Monday, December 31, 2012

2012'nin son günü...

Tatil sonrası sakal/bıyık sorunsalına cevap aranır sabah sabah ayna karşısında...
Kendisini kapıda uğurlarken, "akşama peki dışarıda mı yesek yoksa eve sipariş mi versek" diye konuşulur kocayla...
"Gitmeme iki gün kaldı aboooov" şeklinde bir panik basar kahvaltı masasında..
"Ben eniyisi kafamı güzel bir kahve içerek toparlayım" düşüncesi sokağa adım atar atmaz ağır basar ve istikamet karşıdaki cafe'ye çevrilir...
Sonra unuturum diye Anne&Baba aranır; Anne kızının sesindeki uyuz tonu hiç sevmez ve telefonu kapadıktan 10 dakika sonra tekrar arar.. Anneye sadece "uyuzluk var üstümde" açıklaması yapılır ama ikna edilme ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu hissedince çabalara son verilir... Babişko farklı bir stateji uygulayarak moral yükseltme girişimlerinde başarılı olur. 
Ağabiyle Watzap'tan yazışılır, karşılıklı fotoraflar yollanılır. Bendeniz oturduğum cafe'nin penceresinden bizim sokağın sıkıcı trafik  lambalarını çekerim, o ise mükellef bir yılbaşı sofrası yollar kardeşine... 
3G üzerinden Skype'ta görüntülü konuşmada başarılı olamayınca eve geri dönüp tekrar konuşulur aile fertleriyle...
Totosunun az önce donduğunu hatırladıktan sonra iki kat palto giyip çıkılır bu sefer evden...
Eldeki yapılacaklar listesine isteksizce tekrar göz atılır ve yılbaşı temasına uygun kırmızı oje sürdürmek üzere yol üstündeki Çinli manikürcüde durulur.
İlk defa erkek bir manikürcüye eller emanet edilir.. Pencere önünde kurutma kutularına elleri sokup, 10 dakika boyunca karşı kaldırımdan geçenleri seyrederek meditasyon yapılır ve iç huzur bulunur...
Manikür çıkışı Ankara'ya gitmeden alınacaklar için Lord&Taylor'a gitmek üzere başlanır tekrar New York sokaklarında yürünmeye... Kafada netleşmiştir liste. Bir oh çekilir.
Kocayla telefonda konuşulur ve akşam programı biraz daha netleşir: sushi mushi derken hangi restroradan sipariş verileceğine karar verilir, yol üstünde açık olduklarına dair teyit bile alınır.
"E ben bari biraz eve çiçek alayım" diye gene mahalle içinde zigzag çizilir...
"Akşama enerjimi muhafaza etmeliyim, boşuna şimdiden donmayayım ben en iyisi" kararı çok yerinde bir karar olduğuna kanaat getirdikten sonra, 180 derece dönülür ve tıpış tıpış evin yolu tutulur...

Yolda da3 demet çiçek alınır ;-)

Evcimen kuşu olmuşum ben farkında değilim.. Hani battaniyelerin altına girsek, şöyle güzel bir film koysak, yanına da popcorn yapsak?? Peeeeeh, hatta bir de 12'de bir  şampanya patlatsak, keyfimizden geçilmese :)))

Nasıl fikir? Uyuzluk mu dediniz? O benim göbek adım zaten :-D


Sevdiklerinizle, huzurlu, sağlıklı, mutlu ve kahkaha dolu yeni bir yıl geçirmeniz dileğiyle :)))

2013'te şimdiye kadar hep ertelediğiniz ve yapmadığınız şeyleri yapmaya başyalın, hadi bakalım! Bu sene çok güzel olacak :))) 





Thursday, December 20, 2012

Nibiru askına !

New York'a doneli 2 gün oldu. Saka gibi bir hikayesi var aslinda bu gelisimin... Valla, resmen kozmos benimle dalga geciyor!

Ucusumdan bir gece once, kafası kesik tavuklar gibi Ankara sokaklarında son alışverişleri yetiştirmeye çalışırken bir telefon geldi... Ziiiiiiirrrr !

Telefonu kapadığımda hem mutluluktan havalara uçmak uzereydim hem de allak bulmak olmuştu sinirlerim. Yok yok, kotu birşey olmadı. Sadece hayır diyemeyeceğim bir is teklifi geldi. Öyle ki bütün planlarımı alt üst etmeye yeten bir teklif. Ben ertesi gun New York'a, evime donecektim iste. Kalacaktım pasa pasa en az bir 4 ay, sonra da bütçeyi denklestirip gene 1,5 aylığına Turkiye'ye gelmeye çalışacaktım. Buydu benim planim! Hersey kontrol altındaydı iste !

Ama kozmosun planlari farkliydi benim icin...

--

Alelacele "new york we have a problem" demek uzere kırmızı hattan kocayla konuşuldu, durum değerlendirmesi yapıldı. Sonuc: iste buradayim ! Ama iki hafta sonra Ankara'ya geri gidiyorum...

Kozmos bu, işine karışılmaz.

Trajikomik bir başka durum da valizleri eve çıkaran görevlinin "yılbaşı için mı geldiniz?" demesiydi. Ulan adam, bir senedir burada oturuyorum, ne cabuk beni sildin bu binadan, bu apartmandan, bu sehirden?? Ama kızamadim, cunku istemeden de haklıydı. Ben sadece iki haftalığına geri donmuştum. Aglayim mı güleyim mı bilemedim dogrusu.

İnsana kısıtlı bir sure verdiğinizde her dakikasini daha dolu dolu geçirmeye çalışırmış hakikaten. Halbuki nasıl guzel hayallerim vardı: uyuyacaktım! Hic birşey yapmadan yatacaktım koltukta, beynimin saçma sapan filmler ve dizilerle iyice erimesini saglayacaktim... Fişi çekmek istiyordum ben!

Ama yok, iki gundur resmen turist gibi sokaklarayim bütün gün! "Holiday Season"i ciğerlerime çekiyorum! Cilgin Noel temali vitrinleri, Noel şarkılarını, sehre akin etmis turistleri, sokaklardaki süslemeleri, koca koca yilbasi agaclarini, herkesin delirmis olmasini (alışveriş anlamında) sessizce seyrediyorum keyifle :)

Bir de jetlag olmanın verdigi sabah cinligi var ki hic sormayın, en keyiflisi de o belki: son iki sabahtir güneşi ben doğuruyorum sanki. Yataktan bir goz kırpıyor önce şafak bana. Geldin mi diyorum? Evet diyor. Ful enerjik zıpliyorum yataktan ! Elimde telefonum, koşuyorum pencerenin önüne :) Önce icime çekiyorum manzarayı, sonra acele birkaç foto çekiyorum. Yetmiyor, bir de diğer odalardan seyretmeliyim bu manzarayı diyorum ve aynı ritüeli tekrarlıyorum :))

Hmm, ama bu jetlag beni önce 21:30da sonra da 23de yatağa yolladı bir guzel... Koltuktan yatağa nasıl gittiğimi bile hatirlamiyorum inanın!

Ama yok, bugun azimliyim en az geceyarısına kadar acik tutmaya çalışacağım gözlerimi !  Mecburum, Hobbit'i seyretmeye gidiyoruz birazdan!! Uyumamaliyim!!!!

--

Nibiru askina! Bu nefes aldığımız son gün de olabilir zaten !

New York herseyin başladığı yer olur bütün filmlerde, Nibulu gelecekse zaten çarpışma noktası da burası olur kanımca ;)

Hadi bakalım. İlk sıradan yerimizi ayirttik.

Güzeldin be hayat :)

Saturday, December 15, 2012

Bu kısa bir Yeşilçam filmidir, kanalınızı değiştirmeyin lütfen

Eskiden nefret ederim bu "Hakkını helal et" lafından... Tüylerim diken diken olurdu, bir yandan absurd diğer yandan cok kaderci, fazla duygusal ve gereksiz bulurdum. Evet her an hersey olabilir ve ben bunu kabul ediyorum demekle aynı seydi iste. Eskiden derken, 13-32 arasından bahsediyorum.. Hani 13u anlıyorum ama 32 ne yahu?? Yok ama, ben gene de o yasa kadar hala gerilirdim bu helallesmelerden.

Sonra birden, kafama bir piyano düşmüş gibi o ana kadar tüylerimi diken diken eden bu kelime, birden anlamlı ve cok yerinde söylenen bir sey oluverdi! Hic birsey oldugu gibi kalmiyor, yarin gonul almak için cok geç olabilir seklinde yaklasmaya baslayivermistim birden hayata.. Hayat milisaniye icinde değişebilir, bunu mu anlamıştım yoksa ben? Anlamak aslında hafif kaçtı, yok galiba daha travmatik bir uyanış oldu ama inanın o uyanışımı ne tetikledi hic bir fikrim yok! Birden bire her ayrılık bir son (kisa veya uzun, ama bir bitis noktasi olduğu kesin) anlamına gelmeye basladi benim için. (bu cumleyi yazarken umarim sezen aksu'nun "her ayrilik bir vurgun gibi" sarkisini bir tek ben çalmıyorum kafamın icinde fon müziği olarak - serbest çağrışım denen bisi var ben napiim? :P)

Sevmedim ben bu duyguyu. Hala da sevmiyorum ama beraberimde götürüyorum her gittigim yere :( E tabii o sevmediğim  helallesme de birden anlam kazanmaya basladi gozumde. Artık cok hoşuma gidiyor bunu duymak. Ben henuz tam uygulayamiyorum bu ritüeli ama gene de seviyorum. Birisi bana hakkını helal et dediği zaman "saçmalama neden bahsediyorsun?" gibi bir cevap vermiyorum artık. Galiba uzakta olmaktan kaynaklanıyor hersey... Sevdiklerinin yarısı senden cok uzakta olunca her ayrılık, her yolculuk hakikaten bir veda oluyor iste. Bugun variiiiz, yarın yokuuuuz.. Bu kadar! Cok kaderci oldu di mı bu yazdıklarım? Bırakın biraz da öyle olsun arkadaslar... İnsan bunu anlamaya başlayınca hakikaten her anın degeri daha da bir artıyor. (valla ne de hoyratca tüketmisiz kardesim hayatimizin o zibilyon dakikalarini P)

Simdi dusunuyorum da, aslında bu hellalesme ritüelini sevmiyor olmus olsam dahi, ben çocukluğumdan beri yolculuk oncesi kimseyle küs kalmamaya çalışırdım. Nefret ederdim o sekilde tatile gitmekten, hakikaten! Belki de ismini koyamadigim o duygu aslında hep icimde varmış. Belki de simdi çözdüm meseleyi :) (cok gülenim geldi birsin valla)

Gecen ay Annemler de benimle aynı anda Turkiye'deydiler, ama sadece bir haftalığına. O kadar yogun bir is temposu vardı ki istediğim kadar görüşemedik maalesef. Ve görüşemeden yolcu etmek zorunda kaldım onları :( Sanırım ozlem giderememis olmanın verdigi duygu yogunlugu ile helallestim ilk defa bizimkilerle. Eskiden babam beni yolcu ederken soylerdi hep, ben de cevaben yukaridaki "arizali" cumlemi sarf ederdim her seferinde. Simdi ben o ani atlamamak icin tetikteydim resmen! Yolculuk oncesi vedalasma sahnem git gide daha bir sulu gözlü, full duygusal, siyah beyaz bir yesilcam filminden fırlamiscasina bir hal alıyor :'(

Utanmasam uçağın arkasından su bile dokucem!

Neyse, iste... Anlaşıldığı gibi ben gene uçağa binmeye hazırlanıyorum. Daralmamı anladınız di mı?

Hadi.. Saglicakla kalın.



Saturday, December 8, 2012

Minik mutlulukların başkenti

Ankara'da minik mutluluklarım vardır benim...

Mesela:

- Araba kullanmayı
- Her yere maksimum 40dakikada gidebiliyor olmayı (arabali)
- 5 tl'ye araba park etmeyi
- Radyo odtu'ye canlı baglanmayi (ve hediye kazanmayı!)
- Mutfak masasında geçirdiğim verimli saatleri ve muhteşem sonbahar manzarasını
- Son dakika program yapabilmeyi
- Kuzenlerimi ve arkadaslarımı
- Paça kısaltma, topuk ve taban değiştirme gibi işlemleri 10dakika icinde yaptırabileceği; üstüne bir de cay ikram edilmesini :)
- Çakma saatime hakiki safir taş taktirabilmeyi
- Kırılan gözlüğüme "abla bu bizim işimiz" diyen usta bulabilmeyi
- 40tl'ye kumaş dahil gömlek diktirebilmeyi
- Türk tekstil markalarını
- Sıfır migren ve başagrisini
- Çamaşır makinemi
- Hassas Bölge Aspava'yı
- Yeni sardığım Muhteşem Yüzyılı herkesle aynı anda seyredebilmeyi
- Kolay gelsin diyebilmeyi
- Hem bir günde hem de sudan ucuza çerçeve yaptirabilmeyi
- Tunali'nin eskimeyen yüzünü, bubi tuzağı kaldırımlarını
- Sokakta satılan kestane kebapları

Veeee ÇALISMAYI (sanmayın unuttuğumu) ÖZLEYECEĞİM COK !

Benim başkentim guzeldir.. öyle buyuk elma denmese de kendisine, chrysler binası veya brooklyn köprüsü olmasa da, hatta zibilyon tane secenek sunamasa da minik mutluluklar sunar benim başkentim :)

Seviyorum ben başkentimi!



Sunday, December 2, 2012

Sar başa tekrar çal gurban !

Çok pis takıldım ben bu şarkıya !
Arabada gaza bastırtıyor şerefsiz.
Trafikteysem de avaz avaz söylettiriyor kendini namussuz (detone olmadan söylediğim ender şarkılardan ehe ehe! Sağol Rihanna!)
Klibi de çok güzel olmuş.. Hatta üzüldüm seyrederken, kızımızın gözünden bir damla göz yaşı bile akıyor bir ara (herhalde eski sefgülüsüne yazdı bu şarkıyı)

Bir de dövme yaptırasım geldi bu klibi seyrederken.
Manikürü de ilginçmiş, cadılığa kaçabilecek iken cool olmayı başarabilmiş!

Hmm, galiba ben bu kızı seviyorum !

Haydi o zaman, Pazartesiye böyle başlayalım:

So shine briiiight, toniiiight
you and I
We're beautiful like diamonds in the sky
Eye to eeeye, so aliiive
We're beautiful like diamonds in the sky!



Ripiiit after mi :
şayn brayt layk a daymınd
şayn brayt layk a daymınd
şayn brayt layk a daymınd
viyar biutiful layk daymındz in dı skay!

:)))