Chelsea, New York'un gay ve sanat galerileriyle meşhur bir Batı Yakası mahallesi. Bunu zaten daha önceden biliyordum- sanırım Sex And The City seyreden herkes New York'u, New York'a gelmeden öğreniyor zaten :-P .
Chelsea deyince bir de meşhur High Line (tıkla ) parkı geliyor akla-hani yeşillendirilip, parka dönüştürülen yükseltilmiş eski tren yolu. Onu da başka bir zaman gezip yazarım (bahara artık :P)
Chelsea deyince bir de meşhur High Line (tıkla ) parkı geliyor akla-hani yeşillendirilip, parka dönüştürülen yükseltilmiş eski tren yolu. Onu da başka bir zaman gezip yazarım (bahara artık :P)
Chelsea hakkında bilmediğim şey ise, bu mahallenin kendi adını taşıyan meşhur bir Kapalı Pazarının oluşuydu. Ne zaman Chelsea diye Google'da arama yapsam hep karşıma Chelsea Market (tıkla) çıkıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse ama, bollyood derslerine başlayana kadar ne Chelsea ne de Pazarı bende bir merak uyandırmamıştı (uyuz bir insanım evet :-/)
Mahalleyi keşfe çıktığımız bir hafta, sorgusuz sualsiz ayaklarımız bizi Chelsea Market'a götürdü :-)
Dışarıdan üzerinde Chelsea Market yazan kırmızı kiremitten yapılma bir bina olarak gözükmesine rağmen, içerisinin tahminimden daha ilginç ve çılgın olduğunu söyleyebilirim şimdiden !!
Azıcık araştırma yapınca, Chelsea Market ile ilgili şunları öğrendim:
1890'da bisküvi fabrikası olarak faaliyete geçen bu bina, Amerika'nın meşhur Oreo bisküvilerinin üretildiği yerin ta kendisiymiş meğersem!
Oreo hakkında şunu söylemeden geçemem: daha Amerika'ya adımımı atmadan önce bu bisküvitlerin hastası olmuştum! Muhteşem bir şey, insanda bağımlılık yapacak kadar güzel!! Malesef Türkiye'de ve Avrupa'da bulunmuyor. Amerikan ürünleri satan marketlerde bulabilmiştik biz de sadece. Ama gözünüze ilişirse bir yerde, muhakkak deneyin!
Neyse, konumuzu dağıtmadan devam edeyim ben..
Gene edindiğim bilgilere göre, iki cadde ve iki sokak boyunca devam eden Chelsea Market (9&11inci Caddeyle, 15&16ncı sokak arası), aslında birbirine bağlı 22 binadan oluşan bir kompleksmiş.
Zamanla bisküvi konsorsiyumunun buradan taşınmasıyla, fabrika binaları farklı kullanım alanlarına dönüştürülmüş.
Günümüzde Chelsea Market'in içinde çok sayıda dükkan, restoran, pastane, cafe vs. bulunmakta; üst katlarda ise çeşitli televizyon kanallarının stüdyoları varmış. Mesela Türkiye'de de seyrettiğimiz Emeril'in programları burada çekiliyormuş. Alışverişini de her daim taze ürün satan Chelsea Market'ın manavından, kasabından, balıkçısından yaparmış..mış..
Buna ek olarak, gene TV Show'larından meşgur İron Chef programından iki chef Chelsea Market'ın içine kendi lokanta/cafe'lerini de açmışlar. (Hatta Iron Chef''in programları da Food Network'ün buradaki stüdyosunda çekiliyormuş ;-))
Bir de, gene dijitürk'te Jacques Torres isimli New York'ta yaşayan bir Fransız çikolata ustasının programları vardı hatırlar mısınız bilmem? Ben ağzımın suyu aka aka seyrederdim hep. Çikolatadan kuğular, evler falan yapardı.. Hıh, işte onun da bir dükkanı var Pazarın içinde ;-)) ( dükkanındaki aşk böcükleri nasıl ama?)
