Friday, March 15, 2013

Kadın gözüyle Teknoloji: Windows 8 ve Dokunmalı ekranlar




Bari vatana millete hayrım dokunsun, Windows 8 ile yaşadığım aşk-nefret ilişkisini anlatayım biraz.
 
Benim öyle tam anlamıyla kendime ait laptopum olmamıştır çok. Üniversite yıllarında koca kasalı, koca ekranlı, maaile kullandığımız (yani abimin izin verdiği kadar!), o çirkin toplama desktop bilgisayarlarından vardı işte... İlk laptopum teee bu blogun doğum yeri olan Brüksel'den Türkiye'ye dönerken zar zor bulduğumuz Q-klavye bir HP olmuştu. Ama ne HP idi!! Ne siz sorun, ne ben anlatayım! Bulması zor, alması zor, arızası zor, halletmesi daha da zor!! Başıma bela olmasına rağmen, beni Master zamanımda gayet iyi idare etmişti gene de. Laptop olduğuna bakmayın, iri kemikli olduğu için açık havaya pek çıkmazdı.. Daha ziyade evin demirbaşlarından biri olmuş, yemek masasının ucunda 9 ay boyunca sesini çıkarmadan oturmuştu :))

Neyse, işte araya bir de minik bir Acer Aspire One girmişti. Mesleğim için gerekliydi o ! Kabine sokabileceğim minicik bir bilgisayardı çünkü; nasıl da şirindi anlatamam ! Hem de kırmızıydı!! :))  Kendisine bilmeden kötü muamele yapana kadar ilişkimiz pamuk şekeri kadar tatlıydı rahmetliyle...

Artık konuya geçme zamanı geldi de geçiyor bile.. Ama kadın gözüyle diye baştan uyarmıştım ben sizi! Biz kadınlar girizgah faslına çok önem veririz. Ön fasılların hepsi bizim için önemlidir, ayrımcılık yapmayız ;-)

Evet, ne diyordum?  Hah, şu Windows 8'e ilk başlarda kıl olmuştum! İlk oturup da üzerinde çalıştığım bilgisayarda ne yalan söyleyeyim Windows 8'in start sayfası bana çok anlamsız gelmişti. Onu geçtim, alıştığımız klasik ana sayfa üzerinden bile bilgisayarı nasıl kapatacağımı bulmak uzunca bir süremi almıştı. Yok bir de Word açılır, kapamak için fare ile ekranın yukarısından tutup aşağı doğru sürüklersin, bir çırpıda olmalı ama! Kendini tablet mi sanıyor bu yoksa??

Yani hakikaten çok kıl olmuştum ve hiç bir artısını göremediğim için, her şey için Windows 8'in uygulamalar ana sayfasını değil, bildiğimiz klasik desktop sayfasını kullanıyordum! Varlığını unutmaya çalışıyordum adeta! Ama araya gene o açılırken ve kapanırken beni kıl eden "uygulamalar" giriyordu.

Sebebini sonradan anladım: Windows 8 yeni nesil dokunmalı ekranlar için tasarlanmış meğerse!!

Ve bu şekilde kullanmaya başlayınca daha anlamlı olmaya başladı hani ;-)

Zaten her tablet kullanıcısı, normal bilgisayarın başına geçince alışkanlıktan elini bir ekrana atıveriyor ya gayri ihtiyari artık. Hatta "Amaan, ben de bir alemim, sanki Ipad mübarek" diye kendi kendimize de güleriz o salaklığımız için.. Hah, işte o yüzden bu Windows 8 o dokunmalı ekran bilgisayarlar için tasarlanmış hakikaten! Oh be!!

Ancak Windows 8'in uygulamalar konusunda ciddi eksikleri var. Henüz bir Apple veya Android uygulamalarıyla rekabet edecek durumda değil. Windows için geliştirilmiş elbette özel uygulamalar var ama çeşit az ve kusursuz çalışma gibi bir durum söz konusu değil henüz.

