Tuesday, August 31, 2010

Çam kokusu


Roma'ya geleli artık 2 haftayı geçtik :)

İlk "Aaaa!! Vaaaay!! Uuuuuu!! " gibi hayranlık çığlıklarım giderek azalsa da, beni hala benden alan çok güzel bir bitki dokusu var şehrin.

Daha spesifik olmam gerekirse, internetten ismini araştırarak bulduğum, İngilizcesi Stone Pine olan, Türkçe'de de Fıstık Çam'ı dendiğini öğrendiğim ve Roma'nın neredeyse her köşesinde görebileceğiniz bu süper çamgiller beni gerçekten de büyülemiş durumda ! :))

Amore'ciğim ile neredeyse her gece dışardaydık, ve her gece bu fıstık çamlarının mis kokusunu içimize doya doya çektik... Şimdi bir de Vespa sırtında tam anlamıyla ciğerlerimizi dolduruyoruz :)

Nasıl keyifli, anlatamam!!!

Hııı, evet bir de Roma'da Roma'lı gibi yaşa kuralını harfiyen uyguladığımızı söyleyebilirim:

1/ Antipasti, primi piati ile başlayan ve secondi piati, dolce, espresso + limoncello ile biten yemekler...

2/ Bir haftalığına bile olsa, Fiat500 ile vızır vızır araba kullanmak...

3/ Vespa'ya etek ve topuklu ile binme becerisini gösterip, düşmeden inebilmek :)

4/ Geceleyin Gelateria'nın önünde uzadıkça uzayan dondurma yeme fasıllarına katılmak :P

5/ hmmmm?? yeni bişiler bulmak lazım desene...



Evde oturabilsem, bol bol resim çekmeye çalıştığım ve "bunu da yazarım bloga" diye diye kendimi bile bıktırabilme becerisi sergilediğim bir Amalfi kıyıları gezisi gerçekleştirildi, bir de Toskana'da Chiantigiana yollarını keşfe çıktık :)) - Yolda kaybolduk (!) ve Prada outlet'inde buluvermedik mi kendimizi?! Aaaa!!! Onu da paylaşacağım ;)


Allora, bir sonraki siesta saatinde inşallah oturup yazarım yukarıdaki gezileri..


Ciao !!!!

Aslı alla Romana ;)

Wednesday, August 4, 2010

Kafkas kaçamağı



Bu yaz tatiline biraz deniz, biraz da kültürel bir gezi sıkıştırabildik (hepsi 10 güne sığdırıldı !).

Temmuz'un son haftasını ailece Bakü'de geçirdik. Açık konuşmak gerekirse, denize girmek varken ve elimizde sayılı gün varken, 5 günü Bakü'ye ayırmak beni biraz sıkmıştı...

Bakü'de görecek çok birşey olduğuna ihtimal vermediğim gibi, şehir ve bölge olarak da nedense o kadar da ilginç gelmiyordu bana küçük Kafkaslar :(

Yanlışşşş!!

Nasıl da yanılmışım! Bakü'ye adım attığımız andan itibaren ağzım açık dolaştım.

Kafamdaki eski sovyet respublikasının, günümüzün Bakü'süyle hiç mi hiç alakası yoktu!!


İner inmez, kocaman yollarla karşılandık. Hem de ŞERİTLİ! (Ankara'lı olmayan belki anlamaz neden bu kadar şerit meselesini büyüttüğümü ama yok, valla yok!! Türkiye'nin başkentinde yollarda şerit yok!!!) Neyse, şehir planlamacılığı açısından, tüm refüjler, yollar, parklar, aydınlatmalar Ankara'dakilerden ÇOOOOK AMA ÇOOOOK daha güzel !!


Dediğim gibi günümüz sayılı olduğu için kendimizi dışarı attık gider gitmez ama bilmediğimiz bir gerçekle daha karşı karşıya kaldık!! Biz bu sene Türkiye'nin genelinde "cehennem sıcakları" yaşıyoruz ya hani. Onu siz bir 10'la çarpın bir de nemi ekleyin, üstüne bir de havadaki petrol kokusunu ekledin mi: al sana Bakü'nün yazı :)) Ben ensemden ayak bileğime kadar bu şekilde terlediğimi hatırlamıyorum valla!! Suyun içinde nefes alamaya çalışıyorduk sanki...

O yüzden, geri kalan günlerimizde akşam üstü dışarı çıkmayı tercih etttik. Zaten bizimle birlikte tüm Bakü halkı da atmıştı kendini sokaklara: çocuklusu çocuksuzu, herkes gezinti halindeydi :))

Hazar kıyısı tam bir curcuna, şehir zaten geceleri enfes bir hal alıyor... yani evde oturanı döverler valla :))

Uzun lafın kısası, ben Bakü'den resmen mest bir şekilde döndüm.

Bu kısacık seyahatimize aile saadeti, kültürel aydınlanma (efendim Tagiyevin ihtişamını, Nobel kardeşlerin voleyi petrolden vurduklarını, Zerdüşlerin ibadet şekilleri öğrendiklerim arasındaydı), müzik şöleni (Qebele II. Beynelxalq Musiqi Festivali) ve Kafkasların muhteşem doğasını sıkıştırabildim ya, daha ne isteyebilirim ki??? :)))

Yahşi Yol ;)