İyi bir şey tabii ki bu! Yoksa, Roma'mın arkasından gözü yaşlı sevgili gibi etrafta ruh gibi dolaşmam mı daha iyiydi?? Aslında o da ayrı bir hava katıyordu bana: :P "Ukela Avrupalı" tarzı işte ! (evet, evet biz Türkler de Avrupalıyızz, vallah billlah ! :-D)
Neyse ki artık kıyaslamalarımı bir kenara bıraktım. New York ve Roma'nın asla kıyaslanamayacak iki şehir olduğunu kabul ettim ve huzura kavuştum. Roma dendi mi, İtalya dendi mi hala kalbim pır pır atıyor o ayrı, ama artık buna da alıştım. Biz kavuşamayan iki sevgili gibiyiz diyorum (yahu ben New York'tan bahsetmek için oturdum bilgisayar başına, nereden, nasıl, niçin birden gene Roma hakkında konuşurken buluyorum kendimi!!!! Bırak artık peşimi-ciyaaaaaak!!!! Ok, küstü... gidiyor işte)
New York'un sinsice ve yavaş bir şekilde insanın içine işleme süreci var bence. Belki dünyalar güzeli bir şehir olmayışından ötürü (tıpkı bir kadın gibi), kendisini farklı özellikleriyle sevdirmeye çalışıyor. Sevmeyen varsa da o eski Türk filmlerindeki kötü kadın kahkasını basarak "Hahaaayt, sen kaybedersin cicim" diyor, arkasını dönüp süzülerek sizden uzaklaşırken...
Benim gözümde esmer bir kadını temsil ediyor New York, azıcık Türkan Şoray havası da var sanki. Ama onun kadar güzel değil. Çirkin hatta. Ama çok baştan çıkarıcı!! Espiri anlayışıyla baştan çıkarıyor sizi. Sanat tutkusuyla başınızı döndürüyor. Her an her ruh haline uyabilen farklı karakterleriyle şaşırtıyor sizi. İnsan zekasının, azminin en güzel örneklerini sunmasıyla hayran bırakıyor sizi. Yaptığı her şeyi, daha iyi, en iyi yapma isteği sizde şaşkınlıkla birlikte büyük bir saygı uyandırıyor. Sizi olduğunuz gibi kabul etmesiyle yüreğinizi okşuyor. Yargılamıyor, sorgulamıyor, özgür bırakıyor sizi... Çünkü eninde sonunda ona geri döneceğinizi, onda başkasında bulamadığınız rahatlığı size sunduğunu biliyor.. Uyuşturucu gibi belki de, çirkinliğini, kargaşasını ve pisliğini sizi farklı bir ruh haline sokarak gözünüzü karartıyor...
İlk başlarda gözünüze sürekli takılan o çirkin huyları, çirkin özellikleri birden anlamsızlaşıyor. Ne var ki bunda diyorsunuz; "Burası New York bebeğim!" diyip geçiveriyorsunuz gülerek :))
Ve ortak bir dil yaratıyor New York insanlarda. Bildiğiniz ve değişmesini aslında isteyebileceğiniz bütün kötü huylarına ve çirkinliğine dışarıdan laf uzatan olduğu anda savunmaya başlıyorsunuz tek bir ağızdan. Değişse, daha da güzelleşse, kokmasa, kendine çeki düzen verse, hani azcık diyorsunuz... Ama o zaman bu kadar güzel, bu kadar New York olmayacağını da artık biliyorsunuz! Onu bütün kusurlarıyla bağrınıza baştığınızın farkına vardığınız andır o işte!
Diğer yandan da, bu yaşadığınız duyguları sanki herkesle paylaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Sanki herkes bu aşk&nefret git gellerini yaşamış gibi..
Acaba bir tür toplu iluzyon kurbanı mıyım diyorsunuz kendi kendinize. Özellikle mantık ve duygunun çatıştığı günlerde. Amerika'da sizi en çok etkileyen şeylerden biri belki de burada herşeyi (ama herşeyi!) paketleyip, süsleyip, muhteşem şekilde pazarlayabilecek olmalarıdır. Ağzınız açık, bu pazarlama dehalarının arasında kendinizi mümkün olduğu kadar korumaya çalışıyorsunuz...
Acaba... kabul etmek istemesem de, New York'u da çaktırmadan pazarladılar mı bana diye düşünüyorum bazı günler.
Galiba cevabını da çok merak etmiyorum... Sadece arada bir uyuşturucu etkisi azalıyor galiba. Ama sonra şehirle barışmış, bağ kurmuş mutlu insan grubumun içine dalıp, hayata toz pembe gözlüklerden bakmaya devam ediyorum... işte o kadar :)
Kaynak (source)