Bazı sıkıntılar hala söz konusu olmaya devam ediyor ama; mesela zorla Internet Explorer kullandırtıyor bu meymenetler ! Google kullanmaya çalıştığımda, bazı sayfalarda dokunmalı ekranda sıkıntı çıktı. (mesela Facebook'u Google üzerinden açtığımda, nada! O özelliği kayboluyor anında!  Ama IE üzerinden açıldığında aynı sayfa, resmen kayıyor ekran!) (bu arada IE gayet hızlı olmuş görmeyeli!)

Başka bir sorun da Windows 8 ve Google arasında bir uyumsuzluğun olması. Ipad ve Iphone kullanıcısı olarak, Takvimimin hep senkronize olması benim için çok büyük bir avantaj. Takvim için kullandığım uygulama Gmail hesabım. Buraya kadar her şey süper. Ama bu yeni Windows 8'de Gmail hesabımla Takvim, Kişiler ve Email üçlüsü olarak hepsine birlikte ulaşamıyorum!!! Açmıyor, kabul etmiyor. Belki bu benim beceriksizliğimdir ama yok, sadece email olarak Gmail hesabımı kabul ediyor..  :(

Bir yandan da Apple'in Icloud uygulamasını yüklüyorum, bakalım farklı bir yöntemle sorunumu çözebilecek miyim ? :) ---- SON DAKİKA : Outlook'u kurdum, email,takvim ve kişiler uygulamalarını tek tek kullanmak yerine onun üzerinden tüm hesaplarımı birleştirdim. Ben Outlook'u ilk defa kullanacağım, o yüzden a be kardeşim biz sana bunu sorsan söylerdik demeyin sakın :)

Uzun lafın kısası, Windows 8 yeni nesil dokunmalı ekranla kullanıldığı zaman süper bir işletim sistemi. Yoksa adamı deli ediyor!

Yazımı bitirirken de, bu yeni nesil bilgisayarlardan birini pek tavsiye etmeyeceğim... Aslında kendi çapında çok başarılı ama benim ihtiyaçlarıma cevap vermedi demek daha doğru olur..

Acer Aspire S7 11inch touchscreen ultrabook.  Muhteşem bir paketlemesi olan (Apple'dan kopya ama olsun), çok sayıda ekstra aksesuarıyla birlikte gelen (kılıfından tutun, Bluetooth faresine ve ekstra piline kadar!) bu bilgisayarı bir heyecanla aldım.

MacBook Air kadar hafif ve zarif. Çok sessiz. Çok hızlı. Pıt diye açılıyor, pıt diye kapanıyor (bunun teknoloji dilinde bir adı var ama unuttum). Muhteşem bir alet hakikaten. MacBook'ların yüzü kızarır karşısında !

Ama.. Çok küçük geldi, özellikle dokunmalı ekranda ciddi bir sıkıntı oldu bu çünkü köselerin hiçbirini algılayamıyordu. Üstüne bir de tuşlarının çok alçak olması pek kullanışlı değildi (aslında bu ikincil bir sıkıntı, insan alışıyor sonunda). Buna ek olarak, tuşların algılamada da bir problemi olduğu için çok fena frap hataları çıkıyordu (ya bir tuşu hiç basmıyor, ya da bazılarını üç kere basıyordu).

Eminim ki 13 inch'liği çok güzeldir ve bu sıkıntıları hiçbiri (en azından ekranın küçük olmasından ötürü o Windows pencerelerinin minicik kapama kutularını tıklayıp kapatamamak), ama etrafta dolaşan Lenovo Yoga'yı görünce, sunduğu imkanlar çok daha cazip geldi bana ve Acer'dan komple vazgeçtim.


Bir sonraki Kadın Gözüyle Teknoloji yazımda Lenovo Yoga Ideapad 13.3inch 128GB i5'i yorumlarım :))



 

Thursday, March 14, 2013

2013, ilk çeyrek

2013 çok hızlı başlamıştı ya hani? Allah'tan dualarım azcık kabul oldu da bir süreliğine frene basabildim.. Şu dönem en azından biraz rölantide geçti hayat :)

Sene başındaki ben ve şu Mart ortasındaki ben gene çok farklı iki ben oldu. İnsan bu kadar çabuk fikir değiştirebilir mi gerçekten de? O kadar inanarak bir sürü cesur ve yeni kararlar alma aşamasındaydım ki, hoooop dünya tersine mi döndü anlamadım ve birden gene her şeyi sorgularken buluverdim kendimi!

Böyle çok şey anlatıyor gibiyim ama bir yandan da hiçbir şey anlatmadığımın farkındayım.
Bırakın azıcık da böyle olsun.. Deneme aşamasındayım, bakalım ne kadar dayanabileceğim bu "kısıtlı paylaşım" dönemime ? :P

Neyse, ne diyordum ben? Ha sustum, sustum şimdi niye yazıyorum eğer bir şey paylaşmayacaksam di mi?

Bikozz: .... Ta taaaaaa!!! Sonunda benim de kendime ait bir bilgisayarım oldu ve açılışını Bloga hemen yazı yazarak yapmak istedim. Bunun altını çizmek istiyorum, Facebook'tan değil!! Hayıııır!!! Açılışı Brüksellahanasından yapmak istedim!!!

Heyecanla oturdum işte güzel klavyemin başına :)  O yüzden öyle üzerinde çok düşündüğüm, mutlaka paylaşmak istediğim bir konu, mekan, macera yok maalesef... İdare ediverin artık. Zaten bakıyorum da etrafıma, eskiden beri takip ettiğim blogcular da yavaş yavaş dükkanı kapıyor :( Üzülüyorum bu işe. Kendime de kızıyorum, neden aynı şevkle yazamıyorsun artık diye. Sosyal medya mı bu hale getirdi bizi? Çok mu fazla paylaşım içindeyiz, o yüzden mi biraz daha uzun zaman ve çaba isteyen blog yazıları öncelikler listemizde artık 2inci hatta en son sıralara atılıyor ? Zaten yeteri kadar canlı paylaşım yapıyoruz, buraya da ekstradan iki satır yazacak enerjimiz mi kalmıyor yoksa? Neyse.. ben bile bilemiyorum, ki her konuda bir fikrim vardır !

Aaa Buldum! Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman çelebi derleşmiş ya hani, ben de o misal, birazdan Windows 8 hakkında ilk izlenimlerimi paylaşayım bari :D

 Gözüklerimi takayım da kendimi azcık ciddiye alayım.. öhöm öhöm :P

 

Wednesday, February 13, 2013

Kardeşlik

Abimle aramda 4,5 yaş var.



Birden bire abime sevgim neden depreşti diye soracak olursanız, son 6 aydır görüşmediğimizi fark ettim bugün. Demin Skype'ı kapayınca, o kadar çok özlemişim ki oturdum ağladım. İnsan hayat denilen rutine kaptırdığı anda kendini en sevdiği insanları ihmal etmeye çok meyilli oluyor. Nasıl olsa, en sevdiklerimiz buna gönül koymaz. Koysa da uzun sürmez, uzun süreli kırgınlık lugatımızda yoktur bizim! Bana demin skype'ta "Aslı, Irmak 8 yaşında! Eşek kadar oldu, inanamıyorum!!!" dediğinde bir kayayı daha kafama geçiriverdim! Yeğenim 8 yaşında! Halayım ben! Kendi halalarım gibiyim galiba.. hep uzakta. Annem de hala, o da hep uzaklardaki halaydı. Halaların kaderi mi bu yoksa? Hep uzakta olmak ? Kötü bir halayım ben!

İyi bir kardeş miyim acaba diye sordum gene kendi kendime.. Yeterince arıyor muyum abimi? Sırf abimi değil, ailemi yeterince arıyor muyum peki? NY'a ilk taşındığımızda geceleri habire kabus görüyordum. Daha önce de buna benzer uzak mesafelerde yaşamıştık; saat farkları daha azdı sanırsam, ya da ben daha gençtim... Bilemiyorum, ama daha önce hiç bu kadar etkilenmemiştim mesafelerden. Bu sefer zor oldu, hem de çok zor.. Ve ben bu mesafelerin aramıza girmesine izin verdim galiba. İstediğim kadar aramıyorum kimseyi, saat farkını bahane ediyorum hep. Gerçekten de bahane olabilir mi??

