Saturday, May 14, 2011

Ponte Milvio




Geçen Cuma  Ponte Milvio civarında bir Pazar'a gittim.. Çok keyifli oluyor Roma'nın pazarları. Vakit bulursanız muhakkak bir pazara gidin derim. Pazar dediğime bakmayın; sebze, meyve, çiçek, peynir, balık gibi geleneksel ürünlerin yanı sıra bir de çeşit çeşit elbise, ayakkabı, el işi, proselen, çarşaf, perde, makyaj ürünleri... yani aklınıza ne gelirse bulabilirsiniz  !!!! (bir fikir vermesi açısından: ayakkabıların yarısı Çin işi, diğer yarısı da bilindik İtalyan markaları, bazen de dolce&gabana vs. de buluyorsunuz ;))

Belki bu pazarlar hakkında daha detaylı yazmam gerekecek çünkü ben yeni keşfetmeye başladım bu olayı ve tam anlamıyla hastası oldum. Çok keyifli ve çok hesaplı!!! 

Neyse, biz köprümüze geri dönelim. Ponte Milvio'yu daha önce duymuştum: Aşıklar Köprüsü demişlerdi. Hı, pek bir hoş demiştim ben de fazla üstünde durmadan... Ama aklıma düştü bir kere ve Pazar günü- züüüüüüper bir doğum günü geçirdikten sonra- havanın da güzel olmasıyla İlker'i Ponte Milvio'ya gitmeye ikna ettim. İkna ettim diyorum çünkü, Roma'nın en güzel yeri neresi diye bir konu açılınca bana verdiği cevap aynen şuydu: "Salondaki Kanepe Roma'nın en güzel yeri" :D 

Bir de şunu belirtmem gerek bu Pazar Roma'ya 3 milyon kişi akın etmiş diye duyduk.... St.Peter's meydanında 1.5 milyon kişi toplanmış! Neden mi? Papa Jean Paul 2 Kutsanmış kişi ilan edildi de ondan (Azizlik mertebesindeki ilk adım). Beatifikasyonu için 3 gün 3 gece şehrin çeşitli yerlerinde kutlamalar yapıldı, konserler verildi, her meydana bir dev ekran yerleştirildi (Vatikan'dan canlı yayın yapıldı-akşama doğruda Janpol'un hayatından kareler yayınladılar). Her sokak lambasına Jean Paul 2'nin meşhur sözlerinin yazdığı pankartlar asıldı.. Sırtlarında kamp malezemeleri 10ar, 20şer kişilik gruplar, başta kendi ülkelerinin bayrağını taşıyan arkadaşlarının arkasında Roma sokaklarında geziyorlardı.... Resim çekmek çok istedim ama hep motor sırtında olduğum için ve önceden düşünüp makinemi elime almadığım için elim boş, kuru kuru yazmaktan başka bir seçeneğim yok malesef. Ama eminim siz gözünüzde canlandırmışınızdır :))----- Yani bütün bu curcunaya rağmen, Roma'nın en güzel yerini terk edip şımarık doğum günü çocuğu karısını bir de Ponte Milvio'ya götürdü-- lütfen kayıtlara geçelim bu detayı  :))

Ahhh, Ponte Milvio.. Ahh, güzeller güzeli Roma :)))

Akşamüstü çıktığımız için kalabalık azalmıştı ve bomboş sokaklarda Roma'nın kuzeyine, Flaminio bölgesine motorla gitmek nasıl güzel geldi anlatamam.. Hayatımda özleyeceğim şeyler arasında ilk 5'e kesin Roma&Vespa giriyor !!

Vrrnn Vrnnn!! Dolana dolana, Tiber nehri boyunca az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik ve sonunda Ponte Milvio köprümüze ulaştık. Benim tabii son zamanlarda sık sık olduğu gibi gene sağ bacağım uyuşmuştu acızık (!?). Biraz acı çektikten sonra gene bütün hislerime kavuşarak köprünün üzerine geçtik.

