Monday, May 31, 2010

¡Ay, caramba! / Mamma Mia!


Hayretler içinde her sabah uyandığımda rüyamda bir şekilde italyanca konuşmaya çalıştığımı hatırlıyorum... Durun durun, bunda ne var demeyin, çünkü işin komiği italyanca patlatıyorum derken, ağzımdan habire ispanyolca kelimeler çıkıyor olması!!

Ve her sabah uyandığımda şöyle bir karar almış oluyorum: iş güç yüzünden üzülerek devam edemediğim italyanca kursuma, kaldığım yerden kendi kendime devam edeceğim, hmppf!!

Gerçekleştirebiliyor muyum henüz bu isteğimi? Hayır tabii ki! :( Gene iş güç ve saçma sapan meşgaleler yüzünden birden akşam olmuş oluyor ve gene rüyamda italyanca konuşmaya çalışırken buluveriyorum kendimi!

Allahım bu nasıl bir kısır döngüdür anlamadım ki? :D

Bu akşam başka bir mizansende (yok havaalanında, yok mahalleyi kafamda canlandırırken, yok kaybolmuşum vs, vs.... sen sor ben söyliiim !!)... Ne diyordum?? Hıı, evet, ben gene kafayı gözü yara yara italyanca konuştuğumu sanarken rüyamda, ağzımdan ispanyolca kelimeler fırlıyor olacak !!

En son Roma'da dolaşıyordum, du bakalım bu akşam nerede olacağım ? :D


Foto kaynak / Anlam: "Lo giuro= yemin ederim!"



Friday, May 28, 2010

Halet-i ruhiye...


Zaman su gibi akıp gidiyor diyoruz ya hep...

33 yaşıma da bastım işte geçen ay :)

5 sene önce bugünleri hayal etmeye çalıştığımda hep daha farklı sahneler gelirdi gözümün önüne. İnsanın "nasıl olsa böyle olur, şöyle olur" dediği çoğu şeyin nedense ( HEP) daha farklı geliştiğini gördüm şu son senelerde...

Bir "planım" da olmadı ki hiç benim, belki de ondandır. 5 yıllık kalkınma planlarıyla yaşamadım hiç bir zaman. Her zaman akışına bıraktım hayatı. İyi mi ettim kötü mü ettim tabii ki tartışılır.

Bazıları bu şekilde yaşamanın düşüncesine bile tahamül edemezken, ben ise diğer türlüsünü hiç algılayamamışımdır.... Karakter meselesi, hayattan beklenilenlerle alakalı işte.

Ama 30lar nedense beni hep bir kokuturdu... Sanki zamanın akıp gittiğini o yaşlarda anlayacağımız için, iş işten geçiyor korkusu salardı beni. Saçma, ben de farkındayım :)

E şimdi nedir düşüncelerim, hislerim peki?

Hayattan ne istediğini bilen, neyi sevip neyi sevmeyeceğini anlamış, gereksiz üzüntüleri kendine yakınlaştırmayacak kadar "akıllanmış", az ama öz olsun düşüncesini benimsemiş, hiçbirşey için geç değildir dendiğinde "kesinlikle" diye kafa sallayabilecek ve hayata karşı umut dolu bakışını hiçbir zaman kaybetmemiş bir kadın görüyorum karşımda...

Eminim 40yaşını devirmiş arkadaşlar bu yukarıdakilere gülecektir, ama olsun ben gene de yazıyorum :)

Kendimi daha iyi tanıyorum, bu beni çok mutlu ediyor..

Ama diğer yandan hala akıllanmadığımı ve "gereksiz" takıntılarımı görünce hem gülerken, hem de "E onu da 40'ında hallet bir zahmet" derken buluyorum kendimi :)

Gereksiz takıntılar neler mi?

İnsanlara değer verilmesi... Karşındakine samimi davranmak. Samimi olmayacaksan, yapmacık ilişkilere gireceksen, hiç girme. Uzak dur benden diye fırça çekesim var bu tür insanlara !

Sanırım belli bir yaştan sonra hiçbirimiz artık "kanka" arayışında değiliz. Bizim için özel olan insanlar bellidir artık, gereksiz hiç kimseye açmayız o özel kapımızı, gönlümüzdeki paşa koltğunu da açmayız öyle kolay kolay...

Ama bu şu anlama gelmiyormuş: bundan böyle kırılmak, darılmak yok diye bir noktaya erişilmiyormuş hemen.

Kırılmaya devam ediyoruz. Ya da ben ediyorum. Sinirleniyorum kendime, gereğinden fazla önem verdiğim için bu konulara. Ne mi oluyor peki sonra? Notumu veriyorum, kapımı kapatıyorum. VE yeni bir adım: açıkça söyleyebiliyorum bunu. Anlayana diyerek.

Ama kırılmış oluyorum işte... O kırılma noktasının gereksizliğini bilmeme rağmen, gene de kırılıyorum...

Diğer yandan herkesi olduğu gibi kabul ettiğimi de fark ediyorum. Kimseyi değiştirecek, kimseye görgü, incelik öğretecek durumda değilim. Herkes öğreneceğini öğrenmiştir, ya da öğrenmeye kendi devam edecektir... Aman bana yaptı, başkasına yapmasın bunu diye bir üzüntüye de girmiyorum eskisi gibi.

Bunları yazarken de gene kendime gülüyorum... Kırılmışım ki bunları yazasım geliyor.

Şunları artık kabul etmediğimi fark ettim (hele şükür): yüzsüzlüğü, pişkinliği ve yapmacıklığı.

Karşıma birisinin geçip bana sitem etmesine artık tahamül edemiyorum, etmiyorum da... İşte burada büyüdüğümü fark ediyorum en çok. İçim içimi yiyeceğine, söylüyorum söyleyeceğimi. Anlayana..



"Ay hayat çok zor vallaaaaa" diyerek noktayı koyayım artık :D



Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik;
Bildiklerimizle övündük, eğlendik.
Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra?
Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik.













Tuesday, May 25, 2010

Leylek Airlines


Havada leylek gördüğüm de yok ki....


High season, low season derlerdi... Ben ise sadece "hı hı, evet" derdim.


Sonunda ne demek olduğunu anladım: Leylek Airlines'a sezonluk abonmanmış meğersem bu !!!

Yok, yok... valla şikayet etmiyorum! Haşaaa!!!


Sadece bavul yapmaktan, bişi unutacam diye panik olmaktan ve her seferinde evimi daha da özlemiş şekilde dönmekten biraz yoruldum..



foto kaynak