Showing posts with label Lahana Gözüyle Teknoloji. Show all posts
Showing posts with label Lahana Gözüyle Teknoloji. Show all posts

Friday, March 15, 2013

Kadın gözüyle Teknoloji: Windows 8 ve Dokunmalı ekranlar




Bari vatana millete hayrım dokunsun, Windows 8 ile yaşadığım aşk-nefret ilişkisini anlatayım biraz.
 
Benim öyle tam anlamıyla kendime ait laptopum olmamıştır çok. Üniversite yıllarında koca kasalı, koca ekranlı, maaile kullandığımız (yani abimin izin verdiği kadar!), o çirkin toplama desktop bilgisayarlarından vardı işte... İlk laptopum teee bu blogun doğum yeri olan Brüksel'den Türkiye'ye dönerken zar zor bulduğumuz Q-klavye bir HP olmuştu. Ama ne HP idi!! Ne siz sorun, ne ben anlatayım! Bulması zor, alması zor, arızası zor, halletmesi daha da zor!! Başıma bela olmasına rağmen, beni Master zamanımda gayet iyi idare etmişti gene de. Laptop olduğuna bakmayın, iri kemikli olduğu için açık havaya pek çıkmazdı.. Daha ziyade evin demirbaşlarından biri olmuş, yemek masasının ucunda 9 ay boyunca sesini çıkarmadan oturmuştu :))

Neyse, işte araya bir de minik bir Acer Aspire One girmişti. Mesleğim için gerekliydi o ! Kabine sokabileceğim minicik bir bilgisayardı çünkü; nasıl da şirindi anlatamam ! Hem de kırmızıydı!! :))  Kendisine bilmeden kötü muamele yapana kadar ilişkimiz pamuk şekeri kadar tatlıydı rahmetliyle...

Artık konuya geçme zamanı geldi de geçiyor bile.. Ama kadın gözüyle diye baştan uyarmıştım ben sizi! Biz kadınlar girizgah faslına çok önem veririz. Ön fasılların hepsi bizim için önemlidir, ayrımcılık yapmayız ;-)

Evet, ne diyordum?  Hah, şu Windows 8'e ilk başlarda kıl olmuştum! İlk oturup da üzerinde çalıştığım bilgisayarda ne yalan söyleyeyim Windows 8'in start sayfası bana çok anlamsız gelmişti. Onu geçtim, alıştığımız klasik ana sayfa üzerinden bile bilgisayarı nasıl kapatacağımı bulmak uzunca bir süremi almıştı. Yok bir de Word açılır, kapamak için fare ile ekranın yukarısından tutup aşağı doğru sürüklersin, bir çırpıda olmalı ama! Kendini tablet mi sanıyor bu yoksa??

Yani hakikaten çok kıl olmuştum ve hiç bir artısını göremediğim için, her şey için Windows 8'in uygulamalar ana sayfasını değil, bildiğimiz klasik desktop sayfasını kullanıyordum! Varlığını unutmaya çalışıyordum adeta! Ama araya gene o açılırken ve kapanırken beni kıl eden "uygulamalar" giriyordu.

Sebebini sonradan anladım: Windows 8 yeni nesil dokunmalı ekranlar için tasarlanmış meğerse!!

Ve bu şekilde kullanmaya başlayınca daha anlamlı olmaya başladı hani ;-)

Zaten her tablet kullanıcısı, normal bilgisayarın başına geçince alışkanlıktan elini bir ekrana atıveriyor ya gayri ihtiyari artık. Hatta "Amaan, ben de bir alemim, sanki Ipad mübarek" diye kendi kendimize de güleriz o salaklığımız için.. Hah, işte o yüzden bu Windows 8 o dokunmalı ekran bilgisayarlar için tasarlanmış hakikaten! Oh be!!

Ancak Windows 8'in uygulamalar konusunda ciddi eksikleri var. Henüz bir Apple veya Android uygulamalarıyla rekabet edecek durumda değil. Windows için geliştirilmiş elbette özel uygulamalar var ama çeşit az ve kusursuz çalışma gibi bir durum söz konusu değil henüz.

