Friday, December 25, 2009

AVATAR




Çoooooooooooooooooooooooook güzeldi!!!!!!

Doyamadım, bitsin istemedim... Bir daha gidilecek zaten :))

Ellerine sağlık James Amca !!!

Gidin izleyin hemen!!!!



Not: Kesinlikle 3D seyredilmeli.. Hatta Ankara'daysanız Gordion'da seyredin... Hem salon rahat, hem de gözlükler ağır değil, hiç rahatsız etmiyor.

Uzatmalı Not: Film hakkında yazacak başka şeyler de var, ilk sahneden itibaren uyandırdığı duygular mesela; bu senaryo gerçek hayattaki birçok şeyi ne de güzel özetlemiş ve görsel olarak da ziyafete dönüştürmüş diye içimden geçirdim sık sık . Eminin aynı şeyler sizin de aklınıza gelecektir ( Ehlen ve sehlen sevgili Apaçi dostlar :))


Monday, November 30, 2009

Bayramda eve kapanmak...

Elde olmayan sebeplerden dolayı kendimizi bu bayram eve kapanmış halde buluverdik.

Elde olmayan sebep aslında aşı olmamız ve bende hafif ateş çıkması ve doktorun fazla öpüşmeyin, 14 günden önce bağışıklığınız oluşmayacak uyarısında bulunmasından kaynaklandı.

Neyse o halsizlik de bitti artık...

E ben de hazır yaşam enerjimi-Chi'mi yakalamışken biraz
daha fazla blogumla ilgileneyim dedim.

Dün artık iyice canım sıkıldığı için bir süredir gözümde büyüyen yemek yapma olayını da kırdım ve bütün bir öğleden sonramı yeni ama hala eksikleri olan mutfağımda geçirdim.

İlker'in yeni oyuncağı iPhone'uyla haşır neşir olması, application üstüne application indirmesi de beni biraz deli ettiği için resmen terapi oldu yemek yapmak!!

Evet kıskanıyorum!! İtiraf etmem gerkirse, herkesin elinde bir iPhone görmekten gına geldiği için ve herkesin iPhonu'yla poz kesmesi midemi bulandırığı için acaip antipatik geliyordu bana bu alet.. ama ne yalan söliim yeni oyuncağı ile biraz da ben oynayınca ağzımdan çıkan ilk cümle: "ben de istiorummmmm" oldu!! Zaten yeni bir telefona ihtiyacım vardı- bahanem de hazır :P

Neyse, mutfağa geri dönecek olursak, ilk çıkan yemek Beef Madras oldu. Valla acı acı ne de güzel oldu... Mmmmm.. :P (güzel bir basmati ya da yasemin pirinci pilavla servis edilmeli)

Madras baharat karışımı zerdeçal, kişniş, kimyon ve çili baharatlarından oluşuyor. Herkesin seveceği bir tat değil ama bence iyi bir hint yemeğine herkes bir şans tanımalı... tıpkı tay mutfağı gibi, bütün duyuları harekete geçiriyor bence :)

Bu güzel yemeğin yapılışı hazır sos olunca aslında çok kolay oluyor, tek endişe etmeniz gereken evinizin biraz köri kokacak olması!

Hazır sos dediğim artık neredeyse her marketin dünya mutfağı reyonunda bulabildiğiniz Patak's marka hazır köri karışımı.

Belki şu sıralar köri aşermemin sebebi geçenlerde gittiğimiz bir "hint" lokantasının beni fena hayal kırıklığına uğratmasıdır... O konuyu ayrıca yazacağım zaten, canım pek bir sıkıldı da o akşam.

Neyse, Beef Madras'ım pişe durarken ben bir de annemden telefonla tarifini aldığım zeytinyağlı kereviz pişirdim...

O da kesmedi, bir haftadır buzdolabında "beni kek yap" diye haykıran havuçlarımla da kek yaptım sonunda...

Dedim ya tam coştum diye... bir yandan da aklımdan çikolata parçalı kurabiye yapmak geçiyordu, o da yetmiyor gibi dolaptaki mantarlarla ev yapımı mantar çorbası yapasım da vardı.. içine biraz da aromalı mantar ekleyerek, Mmmm.... Sanırım bu yazıdan sonra mutfağa girip o çorbayı yapacağım :)


Kekin mis gibi kokusu sayesinde de İlker'i mutfağa sokabildim... En azından iki application, iki iş emaili arası bir iki laf edebildik :)


Havuçlu Kek (Gönül Candaş'ın tarifi)

