolculuğa çıktım -mübarek sanki abonmanlık almış?!

Aklıma orada yapılan sohbetler, içilen çaylar, yenilen mahmut usta salataları geldi hep...

Aslında çok hoş Cafemiz gibi güzel ve bizim için özel olan yerlerin hala açık olduğunu görmek...

Aynısı Cafe Kahve için de geçerliydi ama kapanmış, ya da dediklerine göre taşınmış... Üzüldüm. Çikolatalı Suflesi pek bir güzeldi halbuki.. Gak guk öten bir de kuş vardı içeride arada bir ödümü koparan :)

Hoş artık yolum pek Arjantin caddesine ya da Tunalı'ya düşmüyor ama olsun, bazı mekanların orada olduğunu bilmek güzel bir duygu.

Başka kulvarlarda yarışan bir de Kıtır Piliç vardır: sulu biralarıyla ve yüksek sesli müziğiyle meşhur olup her Ankara gencinin en azından bir kere gidip ya kokoreç ya da kumpirini yemiş olduğu emektar mekan :)

Orası da yerinde duruyor, oh be! Tabii Çayyolunda açılan yeni Kıtır apayrı bir boyuta taşımıs konsepti ama olsun.... Yenilikler de her zaman kötü değildir :P

Beni şaşırtan birşey de Ankara gençliğindeki değişimi görmek oluyor hep -32lik Aslı konuştu!-

Eskiden gerçekten de saatlerce oturup laklak yapılacak yerler olan bu Cafelerin birden bire "piyasa" yerlere dönüşmüş olması uzun süre, hatta hala beni rahatsız ediyor - bugün yaşamadım bunu o yüzden mutluyum çok :). Belki hala öyledir ama Arjantin caddesinde bir ara karşıdan karşıya geçilemez olmuştu ! Deli oluyordum resmen!!

Böyle burun kıvırıyorum ben ama biz hiç mi piyasa yapmazdık liseli ya da üniversiteliyken ??

Hmmmm, düşünelim biraz... Tadım Pizza vardı Ertuğ Pasajının en üst katında. Orası Cumartesileri gerçekten de "piyasa" olurdu (ama lazanyaları benim için hala muhteşemdir)

Universite yıllarımdan hatırlayamadım birden "piyasa" mekan ... çok ilginç bak bu!

Aaaa olmaz olur mu? Mesa Koru'daki Salata bar ve The North Shields. Tabii tabii oralar da piyasaydı :) Hala bence çok hoş mekanlar. Püfür püfür esen o Ankara yaz gecelerinde terasta oturup güzel bir içki ve hoş sohbet nasıl da güzel olur valla :)

Bir de olmazsa olmaz kortlarımız vardı odtü'de :) Ders çıkışı gidilir bir çay içilirdi "piyasanın göbeğinde" ehehehe :D

Bütün bunlara ben nereden girdim şimdi?

Hmmm...? Evet, blogumun 3 yaşına basmasıydı başlangıç noktam.

Peki ben 3 yaşındayken nasıl bişiydim??

Elbise ve etek hastası olan.. Kısacık kıvırcık saçları olan... kara kuru, inatçı mı inatçı minik bir gevezeymişim dediklerine göre :D

Hiç değişmedim dersem yalan olur tabii ama bazı huylar gerçekten de 7'sinde neyse 70'inde de öyle kalıyor galiba ;)

Bakalım bruksellahanası seneler içinde ne gibi değişimler yaşayacak? Aslında benim çocukluğuma da benziyor şimdiden: 5 sene içinde 3 ayrı mekan hiç de fena bir benzerlik değil...

Bakalım blogum kaç yaşına kadar benimle kalacak, benimle nerelere gelecek? Nelere güleceğiz, nelere kızacağız, neler bizi duygulandıracak? Ama ben dayanamam.. 18 oldu mu atarım evden, gitsin kendi ayaklarının üstünde dursun, aaa !! :P

Kıyar mıyım dersiniz? Zaman gösterecek, zaman ;)

Foto Kaynak (süper pasta resimleri var)

Monday, May 4, 2009

Hatırlatma: Hıdırellez !

Geçen seneki yazımda Hıdırezellez hakkında uzun uzun yazmıştım...

Geleneği bozmadan bu sene de hatırlatma amaçlı bir yazı olsun istedim.

Yarın Akşam, yani 5 Mayıs gecesi bahçedeki güllerin ya da evdeki balkon çiçeklerinin altına dileklerimizi karalayıp koymayı unutmayalım sakın...

Umutlar ve dilekler ertelenemez bence :) Onlar da olmasa bizi bu hayata ne bağlar ki başka ? (tam arabesk tadinda oldu bu cümle :P)


Dur bakalım, baharın müjdeleyicisi olan Hıdırellez belki 6 Mayıs'ta gerçekten baharı da getirir beraberinde.

Olmuyor yani, bahar geldi gelecek diye bekliyoruz, tık yok... Odtü'nün Bahar Şenlikleri, Bilkent'in May Festi başlayacak hala yağmur, hala kara bulutlar var tepemizde :(

Brüksel'deki arkadaşlar da hava atıyor biz parmak arası terlikleri giydik bile nanaaay diye... Valla gıcık oldum...

Bizim ne günahımız var? Hala kalın ceket, hatta bazen manto bile giyiyoruz yahu şu mayıs ayında Ankara'da !!! Brüksel günlerinden farksız hala çantada şemsiyeyle çıkıyorum evden her gün :(



Foto kaynak.

Sunday, May 3, 2009

Sinemastik Fantastik Bumbastik



Geçtiğimiz haftalarda seyrettiğim ve yazmak istediğim, ancak bir türlü fırsat bulamadığım bir film var : The Fall

Ben böyle görsel bir şölen görmedim daha önce... Mest bir vaziyette seyrettim, hayran kaldım her kareye. Keşke sinemada seyredebilseydim.

Valla !! O kadar iddaliyim: yok bunun benzeri !! Varsa da bana da söyleyin muhakkak izlemeliyim :)

Sonradan öğrendime göre de hiçbir özel efekt kullanılmamış... Evet evet, kullanılmamış!!

Kostümler muhteşem, mekanlar muhteşem, hikayesi basit ama sürükleyici ve içinizi burkan türden...


Bazı sahneleri Dali'nin tuvalinden canlanmış kareler gibiydi :)

Konusunu anlatmak istemiyorum. Ben bilmeden seyrettim, bence daha güzel oluyor böylesi. Kafanızın içinde hiçbir şeyi kurgulamadan gidip seyretmek en güzeli. Beklentiye girmemek diyeceğim ama beklentiyi şu yukarıda yazdığım satırlarla zaten yaratmış oldum bile, kusuruma bakmayın artık :)

******

Sinemastik fantastik bumbastik konumuzla devam edelim:

Geçen akşam sinemada ne oynuyor diye bakmaya gittiğimizde karşımızda X-Men Origins -Wolverine' in gösterime girdiğini gördük ve hemen bilet aldık :)

Ne ara çekildi de ne ara gösterime girdi ben takip edememişim...

En son 3. filmin son sahnesinde Profesör X' in ölmediğini görmüştük.

Kaldıkları yerden devam ederler diye beklerken, teeee eskilere gitmişler :) E iyi olmuş aslında, Wolverine abinin geçmişini öğrendik.

Yanlız bu sefer sinemada seyretmekten rahatsız oldum ben. Neden mi? Şimdi böyle bol aksiyonlu, görselli, fantastik, "bumbastik" filmlerde ben bi gaza geliyorum ve tezahurat yapasım gelio :P "Yürü beee ! " gibisinden - bir hanımefendiye yakışmayacak cinsten işte :(

Şimdi bir de bu filmin tamamen Hugh Jackman üzerine kurulu olduğunu ele alırsak, tahmin edebileceğiniz gibi bol bol kaslı vücüt sahneleri var. Bana bu sahneler o kadar komik geliyor ki o anda ekrana popcorn,kuryemiş, yani elimde ne varsa atasım geliyor :) Gene "kim turar seni !!" diye de bağırasım geliyor...