Evet, Chelsea Market adeta Ali Babanın Mağrası gibi: ana girişte kocaman Anthropologie isimli züüüüper bir giyim mağzası var (Amerika'da meşhurmuş, ben de yeni öğreniyorum. Bir yol yordam gösterenim yok ki, hmppf!!) Zamanımız olmadığı için sadece vitrininde ağzımızın suyunu akıttık azzcik :)
Sonra sağlı sollu, nereye bakacağımızı, hangi kokunun peşinden gideceğimizi şaşırdığımız bir lezzet ve çeşit zenginliğine boğulduk. Çeşit çeşit minik "butik" pastaneler, içeride çekim yapılan bir manav, Tay mutfağının mis kokusu, karşısında İtalyan bakkal, içerisi zengin mi zengin. Amanin, aradığın her çeşit mutfak ürünü satan bir yer!! Sağım italyan, solum pastane, önüm çikolatacı, arkam çiçekçi!!! Başım döndü, başım!! İlerledikçe karşımıza deli bir balıkçı çıktı; içeride karidesler, sushiler, ıstakozlar.. Allahım, burası cennet olmalı!!!!
"Neden bu kadar az zamamınız var, neden!? İtalyan peynirlerinden alsam eve gidene kadar cılkı çıkar hepsinin" diye diye, gördüğümüz her şeyi almak ve denemek istedim! Evet, çok pis boğazım :-P
Zamanla bisküvi konsorsiyumunun buradan taşınmasıyla, fabrika binaları farklı kullanım alanlarına dönüştürülmüş.
Günümüzde Chelsea Market'in içinde çok sayıda dükkan, restoran, pastane, cafe vs. bulunmakta; üst katlarda ise çeşitli televizyon kanallarının stüdyoları varmış. Mesela Türkiye'de de seyrettiğimiz Emeril'in programları burada çekiliyormuş. Alışverişini de her daim taze ürün satan Chelsea Market'ın manavından, kasabından, balıkçısından yaparmış..mış..
Buna ek olarak, gene TV Show'larından meşgur İron Chef programından iki chef Chelsea Market'ın içine kendi lokanta/cafe'lerini de açmışlar. (Hatta Iron Chef''in programları da Food Network'ün buradaki stüdyosunda çekiliyormuş ;-))
Bir de, gene dijitürk'te Jacques Torres isimli New York'ta yaşayan bir Fransız çikolata ustasının programları vardı hatırlar mısınız bilmem? Ben ağzımın suyu aka aka seyrederdim hep. Çikolatadan kuğular, evler falan yapardı.. Hıh, işte onun da bir dükkanı var Pazarın içinde ;-)) ( dükkanındaki aşk böcükleri nasıl ama?)
Evet, Chelsea Market adeta Ali Babanın Mağrası gibi: ana girişte kocaman Anthropologie isimli züüüüper bir giyim mağzası var (Amerika'da meşhurmuş, ben de yeni öğreniyorum. Bir yol yordam gösterenim yok ki, hmppf!!) Zamanımız olmadığı için sadece vitrininde ağzımızın suyunu akıttık azzcik :)
Sonra sağlı sollu, nereye bakacağımızı, hangi kokunun peşinden gideceğimizi şaşırdığımız bir lezzet ve çeşit zenginliğine boğulduk. Çeşit çeşit minik "butik" pastaneler, içeride çekim yapılan bir manav, Tay mutfağının mis kokusu, karşısında İtalyan bakkal, içerisi zengin mi zengin. Amanin, aradığın her çeşit mutfak ürünü satan bir yer!! Sağım italyan, solum pastane, önüm çikolatacı, arkam çiçekçi!!! Başım döndü, başım!! İlerledikçe karşımıza deli bir balıkçı çıktı; içeride karidesler, sushiler, ıstakozlar.. Allahım, burası cennet olmalı!!!!
"Neden bu kadar az zamamınız var, neden!? İtalyan peynirlerinden alsam eve gidene kadar cılkı çıkar hepsinin" diye diye, gördüğümüz her şeyi almak ve denemek istedim! Evet, çok pis boğazım :-P
Sanırım bütün bu yazının özeti şudur: "Ağzını kapa çocuğum, suyu akıyor" :-P
Bir dahaki sefere tıngır mıngır gezerek, Lobster Market'ta ıstakoz yiyerek, cupcake olmasa da (hiç sevmedim bu cupcake olayını, bıyyk!) birkaç tatlının tadına bakarak ve sonra manavından, İtalyan bakkalından alışverişimi de yaparak bütün bir günümü geçirmeyi umuyorum Chelsea Market'ta :))
New York Meraklısına: New York'un güzel mahallelerinden Soho hakkında, Decalage Horaire Blogunda (tıkla) güzel bir yazı bulabilirsiniz
No comments:
Post a Comment