-3 su bardağı ince rendelenmiş havuç (ben kalın rendeledim)
-1 su bardağı dövülmüş ceviz
-2,5 su bardağı şeker
-3 su bardağı elenmiş un
-1 su bardağı erimiş yağ
-4 yumurta
-1 tatlı kaşığı kabartma tozu
-1 paket vanilin
-2 tatlı kaşığı tarçın
-1 limon kabuğu rendesi


-ortası delik bir kek kalıbını yağlayıp unlayın
-fırını 180 dereceye getirin (turbo fırın ayarı)
-bütün malzemeleri ayarladıktan sonra önce şekeri ve yumurtaları iyice çırpın
-karışıma un hariç tüm malzemeleri ekleyip, karıştırın
-en son elenmiş unu ekleyip gene karıştırın
-kek kalıbınıza karışımı döküp 180dereceli fırında 40-50 dakika pişirin
-içinin de piştiğine emin olunca fırından çıkarıp kalıbında soğumaya bırakın

Afiyet şeker olsun!!

Neyse, iştahıma yeniden kavuştum ya sonunda, çok mutluyum çoook !!
Bundan sonra mutfakla tekrar eski ilişkime geri dönebilirim herhalde, oh be!



Saturday, November 28, 2009

Kış uykusu

Örümcek ağları sardı blogumu biliyorum.

Ama valla tıkandım kaldım... Aklıma yazacak o kadar çok şey geliyor ki aslında... ama bir oturup yazmaya kalkıştığımda ne yazarsam yazayım beğenmiyorum, siliyorum, tekrar yazıyorum sonra gene beğenmiyorum... Başını sonuna bağlamamış oluyorum, bin tane fikri aynı anda paylaşmaya kalkıştığımı fark ediyorum... En sonunda hevesim de iyice kaçmış oluyor :(

Neyse, özet geçmek gerekirse yeni evimize taşındık. Çoçukluğumun geçtiği evin yeni hali beni çok heyecanlandırıyor. Çocukken çıktığımız tepelere şimdi siteler kurulmuş... Ümitköy/Çayyolu bambaşka bir çehreye bürünmüş, ama hala özü aynı. Sıcak bir Mahalle :))

Birkaç eksik hariç- ki aslında en acil olanlarından, mesela trabzan!!- evin işleri de bitti sayılır, ki elimi kolumu en çok bağlayan konu buydu!.. Biraz daha rahat nefes almaya başladım... İlk defa hayatımda bahçe suladım. Şaşırarak bahçede hala domates olduğunu gördüm. Ama en üzücüsü, bir sene sonra hadi bilemedin 2, gene toparlanıp gidilecek ve gene aynı sıkıntılar hiç bilinmeyen yerlerde gene yaşanacak!


Bunun dışında pek bir değişiklik yok. Daha ne olsun aslında :)


Kış uykusuna girmeden bir kafamı kaldırıp iki satır yazabildim ya! Oh be!!


Bir sonraki yazılarda bahsedeceğim iki lokanta, iki tane de film olacak (bunu kendime hatırlatma niyetine yazıyorum!)





Tuesday, November 10, 2009

Lö Blokaj


YAZAMIYORUM!!


Dönüşüm Alice Harikalar diyarında misali olacak bu gidişle...



Thursday, October 22, 2009

No panic, herşey kontrol altında (?)

Kendimi soğuk kanlı bilirdim ben...

Bir şeyler ters gittiğinde en sakin kalanlardan biri hep ben olurdum. Hatta bazıları beni fazla "large" bulur ve gıcık olurlardı (bak gördün mü nazarları değdi işte!)

Ruslar "Eğer bir sorunun çözümü yoksa, ortada sorun da yoktur" derler. Bana göre benimsenebilecek en güzel yaklaşım!

Sorunun çözümü yoksa, sorun da kalmıyor demektir. Ya karma/kader vs. diyip geçeceksin, ya da psikopata bağlayıp saçlarını yolarak çözüm peşinde koşacaksın (bir diğer favori atasözünü paylaşmak için güzel bir fırsat : geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye ;))

Eeee?? Şimdi ne oldu ??

Çiçeği burnunda konferans çevirmeni brüksellahananız ilk anksiyete krizlerini yaşıyor!!

Sadece "O" günü düşünürken bile kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor, karnıma ağrılar saplanıyor!

Tam da anlayamadım aslında, çömezliğimden ötürü mü bu kadar heyecanlıyım yoksa bu sadece bir uyarı mı? Hayatımı bundan sonra anksiyete krizleriyle mi geçireceğim ??

Tiroid ilaçlarıma da ara verdim, halbuki ne güzel çarpıntı ilacı alıyordum günde 2 kere... Tam da ihtiyacım olan şey :)


Neyse, yazdım rahatladım. Oh be!!