Kendime not: ABİNİ DAHA FAZLA ARA!!! SEVDİKLERİNİ İHMAL ETME! 

Monday, December 31, 2012

2012'nin son günü...

Tatil sonrası sakal/bıyık sorunsalına cevap aranır sabah sabah ayna karşısında...
Kendisini kapıda uğurlarken, "akşama peki dışarıda mı yesek yoksa eve sipariş mi versek" diye konuşulur kocayla...
"Gitmeme iki gün kaldı aboooov" şeklinde bir panik basar kahvaltı masasında..
"Ben eniyisi kafamı güzel bir kahve içerek toparlayım" düşüncesi sokağa adım atar atmaz ağır basar ve istikamet karşıdaki cafe'ye çevrilir...
Sonra unuturum diye Anne&Baba aranır; Anne kızının sesindeki uyuz tonu hiç sevmez ve telefonu kapadıktan 10 dakika sonra tekrar arar.. Anneye sadece "uyuzluk var üstümde" açıklaması yapılır ama ikna edilme ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu hissedince çabalara son verilir... Babişko farklı bir stateji uygulayarak moral yükseltme girişimlerinde başarılı olur. 
Ağabiyle Watzap'tan yazışılır, karşılıklı fotoraflar yollanılır. Bendeniz oturduğum cafe'nin penceresinden bizim sokağın sıkıcı trafik  lambalarını çekerim, o ise mükellef bir yılbaşı sofrası yollar kardeşine... 
3G üzerinden Skype'ta görüntülü konuşmada başarılı olamayınca eve geri dönüp tekrar konuşulur aile fertleriyle...
Totosunun az önce donduğunu hatırladıktan sonra iki kat palto giyip çıkılır bu sefer evden...
Eldeki yapılacaklar listesine isteksizce tekrar göz atılır ve yılbaşı temasına uygun kırmızı oje sürdürmek üzere yol üstündeki Çinli manikürcüde durulur.
İlk defa erkek bir manikürcüye eller emanet edilir.. Pencere önünde kurutma kutularına elleri sokup, 10 dakika boyunca karşı kaldırımdan geçenleri seyrederek meditasyon yapılır ve iç huzur bulunur...
Manikür çıkışı Ankara'ya gitmeden alınacaklar için Lord&Taylor'a gitmek üzere başlanır tekrar New York sokaklarında yürünmeye... Kafada netleşmiştir liste. Bir oh çekilir.
Kocayla telefonda konuşulur ve akşam programı biraz daha netleşir: sushi mushi derken hangi restroradan sipariş verileceğine karar verilir, yol üstünde açık olduklarına dair teyit bile alınır.
"E ben bari biraz eve çiçek alayım" diye gene mahalle içinde zigzag çizilir...
"Akşama enerjimi muhafaza etmeliyim, boşuna şimdiden donmayayım ben en iyisi" kararı çok yerinde bir karar olduğuna kanaat getirdikten sonra, 180 derece dönülür ve tıpış tıpış evin yolu tutulur...

Yolda da3 demet çiçek alınır ;-)

Evcimen kuşu olmuşum ben farkında değilim.. Hani battaniyelerin altına girsek, şöyle güzel bir film koysak, yanına da popcorn yapsak?? Peeeeeh, hatta bir de 12'de bir  şampanya patlatsak, keyfimizden geçilmese :)))

Nasıl fikir? Uyuzluk mu dediniz? O benim göbek adım zaten :-D


Sevdiklerinizle, huzurlu, sağlıklı, mutlu ve kahkaha dolu yeni bir yıl geçirmeniz dileğiyle :)))

2013'te şimdiye kadar hep ertelediğiniz ve yapmadığınız şeyleri yapmaya başyalın, hadi bakalım! Bu sene çok güzel olacak :))) 





Thursday, December 20, 2012

Nibiru askına !

New York'a doneli 2 gün oldu. Saka gibi bir hikayesi var aslinda bu gelisimin... Valla, resmen kozmos benimle dalga geciyor!

Ucusumdan bir gece once, kafası kesik tavuklar gibi Ankara sokaklarında son alışverişleri yetiştirmeye çalışırken bir telefon geldi... Ziiiiiiirrrr !

Telefonu kapadığımda hem mutluluktan havalara uçmak uzereydim hem de allak bulmak olmuştu sinirlerim. Yok yok, kotu birşey olmadı. Sadece hayır diyemeyeceğim bir is teklifi geldi. Öyle ki bütün planlarımı alt üst etmeye yeten bir teklif. Ben ertesi gun New York'a, evime donecektim iste. Kalacaktım pasa pasa en az bir 4 ay, sonra da bütçeyi denklestirip gene 1,5 aylığına Turkiye'ye gelmeye çalışacaktım. Buydu benim planim! Hersey kontrol altındaydı iste !

Ama kozmosun planlari farkliydi benim icin...

--

Alelacele "new york we have a problem" demek uzere kırmızı hattan kocayla konuşuldu, durum değerlendirmesi yapıldı. Sonuc: iste buradayim ! Ama iki hafta sonra Ankara'ya geri gidiyorum...

Kozmos bu, işine karışılmaz.

Trajikomik bir başka durum da valizleri eve çıkaran görevlinin "yılbaşı için mı geldiniz?" demesiydi. Ulan adam, bir senedir burada oturuyorum, ne cabuk beni sildin bu binadan, bu apartmandan, bu sehirden?? Ama kızamadim, cunku istemeden de haklıydı. Ben sadece iki haftalığına geri donmuştum. Aglayim mı güleyim mı bilemedim dogrusu.

İnsana kısıtlı bir sure verdiğinizde her dakikasini daha dolu dolu geçirmeye çalışırmış hakikaten. Halbuki nasıl guzel hayallerim vardı: uyuyacaktım! Hic birşey yapmadan yatacaktım koltukta, beynimin saçma sapan filmler ve dizilerle iyice erimesini saglayacaktim... Fişi çekmek istiyordum ben!

Ama yok, iki gundur resmen turist gibi sokaklarayim bütün gün! "Holiday Season"i ciğerlerime çekiyorum! Cilgin Noel temali vitrinleri, Noel şarkılarını, sehre akin etmis turistleri, sokaklardaki süslemeleri, koca koca yilbasi agaclarini, herkesin delirmis olmasini (alışveriş anlamında) sessizce seyrediyorum keyifle :)

Bir de jetlag olmanın verdigi sabah cinligi var ki hic sormayın, en keyiflisi de o belki: son iki sabahtir güneşi ben doğuruyorum sanki. Yataktan bir goz kırpıyor önce şafak bana. Geldin mi diyorum? Evet diyor. Ful enerjik zıpliyorum yataktan ! Elimde telefonum, koşuyorum pencerenin önüne :) Önce icime çekiyorum manzarayı, sonra acele birkaç foto çekiyorum. Yetmiyor, bir de diğer odalardan seyretmeliyim bu manzarayı diyorum ve aynı ritüeli tekrarlıyorum :))

Hmm, ama bu jetlag beni önce 21:30da sonra da 23de yatağa yolladı bir guzel... Koltuktan yatağa nasıl gittiğimi bile hatirlamiyorum inanın!

Ama yok, bugun azimliyim en az geceyarısına kadar acik tutmaya çalışacağım gözlerimi !  Mecburum, Hobbit'i seyretmeye gidiyoruz birazdan!! Uyumamaliyim!!!!

--

Nibiru askina! Bu nefes aldığımız son gün de olabilir zaten !

New York herseyin başladığı yer olur bütün filmlerde, Nibulu gelecekse zaten çarpışma noktası da burası olur kanımca ;)

Hadi bakalım. İlk sıradan yerimizi ayirttik.

Güzeldin be hayat :)