Bazı sıkıntılar hala söz konusu olmaya devam ediyor ama; mesela zorla Internet Explorer kullandırtıyor bu meymenetler ! Google kullanmaya çalıştığımda, bazı sayfalarda dokunmalı ekranda sıkıntı çıktı. (mesela Facebook'u Google üzerinden açtığımda, nada! O özelliği kayboluyor anında!  Ama IE üzerinden açıldığında aynı sayfa, resmen kayıyor ekran!) (bu arada IE gayet hızlı olmuş görmeyeli!)

Başka bir sorun da Windows 8 ve Google arasında bir uyumsuzluğun olması. Ipad ve Iphone kullanıcısı olarak, Takvimimin hep senkronize olması benim için çok büyük bir avantaj. Takvim için kullandığım uygulama Gmail hesabım. Buraya kadar her şey süper. Ama bu yeni Windows 8'de Gmail hesabımla Takvim, Kişiler ve Email üçlüsü olarak hepsine birlikte ulaşamıyorum!!! Açmıyor, kabul etmiyor. Belki bu benim beceriksizliğimdir ama yok, sadece email olarak Gmail hesabımı kabul ediyor..  :(

Bir yandan da Apple'in Icloud uygulamasını yüklüyorum, bakalım farklı bir yöntemle sorunumu çözebilecek miyim ? :) ---- SON DAKİKA : Outlook'u kurdum, email,takvim ve kişiler uygulamalarını tek tek kullanmak yerine onun üzerinden tüm hesaplarımı birleştirdim. Ben Outlook'u ilk defa kullanacağım, o yüzden a be kardeşim biz sana bunu sorsan söylerdik demeyin sakın :)

Uzun lafın kısası, Windows 8 yeni nesil dokunmalı ekranla kullanıldığı zaman süper bir işletim sistemi. Yoksa adamı deli ediyor!

Yazımı bitirirken de, bu yeni nesil bilgisayarlardan birini pek tavsiye etmeyeceğim... Aslında kendi çapında çok başarılı ama benim ihtiyaçlarıma cevap vermedi demek daha doğru olur..

Acer Aspire S7 11inch touchscreen ultrabook.  Muhteşem bir paketlemesi olan (Apple'dan kopya ama olsun), çok sayıda ekstra aksesuarıyla birlikte gelen (kılıfından tutun, Bluetooth faresine ve ekstra piline kadar!) bu bilgisayarı bir heyecanla aldım.

MacBook Air kadar hafif ve zarif. Çok sessiz. Çok hızlı. Pıt diye açılıyor, pıt diye kapanıyor (bunun teknoloji dilinde bir adı var ama unuttum). Muhteşem bir alet hakikaten. MacBook'ların yüzü kızarır karşısında !

Ama.. Çok küçük geldi, özellikle dokunmalı ekranda ciddi bir sıkıntı oldu bu çünkü köselerin hiçbirini algılayamıyordu. Üstüne bir de tuşlarının çok alçak olması pek kullanışlı değildi (aslında bu ikincil bir sıkıntı, insan alışıyor sonunda). Buna ek olarak, tuşların algılamada da bir problemi olduğu için çok fena frap hataları çıkıyordu (ya bir tuşu hiç basmıyor, ya da bazılarını üç kere basıyordu).

Eminim ki 13 inch'liği çok güzeldir ve bu sıkıntıları hiçbiri (en azından ekranın küçük olmasından ötürü o Windows pencerelerinin minicik kapama kutularını tıklayıp kapatamamak), ama etrafta dolaşan Lenovo Yoga'yı görünce, sunduğu imkanlar çok daha cazip geldi bana ve Acer'dan komple vazgeçtim.


Bir sonraki Kadın Gözüyle Teknoloji yazımda Lenovo Yoga Ideapad 13.3inch 128GB i5'i yorumlarım :))



 

Sunday, April 8, 2012

Kindle'in dayanilmaz hafifligi (ve New York'la barismamiz)


Ankara'dan ayrilmadan once, henuz okuyamadigim kitaplari tek tek elime alip, okyanus asiri goturmeye deger mi degmez mi diye uzun uzun dusunmustum. Kutuphanemizi, kitaplarimi ne kadar cok seversem seveyim aklima dusmustu bir kere e-kitap olayi.