E tabii, şimdi fantastik filmler genelde pek kadın seyricilere hitap etmiyor, e Wolverine'i azcık soymak biraz daha çekici hale getirebilir filmi dimi ? Film fragmanına iki kare koysanız yeter, hemen merak uyandırır- yanılıyor muyum yoksa? ;)

E insan o dev ekranda göze güzel gelen şeyler seyretmek istiyor doğal olarak :P Bunda şaşıracak birşey de yok (bakmayın siz dilime düştü bi kere Wolverine!)

Vurdusu kırdısı bahane, kaslısı şahane işte ! ;)

Vin Diesel'in her filmi, Troy'un sevgili baş aktörleri (hafıza tazeleme: Brad Pitt ve Eric Bana), 300 Spartalı'daki boyanmış kaslar, Maximus rolündeki Russel Crowe vs, vs...

Neyse, uzun lafin kısası : o kadar para dökmüşlerdir ki Hugh Jackman'e, tabii ki azcık soyacaklardı (azcık ne kelime?! töbe töbe!)

O komik sahneler dışında (tam saldırı öncesi üstünü çıkaran Wolverine mesela) fantastik film sevenlerin gene çok büyük keyifle seyredecekleri bir 4.film olmuş X-Men Origins bence.

Bakmayın siz takılmama, ben beğendim filmi (hollywood olsun çamurdan olsun grubuna dahil miyim acaba??)

Neyse...

Aa, bir de X-men sevenlere bilmiyorlarsa bir tüyo vereyim bari. Her X-men filminin sonunda, sabırla jenerik yazılarının bitmesini beklerseniz eğer, ekstra bir sahne seyredebilirsiniz.

Bir de, bir de... Cepa'daki sinemaya ilk defa gittim.. Beğendim, koltuklar rahat, ekran süper, gösterim saatleri daha fazla... Güzelmiş yani.

Bumbastik film tanıtım köşemiz bugünlük bu kadar. Yarına bir ödevim var, oturayım artık onu bitireyim bari...

Zaten rapor, yemek, dizi, ödev, blog derken gece oldu gene... Yetmiyor bana 24 saat !! nerede bu devlet? 24 saatlik gün olmaz!! Vatandaş müzdarip!

Saturday, May 2, 2009

32 yaş mucizesi

" Şimdiye kadar pek çok şey yazılıp çizildi. Ancak bu defaki araştırma, kadının hangi yaşta kendini iyi ve seksi hissettiğini tam bir sayı vererek belirtti.


Kadın her yaşta güzeldir, güzeldir ama bir yaş var ki, araştırmacılar bu konu üzerinde falzasıyla iddialı!İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, kadınlar kendilerini en çok 32 yaşında güzel hissediyor.

Araştırmaya katılan kadınların %40'ı kendilerini bu yaşta en çekici hissettiklerini söylerken, bunu hayat deneyimlerinden kazandıkları güvene bağlıyor.

Bu yaş grubundaki kadınların aktif bir aşk yaşamının olması ve yemeden içmeden daha bilinçli zevk alması, 32 yaşın güzelliğini ortaya koyuyor.

Araştırmaya katılan ünlü kadınlar arasında Sarah Michelle Gellar, Sophie Dahl ve Liv Taylor gibi isimler de var.

Psikolog Sandra Wheatley, "Bence kadınlar bu yaşlarda kişiliklerini bulmuş oluyor. Güzel hissetmek kendine güven ve hayat deneyimi ile alakalı. 32 yaşında bir kadın 22 yaşındakinden çok daha fazla deneyime ve başarıya sahip oluyor. Güzel hissetmesinin sebeplerinden biri de bu." açıklamasında bulunuyor"


Ben de Akşam gazetesinin yalancısıyım :P

Ama merak da ediyordum : neden bu kadar güzel geliyor bana bu 32 yaş düşüncesi diye... demek ki varmış bir sepebi :D