Repeat after me: Ommmmm Ommmmmmaaaaarggggghhhhhh oooooooommmmm !!!


Wednesday, September 30, 2009

Hergele Meydanı



Tek kelimeyle: Züpppppppper !!!

Hergele Meydanı hakkında yazacaklarım var ama şu an resmen ayaklarıma kara sular inmiş durumda !! Siteler, Hergele Meydanı, Bauhaus, Koçtaş, beyaz eşya, zart mobilya, zurt mutfakçı derken öldüm bittim !!

Şimdilik yukarıdaki otopark tabelasıyla idare edeceğiz...

Söz, dönüşüm muhteşem olacak ;)

Tuesday, September 8, 2009

3 Boyutlu hoplama


Eveeet...

Gıcık bir filme gitmek istiyorsanız eğer nacizane tavsiyem:

Final Destination 4 - 3D

3boyutlu filmler gene çok popülerleşmiş galiba... son Harry Potter'ın bir kısmı 3D çekilmişti (laf aramızda en light Harry Potter filmiydi bana göre), BuzDevri3 3boyutlu bir animasyon filmi olarak çıktı ekranlara şimdi ise Final Destination'un sonuncusu kompile 3 boyutlu çekilmişşş...

Aslında severim final destination filmlerini. İyi hoplatır adamı koltuğundan. Sonrada psikopata bağlayıp bütün "görünmez" kaza ihtimallerini birden gözünün ucuyla tarıyorken bulursun kendini :)) Ama bu 3D versiyonu beni benden aldı: çok başarılı bir 3 boyutlu film olmuş. Belki çooook uzun zamandır gerilim filmi seyretmediğim için tadı damağımda kaldı bu film.

Bilemedim valla ama ben bu filmde çok gerildim, iyi tiksindim ve bol hopladım.

Hassas bünyeleri de uyaralım: kopan vücüt parçaları, dağılan organlar çok gerçekçiydi!

Uzun lafın kısası, bu tarzı seviyorsanız 3 boyutlu Final Destination 4'e bayılırsınız bence :)


Ankara'da yaşayanlar için:
bu flmi Cepa'da seyrettik biz ve 3boyutlu gözlükleri gayet kaliteliydi. Tavsiye edilir :)

Friday, September 4, 2009

Aklımın ucundakiler...

Bu yaz maalesef sadece bir haftalığına Kıbrıs'a gidebildik (deniz tatili niyetine). Uzun zamandır tatil yapmadığım için midir bilemem ama inanılmaz keyif aldım bu sene. En hoşuma giden tarafı plajda dalgaların sesi eşliğinde okuyabildiğim 3 kitap oldu. Uzun zamandır okumak istediğim Heart of Darkness'ı okudum bir solukta... Kongo'yu tekrar içimde hisseder gibi oldum. Sonra gene düşüncelere dalarak, son 5 senenin hangi arada geçtiğini anlamaya çalıştım... Anlayamadım valla.

Hava alanında bulduğumuz Gabriel Garcia Marquez'in 2 kitabını da bir çırpıda bitiriverdim (tamam tamam, kısaydılar itiraf ediyorum) ve bir kere daha benim büyük Marquez'e neden bu kadar hayran olduğumu anladım: Beni alıp çooooook uzaklara götürmesine bayılıyorum.

Hani bazı kitaplar vardır, resmen içine gömülerek okursunuz. Hatta o kadar çok kaptırırsınız ki kendinizi işi gücü bırakıp sadece kitaba verirsiniz kendinizi. Bir de sonlarına doğru, garip bir hüzün sarar insanı... Bitmesini istemezsiniz bir türlü ve o yüzden ağırdan almaya çalışırsınız ama nafile, merak işte... bir solukta bitmiştir.

Marquez'in gerçekçi ama bir o kadarda sihirli dünyasında kaybolmak benim için paha biçilmez bir zevk. Ne vizon kürklere ne de pırlanta taşlara değişmem valla :P

Hatırlarmısınız bilmem ama kısa bir zaman önce hepimizin e-postalarında dolaşan bir powerpoint sunum vardı. Size de bir yerlerden ulaşmış olması muhtemeldir. Bu powerpoint'ta yazan metin denilene göre Marquez'in yazdığı son mektubuymuş. Aslında çok güzel bir mektuptu. Ancaaaaak, Wiki'de mi okudum hatırlamıyorum ama Marquez'in bu konuda bir açıklaması vardı: "Okurlarımın benim bu kadar klişe bir mektup yazabileceğimi düşünmeleri beni çok üzdü" :))

Marquez'le ilk tanışmamın sonunda (Kolera günlerinde aşk) içimden geçen ilk düşünce: Benim Marquez'i muhakkak İspanyolca okumam lazım! Bu isteğim hala devam ediyor... Üniversitede bitirmiş olduğum İspanyolca kursunda öğrendiklerimi bir gün belki yeniden canlandırabilinir ve ben bülbül gibi
İspanyolca şakımakla yetinmem, bir de yanında Marquez'in şaheserlerini İspanyolca okuyor olurum :) Ah! ah! Wishful thinking tam da buna denir işte!

Şunu da belirtmeden edemeyeceğim, Türkçe tercümeleri de çok başarılı, tebrikler!


Dünya Marquez'siz çok tatsız olurmuş...



Brüksel Lahana'sının favorileri
- Kolera günlerinde aşk
- Yüz yıllık yanlızlık
- 12 gezici öykü
- Aşk ve diğer cinler

Wednesday, September 2, 2009

Yapım Aşamasında

Fark ettim ki, kendim için istediğim değişiklikleri blogum için de ister olmuşum.

Bir sonraki mekan değişikliğine geçmeden önce, beni sonbahar/kış sezonunda mutlu edecek bir yeni blog tasarımı arıyorum şu sıralar.

Azıcık sabırlı olalım: Sonbahar/Kış Sezonu için yapım aşamasındayız ;)

EKLEME:

Şu son günler bol bol gezdiğim birkaç sitenin adresini paylaşmazsam olmaz dimi?

- btemplates.com
- bloggerbuster.com
- mashable.com
- pyzam.com
- finalsense.com

Tuesday, August 11, 2009

2009 Rekoltesi

Çiçeği burnunda "şaşkın" Konferans Çevirmenleri :)

Aslında çok daha güzel resimlerimiz de var ama yukardaki şaşkınlığımızı en iyi gözler önüne serendir!!

Bu resim çekilirken yaşadığım duygu karmaşasını anlatmaya zaten çalışmayacağım bile.

Master'da geçirdiğim bu 10 ayı bir yandan unutmak istiyorum, diğer yandan beni derinden değiştirdiğini bildiğim için böyle bir şeyin mümkün olmayacağını da çok iyi biliyorum.

Hani günlüklere yazılan "kah güldük, kah ağladık" sözü vardır ya, işte cuk diye oturuyor bu yaşanan 10 aya!


Sınıf arkadaşlarım konusunda nasıl şanslı olduğumu anlatamam..

Hocalar konusunda nasıl ayrıcalıklı olduğumuzu ise ne kadar söylesem azdır...


Aklımda neler var neler!! Ama hiç birini ifade edecek kuvveti şu anda kendimde bulamıyorum.

2 senelik yorgunluğu üstümden atmam gerekiyor (evet 2 sene dedim!) Peki bir haftalık tatil bu yorunluğu atmama yetecek mi??? hiiiiiiiiiiç ihtimal vermiyorum ama olsun, tatil tatildir.

Fişi çekmek istiyorum artık, çekemiyorum ama :( Nein !

Bir dakika dursa şu dünya....

Hiçbir şey, hiçkimse kıpırdamasa... Herşey havada boşlukta asılı kalsa bir süre...

Sessizlik...

Telaşe yok, stres yok :)

Wednesday, July 1, 2009

Fransa'da Türkiye Mevsimi - La saison de la Turquie en France




Je ne sais pas du tout si j’ai des visiteurs francophones, mais je crois que ça me plairait bien de savoir qu'on visite mon blog malgré la barrière linguistique (faites moi signe si vous êtes la ;))


Eh bien, si c’est le cas et si vous habitez en France, je vous conseille de vous informer sur La saison de la Turquie en France (cliquez sur le lien ;))


“Du 1er juillet 2009 au 31 mars 2010, la Turquie sera l’invitée de la France avec la Saison de la Turquie en France. Plus de 400 événements culturels, économiques et intellectuels permettront de découvrir l’effervescence, la jeunesse et la modernité de ce pays, trop méconnu en France.

(…)


De nombreux événements seront organisés dans les grandes villes comme Paris, Lille, Marseille, Lyon, Strasbourg et Bordeaux mais également sur l’ensemble du territoire français. Des expositions patrimoniales, d’art contemporain, d’architecture et de photographie ; des spectacles de théâtre, de danse et d’arts de la rue ; des concerts de musique classique et contemporaine ; des événements célébrant le cinéma, des débats d’idées, des projets de coopération éducative et de nombreuses manifestations littéraires auront lieu durant toute la Saison.” (source)



Et qui pourrait dire non à un bon café turc??? :P

Profitez-en ;)


foto/photos: www.saisondelaturquie.fr