Kabul etmeliyiz ki, bizler gocebeyiz. Hafif seyahat etmeyi ogrenmezsek, evimizi gereksiz esyalarla doldurmaya devam edersek, esyalarin kolesi haline donusmemiz an meselesi olacak (dekoratif esya, ve kiyafet, VE ayakkabi, ve, ve, ve!!!!). Her ne kadar kitaplari bu kategoriye sokmak dogru olmasa da, ortada bir gercek var: zaten gidilen her yerden kitap aliniyor, goturulenlere yenileri ekleniyor, bir oradan bir buraya tasiniyor, koyacak yer kalmayinca da hepsi geldikleri kutularda kaliyor :(( (En guzel ornek babamin 4 senedir acip yerlestiremedigi 20kutu kitabi!! Okumak istediklerini kutudan cikariyor, okuyor, sonra Piza kulesi tarzi her an yerle bir olacak kuleler halinde ust uste diziyor!) Bu bize iyi bir ders olmaliydi. Sabit bir evimiz olmadikca, genislemeye musait bir kutuphanemiz olmadikca, alinan her yeni kitap ust uste dizilmeye ve unutulup toz tutmaya mahkum olacak... 

İste sagduyu mu dersiniz, aklimizin basina gelmesi mi bilemem ama bu bilinclenmenin ve teknolojinin mukemmel is birligi sayesinde okuma sevgimizi (tutmayin beni okuyacagim!!) bir sonraki asamaya tasiyabildik, ve ailecek Kindle'lendik  :)))

Bizim aldigimiz donem Kindle Touch yeni cikmis sayilirdi ve dokunmali ekranlara bu kadar alistiktan sonra klavye ve tuslara geri donmek cok cazip olmadigi icin, bizim icin bicilmis kaftandi :) Rakipleri arasinda neden Kindle'i sectik diye soracak olursaniz, sanirim Amazon guvencesi diyebilirim.  

Kindle ve diger e-kitaplarin en buyuk ozelligi e-murekkep kullaniyor olmalari. Bunun sayesinde, tabletlerin aksine, arkadan gozu yoran bir isik olmadigi gibi, ekranlari kitapseverlere gercek kitap sayfasinin goruntusunu aratmiyor. Bir baska guzelligi, İngilizce sozlugunun standart olarak yuklenmis olmasiyla, bilmediginiz bir kelimenin uzerine tikladiginiz anda anlamina ulasabiliyor olmaniz :) 

Dedigim gibi, bizler gocebeyiz ve surekli hareket halindeyiz. Bu yuzden dunyanin herhangi bir yerinden bir (iki, uc, dort, bes…) kitap alabilmek ve kitaplari kindle'iniza indirebilmek, ve bunun icin internet baglantisi odememek gene bizler icin ayri bir arti oldu. Eger, sabit bir hayatimiz olsaydi, 3G'lisini almaz, sadece wifi secenegi olani alacagimizi da rahatlikla soyleyebilirim. 

E-kitaplar genellikle basilmis versiyonlarindan daha ucuz oluyor bir de, ama daha da guzeli dunya klasiklerini kindle'iniza bedava indirebiliyor olmaniz.

Kindle'i ilk elime aldigimda heyecandan ne okuyacagima, ne indirecegime bir turlu karar verememistim… Ben de Great Gatsby'den sonra hastasi oldugum F. Scott Fitzgerald'in diger eserlerini indirmeye karar verdim... Hepsi bedavaydi ne de olsa ;)) Gene benim gibi kararsiz ve heyecanli okuyucular icin, her kitaptan birkac sayfa ornek yuklenebilmesi cok ise yarayan bir baska ozellik diyebilirim. Boylece kitabi almadan, birkac safyasini cevirip sizi sarip sarmayacagini karar verebiliyorsunuz :)

Son olarak, Amazon Kindle hesabiniza akilli telefonunuzu, tabletinizi ve evdeki diger kindle'lari da ekleyebiliyorsunuz (ortak hesap yaptiysaniz tabii :P). Bu sekilde her yuklenen kitaba diger aygitlardan da erisiminiz oluyor. Dahası, baska kindle'lardan kitap odunc alabiliyor ve odunc verebiliyor olmamiz :) 

Malesef e-kitap olarak Turkce eserlerin sayisi yok denecek kadar az ! Bu da benim icin tek kelimeyle su anlama geliyor: hamallik!!! Neyse…

--- Perde ---

İkinci konumuza gececek olursak: Cirkin ordek yavrusundan neredeyse guzel bir kuguya donusecek olan New York, New York ;))

Edward Rutherfurd'un New York'u anlattigi kitabini buraya ayak bastigim hafta duymustum. Bir arkadasimiz hararetle tavsiye etmisti, ama sanirim o donem pek kitap doneminde degildim (e sifirdan ev kurmak, yeni bir sehre alismak falan derken aklinizdaki son seylerden biri kitap keyfi oluyor, hele ki oturacak koltugunuz bile yoksa, hic mi hic yanasmiyorsunuz o konuya) 

Bir de bazen oyle bir donemden gecersiniz ya, hangi kitabi alirsaniz alin, gene de onu basucunuzda beklemeye mahkum edersiniz. Hele bir de kitabin 800kusur sayfa oldugunu dusunecek olursak, gozunuz de korkar... ve elinizi bile surmeden yanindan, caktirmadan, ama kacar adimlarla uzaklasirsiniz (hatta gozlerinizi de kacirirsiniz... sanki gozunuzden utandiginizi anlayacakmis gibi -kitapan bahsediyorum hala evet :P) 

İste bu yuzden Edward Rutherfurd'un New York'un hikayesini anlatan romanini okumama daha vardi...

Sonra bir aksam, ev isleri neredeyse bitmis (hala duvarlar ciplak ve gozume cok batiyor ama neyse..) ve artik ayaginizi uzatip uzerinize battaniyenizi cekebileceginiz bir koltugunuz da olmus, tek eksigim soyle guzel mi guzel bir roman diye dusunecek kivama gelirsiniz :)

İste oyle bir aksam, indirmis oldugunuz ornegin ilk pragrafini bile bitirmeden "ben bu kitabi bir solukta okurum arkadas" dedirten cinsten bir kitap bulursunuz!!

Hakikaten, indirmemle birlikte ilk 100 sayfasini okumam bir oldu.

Birden, onumuzdeki 3 seneyi gecirecegim sehrin benden saklanan hikayesini kesfetmis gibi hissettim. Okudugum her sayfayla, gizli kalmis bir guzelligini kesfeder gibi oldum. Dunyanin geri kalaninin aklini basindan alan bu sehir, nedense benim icin ilk baslarda pek bir heyecan vesilesi olamamisti (İtalyan sevgilim, ROMA, buna izin vermiyordu bir turlu!!-cok kiskanctir da kendisi :P) Ama Rutherfurd'un kaleminden gercek olaylarin etrafinda New York'un, New York'lunun nasil sekil aldigini okumak yavas yavas eski sevgilimi gecmiste birakmaya zorluyordu adeta beni.. Zincirlerimden kurtuluyor, dolastigim caddelere farkli bir gozle bakmaya baslayabilmistim sonunda…

Yeni bir heyecanla, merakla ve hevesle kendimi New York Sehir Muzesinde daha fazla bilgi pesinde kosarken buldum!

Topu topu 400 senelik bir tarihi olan bu sehre, Rutherfurd'un romani sayesinde kanim isiniyordu sanki !

860 sayfalik bu romani normal olarak yanima alip tasimayacagimi da ozellikle belirttikten sonra, Kindle olmasaydi, bu tasima olayi bana zulum olacagindan almaktan bile vazgecebilirdim sanki... Su an ise, aman kaptirip okurum, sakin simdi bitmesin diye de kindle'imi nadasa yatirmis durumdayim (onumuzdeki hafta Turkiye'ye gidiyorum da, malum yolum uzun :P).

Uzadikca uzayan bu blog yazısını su sekilde noktalamak istiyorum:


Ey edebiyat tanrilari! 
Bu romani kucagima, pardon, kindle'ima dusurdugunuz icin tesekkuru borc bilirim !

Ey teknoloji dehalari! 
Sayenizde 3500 kitabi 7,5 ounce'a, pardon, 213,5 grama sigdirdiginiz icin minnetarim size !



--- Lahana notu ---

Bahar'in gelmesiyle birlikte, Pazar Pazar calismak zorunda olan beyum aldi esyalarini central parka tasindi :) O isini yaparken, ben de blogumu yazdim :)) Yesilligin icinde cik cik oten kuslar, kovalamaca oynayan sincaplar, piknik yapan sevgililer arasinda guzel bir calisma oldu :)) Hmm, bak central park'in hikayesini de yazabilirim yakinda (hele bir once ir kitapta o bolume geleyim :P)



Friday, February 17, 2012

Asimo'yu beklerken... iRobot


Decalage Horaire'in (tıkla) yazarı Damla'nın hatırlatmasıyla, artık o kadar da yeni olmayan "ailemizin yeni ferdi" iRobot'umuz hakkında bir şeyler yazmanın artık vakti geldiğini anladım :-)

Bizim evdeki çocuğun (beyim olur kendisi), tanıştığımızdan beri bir robot merakı vardı zaten. Brüksel'de iş yerinde bir robotları varmış hatta, zaman zaman gözlerinin içi parlayarak bizim aynısından alacağımız günü iple çektiğini anlatırdı :-)

Ne yalan söyleyim, beni de heyecanlandırıyordu bu düşünce. Evde benim yerime yerleri süpürecek bir robotun olması hiç de fena bir fikir değildi hani ! Hatta daha gelişmişleri olsa keşke diye de düşünürdüm, şöyle ütü yapanı, toz alanı... Hani Japonların icat ettiklerine benzer bişi olsa da "ev işlerinden" yırtsak diye ;-).
Hatırlarsanız Honda insan boyutunda (tamam, minik insan boyutunda) Asimo isimli bir robot yaptı bile. Bir tane daha vardı hatta tekerleri olan, onu da bulaşık yıkarken, çamaşır makinesi doldururken seyretmiştik haberlerde..





Ah, ah... belki Asimo'nun evimizin yeni ferdi olmasına daha çok var (10 sene veriyorum ben bu işe) ama biz şimdiden fütüristik takılıp, Asimo'yu beklerken iRobotumuzla mutlu mesut yaşamaya başladık bile :-)
Tam ismi iRobot Roomba 560 olan robotumuz her gün programlandığı saate uyanıp, 2 oda bir salon boyutundaki evimizi (bazen kaytararak) bir güzel süpürüyor (yihuuuu!!)

Aşağıdaki video ilk alındığı gün çekilmilşti. Evi daha yeni tanımaya başlıyordu. O yüzden kafayı gözü vura vura duvarları öğreniyordu. Öyle küçük durduğuna da bakmayın, akıllıdır kendisi: artık öğrendiği için evi  hiiiiiç bir yerini vurmadan oda oda dolaşıyor serseri :)





Biz ilk gün Ferdi ismini koyduk kendisine fakat hala cinsiyeti konusunda emin değiliz sanırım... bir gün "söyle oğluna saklanmasın yatağın altına" diyoruz, diğer gün "senin kızın gene kaytardı bugün" diye bahsediyoruz kendisinden. Evet, evet, dedim ya size, ailemizin parçası haline geldi :-D Neyse, bu cinsiyet ve isim konusunda en kısa zamanda bir karar vermemiz gerekiyor, kafası karışıyor garibimin :-)

İşlevsel olarak Ferdi'den bahsetmem gerekirse, ki sanırım asıl merak konusu da bu, benim için çok büyük bir rahatlık oldu diyebilirim.
Şimdi, boyutunun küçük olduğuna bakmayın, her gün 1- 1,5 saat boyunca yerdeki tozları toplayan bir "süpürge" olması son derece hayatımı kolaylaştırıyor. Akıllı olduğu için de evin duvarlarını tanıyor, kapıları biliyor, kestirmeleri öğrendi ve mobilyaların nerede olduklarını da ezberlediği için hiç birine çarpmadan sadece ucundan toz alarak "süzülerek" işini yapıyor.

Toz haznesi küçük olduğu için her iki güne bir boşaltmak gerekiyor. O tozları boşaltırken bu minicik robotun o kadar tozu nasıl topladığını merak ediyorsunuz zaten :-)

Benim Ferdi hakkında bir tek şikayetim olabilir o da elektirkli süpürge gibi gürültülü olması. Hakıszlık etmeyim (vicdanım el vermedi bak :-P), aslında daha az gürültülü ama gene de evde bir "vvvvzzzzzzzzz" sesi çok dinlendirici değil. O yüzden bazı günler temizliğe başladığında düğmesine basıp durduruyorum, sonra evden çıkarken tekrar başlatıyorum ;-). Hmm, bir de etrafta ucu boşta duran kablolarla oynamayı çok seviyor. Öyle durumlarda zatene "dülülüüüüü" diye bir ses çıkarak, ayaklarını sıkıştırdığını haber veriyor. Gidip kurtarmak gerekiyor, diyorum ya yaramaz bir çocuk gibi!!

Kaytarıcı demiştim bir de değil mi? :-P Bazı günler bizim yatak odasını es geçiyor mesela.. Ben de alıyorum bizim odaya kapıyorum ve temizlemeden çıkmak yok diye de sıkı sıkı tembih ediyorum. 30 dakika sonra kapıyı açınca, kendisi zaten pıtı pıtı salona geri geliyor. Suçlu olduğunu bildiği için de, azıcık daha etrafı süpürür gibi yapıp, sonra yuvasına geri dönüyor ;-)

Eğer bizimkisi olmasaydı bu evde, buradaki tozlanmayı düşünecek olursak herhalde ben haftada 3 kez elektrikli süpürgeyle evi süpürüyor olurdum! Onun yerine haftanın yedi günü benim yerime bunu yapan minik bir robotun olması çok güzel bence.

Her ne kadar bir yerde azıcık toz kalsa bile, bu işi her gün yaptığı için ertesi gün orası da temizleniyor. Yani bizim alıştığımız gibi, derinlemesine bir süpürme beklemeyin.. Ama 7 gün çalışıyor olması bence affetiriyor bu kusurunu :-) E haftada iki kere de vileda yaptık mı ev mis gibi oluyor ! Hatta şunu söyleyim: temizlik için ekstra yardıma ihtiyaç duymadım şimdiye kadar.

Artık fiyatları da makul bir seviyeye geldiği için eğer eviniz müsaitse (bence apartman daireleri için ideal), hiç düşünmeden piyasa araştırmasına girin derim.

Bizim oğlan temel modellerden iRobot Roomba 560. İnternet üzerinden, amazon.com'dan aldık biz. Hiç bir sıkıntı olmadan geldi, gayet de güzel çalışıyor :-) Yanında ekstra filtre, fırça ve iki tane lighthouse (deniz feneri) aldık. Lighthouse dedikleri, Roomba'ların girmesini istemediğiniz bir alanın önüne görünmez duvar çizen bekçi aslında. Çok işe yarıyor, özellikle eve henüz mobilyalarımız gelmediğinde, bütün elektronik eşyaların kabloları ortalıklaydı, biz de oraya girip elini ayağını kabloya sıkıştırmasın diye o bölgeye bekçi, yani lighthouse koymuştuk :-)

Evinde kedi ya da köpeği olanlara da müjdem var, Roomba özel olarak hayvan tüylerini de toplaması için ayrı bir model daha çıkarmış. Galiba 570 serisi. Kedi tüyünün gıcıklığını bilen biri olarak, bence çok yerinde bir karar olmuş !


İnsan farkına varmadan evdeki bu minik robotla iletişime geçmeye başlıyor. Mutfatka iş yaparken "Bak dolaşma ayağımın altında, eziceğim şimdi seni" dediğim çok olmuştur, "bak gene peşimden geliyor" sık sık telafuz ettiğim cümleler arasında :-).  O uslu uslu yuvasında şarj olurken, akşamları da kendisinden bahsedilebiliyor hala: "kaytardı mı bakiim bugün?", ya da "seninki gene misafir odasına girmiyordu, ben de kapadım onu içeriye" gibisinden konuşmalar sık sık geçebiliyor mesela :-D


Evet, uzun lafın kısası: Bir noktadan sonra evin bireyi haline gelen bu minik akıllı robot'u, Abisi Asimov'u beklerken, bizlere yardımcı olması için herkese tavsiye ederim :)) 


Sunday, September 11, 2011

Yazacak cok sey var halbuki... (o yuzden ayfon uygulamalari hakkinda yazmaya karar verdim!?)

Yazacak cok sey olmasina ragmen, ben isinma turu olsun, ellerimin pasi gitsin diye kisa bir yazi yazarak ise koyulayim dedim :)

Malesef bu yazi Apple'cilarin isine yarayacak turden olacak :(( Cunku kesfettigim ve hastasi oldugum iki yeni uygulamadan bahsetmek istiyorum ve malesef bu uygulamalar ne android, ne de blekberi icin mevcut degil :(




Ama inanin bana, bunlari Ayfonunuza ya da Aypedinize yukleyerek maksimum fayda elde edeceksiniz - Garanti ! Ehe ehe :)) Benim gibi hatta manyagi olur cikarsiniz belki de :P

Efendim, birinci uygulama Nike'a ait ve bedava bir uygulama !

Bu arada, ben artik bazi seyleri Amerikan aksaniyla okumaya ozen gosteriyorum (!!??), o yuzden senelerdir bildigimiz Nayk'imizi, lutfen  bundan boyle Nayki diye telafuz etmeye ozen gosterelim - bu da benim Amerika oncesi "adaptasyon" calismalarimdan biridir :P



Evet, Nayki genc, dinamik, sehirli kadinlar icin (illa bir de sehirli olacak ya!) evde kendi kendine yapabilecekleri super bir spor uygulamasi yaratmis : NIKE TRAINING CLUB (tikla) kisaca NTC yani.

Farkli ihtiyaclara gore 4 kategori sunuyor. Bu kategorilerin hepsini 3 ayri seviye icin ayarlamis (baslangic/orta/ileri) ve gene her seviye icin 30 veya 45'er dakikalik programlar hazirlamis. Buna ek olarak, bu 30 veya 45 dakikalik spor programina destek verebilecek ozel olarak basen, bacak, kol, sirt vs gibi bolge calistiran egzersiz programlari da bulunuyor :)


Yani insan hic evden cikmadan, sanki ozel bir antrenorle birlikte kendine super bir egzersiz programi hazirlamis gibi hissediyor :))

Roma'da evi spor salonuna cevirdim resmen! Spor yaptikca hangi hormon salgilaniyordu..??  Hangi hormon olursa olsun valla hakkini vermek lazim! Cunku benim yaptikca yapasim geliyordu :) Ve inanin 2.haftadan itibaren, haftada 3-4 gun 30'ar dakikalik rutinlerle gercekten de vucudumda degisiklikler fark etmeye baslamistim...

Ama o ilk gunumu ne siz bana sorun, ne ben size anlatayim!!! Tamam, nasil hamlamis oldugumu gozunuzde canlandirmaniz icin soyle soyleyim ben: 5 gun boyunca oturup kalkarken agladim resmen!!! Gozunuzde canlandi mi o halim? Iyi...

Neyse, bu uygulamada en sevdigim seylerden birincisi, her hareketin videosu var. Bu videolara hareketi yaparken "dogru mu yapiyorum acaba?" dediginiz an ulasabiliyor olmaniz da ayri bir guzellik :)))

Ikincisi, kendinize super motive edici bir muzik listesi yapip, 30 dakika boyunca kendi secmis oldugunu listeyi dinleyerek egzersiz yapabiliyor olmak cok hosuma gitti !



Bir de tabii Amerikan ekolu bir uygulama oldugu icin "Son 10 saniye; Ha gayret; Supersin! Basardin!" tarzinda ozel antrenorunuz sizi gaza getiyor bol bol :))

Hatta bence simdiye kadar yapilmis en GUZEL uygulama budur! Hem bedava, hem faydali, hem cok pratik, hem de cok kapsamli :)) Bundan iyisi Sam'da kaysi !!


-----



Bahsetmek istedigim ikinci uygulamanin once bedava surumunu indirdim. Ama sonra beni kesmedigini fark edince, 1 veya 2 dolara (unuttum simdi fiyatini) full versiyonunu yuklemeye karar verdim ve pisman degilim.


Bu uygulama bir YOGA uygulamasidir. Benim gibi yoga'yi seven, ama kursa gidecek enerji ve zaman.. hatta istek bulamayanlar icin ideal bir cozum bence. Tek ihtiyaciniz olan sey bir yoga halisi :)

Ismi sanirim (Viaden) Yoga Application.

Bunda karar kilmadan once, inanin bana bedava olan bir suru farkli yoga programi yukledim ve denedim. Ama bedava versiyonlar arasinda  gene en iyisi buydu..

Digerlerinde ne zaman bir pozisyonun uygulanisina bakmak istesem beni hooooop youtube'a bagliyordu! Gicik oldum hepsine!!! Bir tane daha vardi ilgimi ceken ama o da sirt icin ayri bir yoga programi satiyordu, denge icin ayri, ot icin ayri vs. vs...  Ugrasmak istemedim acikcasi. Kararimdan da memnunum ki size de oneriyorum :))

Ama, bir noktaya dikkat cekmek isterim. Uzman degilim ama kanimca sifirdan yoga'ya baslamak isteyenler icin cok uygun degil bu tur yoga applicationlari. Sadece havasini solumak. mantigini biraz kavramak, nefesin onemini hatirlamak icin once bir yoga dersine katilmak iyi olur gibime geliyor. Ben seneler boyu yoga'ya bir giden, bir gitmeyen tiplerdendim. Gitmememin sebebi nedense ders saatlerinde hep yapacak baska biseyimin olmasi veya cooooook useniyor olmamdi. O yuzden, evde istedigim saate, istedigim uzunlukla bir rutin secmek bana cok iyi geldi :)

Roma'da cok uzun bir sure her gun yogami yaptim, hatta tatile inanmazsiniz yoga mat'imi bile goturdum ve gene inanmazsiniz ama yogami da yaptim!!! Aferim bana valla :))

Bazi hareketleri onceleri yapamiyordum, onlari da yavas yavas yapabilmeye baslamak guzel bir duygu oldu :) Kendini disipline sokup, vucudu ve sagligi icin birseyler yapiyor olmak hakikaten garip bir gurur kaynagi oluyor :)

Bu programda sevdigim ozellikler sunlar:

- Dort ayri seviye icin onceden hazirlanmis ve belli bir amaca hizmet eden yoga rutinleri var. Mesela sirti ve gobegi guclendiren bir rutin var ki, bence cok basarili. .

- Bu rutinleri yoga hocasinin sesli talimatlariya yerine getiriyorsunuz

- Secebileceginiz birkac "zen" muzik arasindan kendi fon muziginizi veya ayfonununzdaki listelerinizden birini dinleyerek de rutininizi yapabiliyorsunuz.

-Anlamadiginiz bir hareketi ya video ya da aciklamali olarak tekrar okuyabiliyor veya seyredebiliyorsunuz.

- Istediginiz yerde durabiliyor, programi sonlandirabiliyor ve takvime kaydedebiliyorsunuz.

-Takvimden hangi gun hangi saate hangi rutini yaptiginizi gorebiliyorsunuz.

-Hazir rutinlere ek olarak, bir de gene 4 ayri seviye icin 100 kusur yoga pozisyonu albumu var.

-Albumdeki pozisyonlarin aciklamalari, videosu ve bir de hangi kas grubunu harekete gecirdigini gosteren bir resim var bazilarinda.

- Albumdeki pozlardan kendi rutininizi olusturabiliyorsunuz. Ben yaptim, cok basarili olmadi ama :(



Aklima gelen ozellikleri bunlar. Aslinda ozelliklerinin hepsini cok kullanisli ve faydali buldum :)) Insan kendi temposunda yasamak istiyor bazen. Ben su siralar oyleyim sanirim. Bir de Roma'da ne spor salonu, ne de yoga dersi ayaracak hal yoktu bende. Sadece hareket etmek zorunda oldugumu biliyordum ve bunun icin bir cozum bulmam gerekiyordu. Benim cozumum teknolojik destekle geldi :P


Efendim, sebebini sormayin. Amaaan...surada biz bizeyiz  di mi?? Olay suradan cikti: insan 20'sindeki gibi olmuyormus 30'larinda.. Hele bir de artik tiroidlerim calismaz ve disaridan hormon ilaci almaya baslar oldugum icin aboooov... gelsin bana ekstradan 10kilolar :))) Once deli oldum, sonra yakistigini fark ettim (yok, valla cok zayifmisim ben (47yi gordugumu bilirim!)). O yuzden, kilo almak iyi geldi ama giderek daha fazla kendini gosterir hale gelen gobusum beni fena bunalima sokuyordu... Buna bir de saglikli yasama bilincini ekleyin.. 35'e yaklasma panigini de 3'le carpin. Iste size sebep!! :D


-----


Neyse, uzun lafin kisasi, demis oldugum gibi bu bir isinma turuydu benim icin. Daha guzel, daha sicak temalarla geri donecegim. Vatikan Muzesine 3.kez gittim ve artik bir Rafael yazisi yazma zamani geldi de gecti bile!!

Adroidciler, blekbericiler lutfen kusuruma bakmasinlar ama ozellikle NTC uygulamasi malesef sadece Ayfon ve Ayped'de var...





.