Ben daha kalabalık olmasını bekliyordum açıkcası ama bence tam kıvamındaydı. Toplasan 2 elin parmağını geçmeyecek sayıda çift, köprüde sarılmış manzara seyrediyor ya da fotoğraf çekiyorlardı. Bir grup genç kız köprüde oturmuş aperitif birşeyler içiyordu.. Gözüm takıldı desem yalan olmaz. Çok fena özendim ve bir dahaki gidişimde aynen ben de aperitif saatinde içkimi Ponte Milvio'nun üstüne, manzarayı seyrederek yudumlamak istiyorum (e yanımda da sevdiceğim de olsa fena olmaz hani :P)

Ponte Milvio'nun olayı nedir diye eminim herkes meak ediyordur.. Benim ilk duyduğum Roma'nın "aşıklar köprüsü" olmasıydı. Sanırım gene anlatan kişi aynı hikaye bir de şunu söylemişti: sevgililer aşklarını sonsuz kılmak için köprünün lambalarına kilit bağlayıp anahtarını da Tİber nehrine fırlatıyorlamış...

Biraz araştırınca, aslında bu geleneğin çok yeni olduğunu öğrendim (wikipedia'nın yalancısıyım.. yanlışım varsa onun suçu :P). Şu an ismini unuttum ama meşhur bir İtalyan yazar çok sevilen bir romanında kullanmış bu fikri, sonra da o romanın filmi çekilmiş ve gençler arasında çok tutulmuş. O günden itibaren bu inanış adeta gelenek haline gelmiş, hatta ilk kilitlerin zincirlendiği orijinal sokak lambası ağırlığı daha fazla kaldıramayıp devrilmiş. Artık lambalara zincir ve kilit vurmak yasak. Onun yerine köprünün üzerindeki metal direklerin her yerini yosun gibi kaplayan kilitler görebilirsiniz :))


Bol bol resim çekip, huzur içinde manzaranın, akşam güneşinin keyfini biraz çıkardıktan sonra köprünün öbür tarafına geçtik. VEeee kızların elindeki içkilerin kaynağını keşfettik bu sayede :)) Köprünün hemen diğer tarafında çok hoş bir büfe var. Birileri plastik sandalyelerde oturmuş içkilerini yudumluyor, diğerleri ayak üstü elde içki laklak ediyor, bir kısım çoluklu çocuklu gelmiş herkes birilerine laf yetiştiriyor.... birkaç tane de şanslı vardı aralarda, onlar erken gelip plastik masaları kapmışlar :))

Önce biraz dolaşalım sonra birşeyler içeriz diyerek, nehrin diğer yakasında nehir boyunca yürümeye başladık. Antika pazarının tam toplanma saatine denk geldiğimizi fark ettik. Her pazar, Ponte Milvio'nun civarında diğer tarafta nehir boyunca meğersem antika pazarı kurulurmuş.. Meraklısına duyurulur.. Sırf gezmek için bile gidilir bence :))

Salına salına, birkaç da mini sinek yuta yuta (koloni haline uçan mini sinekler?!) nehir boyunca bir tur attık ve köprümüze geri döndük.. Bu sefer de abartmıyorum, resmen fotoğrafçı bir gençle oyun oynayan serseri bir martıya daldık. Nasıl da poz veriyor anlatamam size.. Pike dalıyor vzzzzz, sonra gidiyor köprünün diğer ucuna konuyor. Gözüne elinde kocaman profesyonel fotoğraf makinesi olan çocuğu kestirmiş belli.. Vzzzzz gene bir pike ve her seferinde, abartmıyorum çocuğun objektifinin tam önünden geçiyor :))  Biz de denedik bir iki kare yakalamayı ama eldeki "uyduruk" aparatlar malesef çok başarısız oldu.. hakkını veremedi hareket halindeki bu güzel hayvanın :((

Farkına varmadan saati dokuz etmiştik, daha yemek bile yemediğimizi fark edince artık ayrılma vakti geldi dedik...

Bence bir pazar günü,özellikle akşama doğru gidilesi bir yermiş Ponte Milvio. Önce antika pazarı gezmek, sonra birer kokteyl alıp, köprünün üzerine oturup manzarının keyfini çıkarmak benim Roma'dan ayrılmadan kesin yapacaklarım arasına girdi bile :))


Ci vediamo :))


Lahana notu: bu yazıyı 2 Mayıs'ta yazmıştım ama bir türlü bloga koyamadım... Mi dispiace

No comments: