Sunday, May 29, 2011

Seni gidi Mikelanjelo seni....


Geçen gün kahvaltımı yaparken TV'de Melekler ve Şeytanlar filmine rastladım gene. Herhalde 4.kez seyrediyorum filmi ama gene televizyona kitledi beni. Hem Tom Hanks'i çok seviyor olmam hem de hikayenin tabii ki Roma'da/Vatikan'da geçiyor olması benim için yetiyor galiba :)) Her gidilen kilise için "bak bunu da not edeyim, Roma'ya dönünce gezeriz buraları" dememe rağmen hiç birini yazmamış olmam sizi şaşırtmaz herhalde :(

Neyse, Vatikan'da geçen sahneler (ki hatırlarsanız filmi çekmek için Vatikan'dan izin istemişlerdi ama Vatikan yetkilileri taleplerini geri çevirmişti-bu durumda Vatikan duvarlarının içindeki sahneleri gizli el kameralarıyla çekildiği söylenmişti.. ben bilmem, ben basının yalancısıyım :P).. Ne diyordum yahu? Hmm.. Evet, Vatikan sahnelerini seyrederken aklıma teee ne zamandır yazmak istediğim Michelangelo'nun Sistine Şapel'ine gizlediği mesajlar geldi. 

Vatikan'dan ve Vatikan Müzesinden, ne kadar ilgimi çekseler de hep uzak durdum. Sebebi çok basit: Saatler süren giriş kuyruğu, o kalabalık içinde, sıkış pıkış bir heykelin veya resmin önünden hızlıca ve anlam veremeden sırf "gördüm" diyerek geçmek benim için isyan sebebiydi. Sanmayın katı kuralları olan bir sanat manyağı olduğumu ama insan bir müze gezecekse, hele ki Vatikan gibi dünyanın en zengin müzelerinden birini gezecekse, bence hakkını vererek gezebilmeli.

Bu güzel girizgahtan sonraaa hikayenin başlangıç noktasına gelebildim hele şükür :P. Hikayemiz bir arkadaş grubumuzu Roma'da gezdirirken (Kasım ayıydı ve turist sezonu kapanmıştı :P), programımıza Vatikan müzesini de eklemekle başladı. Uzun araştırmalar sonucu muhteşem (ama pahalı) bir rehber bulduk kendimize. Rehberimiz Tiziana önce telefonda nasıl bir gezi istediğimizi sordu. Önceden Vatikan Müzesini gezmiş olan İlker (ama aynen yukarıda anlattığım şekilde), her salonu gezmeden ama Vatikan müzesinin en önemli eserlerini görerek ve tabii ki Sistine Şapel'ine gereken zamanı ayırarak güzel bir tur yapabileceğimizi düşündü. Haklı da çıktı :))) Tiziana Vatikan'a akredite bir rehber olduğu için duvarın içini avcunun içi gibi biliyordu gerçekten de. Bilet kuyruğuna girmeden saat 14 müydü? 15 miydi hatırlayamadım ama öğleden sonra Müzenin önünde buluşmamızı önerdi. Gerçekten de o saate hiç mi hiç kuyruk yoktu. Pahalı biletimizi alıp elimizi kolumuzu sallaya sallaya Müzemize girdiiiik...

Hakikaten müze boştu ve kararlaştırdığımız gibi "görmezsen döverler" diye tabir edebileceğimiz eserlerin önünde zamanımızı istediğimiz gibi kullanarak ve Tiziana bize her eserin hikayesini masal anlatır gibi anlatarak çok keyfili bir müze gezisi gerçekleştirdik. Akılsız Lahana fotoğraf makinesinin pilini şarj etmeyi unuttuğu için sadece bir iki resim çekebildi.. Çok içime oturdu çooook :((( (önümüzdeki Salı Vatikan Müzesine bir kere daha gidiyorum-yupiii- bu sefer bol bol fotoğraf çekme imkanım olur inşallah!) (bu sefer Vatikan'ın kendi rehberiyle gezeceğiz, bakalım nasıl olacak :))

Rafael'in devasa Transfiguration eserini  "Ooo-Aaaa-Vaaaay" diye inceleyip büyülendikten sonra emin adımlarla Sistin'e doğru ilerledik...

Dönemin en önemli iki sanatçısı (şimdilik Da Vinci'den hiç bahsetmiyorum bile) Rafael ve Mikelanjelo arasındaki rekabet Rafael'in daha tüccar kafalı olmasından ötürü kısa günün karı misali hep Rafael'e yaramışmış.. Rafael aynı anda çok sayıda sipariş alıp, çıraklarıyla birlikte seri üretim şeklinde eser üzerine eser bitiriyormuş. Hala bugün hangi eseri gerçekten de Rafael'in kendisine ait, hangisi çıraklarının elinden çıkma kimse bilemiyor. Üzerinde hemfikir olunan sadece Transfiguration adlı eseri varmış, ki bu eser için de aynen şu deniyormuş: Rafael o kadar hırs yapmış ki ustalığını kanıtlamak için (rekabetten ötürü- yoksa kimsenin ustalığına bir laf ettiği yokmuş canım :P) bütün tabloyu kendi başına yapmış... Ama bitirmeye ömrü yetmemiş :(

Rafael'den neden bahsettim?? Rafael Papa'ya, Katolik Kilisesine, Kardinallere, önde gelen soylu ailelere çok sayıda eser yapan dönemin 3 meşhurundan biri. Mikelanjelo ise aynı dönemin dediğim gibi diğer dahilerinden, aralarındaki en önemli fark ama Mikelanjelo yanlız çalışan, bir esere senelerine adayabilen, çok düşük paralara heykeller yapan ama Dehasından hiçbir zaman şüphe duyulmayan bir sanatçı.

Mikelanjelo kendisini önce heykeltraş sonra ressam ve mimar olarak görüyormuş. Sistine Şapel'inin tavanı kendisine verilmeden önce de dönemin Papa'sı Julius 2'nin bitmek bilmeyen, habire işverenin müdahalesi ve fikir değiştirmesiyle sürekli şekil değiştiren bir Mezar Anıt siparişini yapıyormuş....  Kişilik olarak zor biri diye bilinen Mikelanjelo bu işten kendini kurtaramadığı için izdirap içindeyken bu sefer rakibi Rafael'in oyununa gelip işi gücü bırakıp Sistine Chapel'in tavanına fresco (tıklayıp bilgilenelim) resim yapması emredilmişşşş...

Efendim, bizim Rafa uyanık ya, Kardinallerle de arası iyi, Vatikan'da avcunun içinde ve artık Mikelanjelo ile kapışmak da istemediği için öldürücü son darbeyi vurmak üzere Kardinallerden birinin kanına giriyor ve diyo ki: "Aaaa Sistine'in tavanını Mikelanjelo süper boyar, ona verin o işi". Çakal halbuki Mikelanjelonun hayatında daha önce HİÇ fresco çalışmamış olduğunu biliyor.. Fresco'nun F'sini bilmeyen Mikelanjelo'ya Papa'dan, Vatikan'dan, Kardinallerden gına gelmiş zaten, hem kendisi herşeyden önce heykeltraşşşşş.. Anlayacağınız Rafa bunu katakulliye getirip, bu işte kesin çuvallar diye düşündüğü Mikelanjelo'yu artık kesin bir şekilde saf dışı bırakacağına eminmiş...

Bizim Mikelanjelo gak guk diyemeden işin başına koyulmuş -sene 1508- o frescolar 6 senede bitiriyor ancak !!  Düşünsenize, 6 sene boyunca kıl olmuş bir şekilde işe gidiyorsunuz her sabah... Boynunuz iki büklüm, hayatınızda ilk defa yaptığınız, sonucunun ne olursa olsun muhakkak muhteşem olması gereken bir işte, her gün saatlarce yerden kaç metre yüksekte, her işinize karışan bir işveren için çalışıyorsunuz...

Izdıraplardan ızdırap beğen!

Neyse günümüze dönelim: Sistine Şapel'inin içinde resim çekmek ve konuşmak yasssaaah! Resim çekme yasağının sebebi küreselleşen dünyamızda tavanın restorasyonunu finanse eden japon bir firmanın (artık hangisi ben de hatırlayamadım) 20 seneliğine tavanın resimlerinin telif haklarını satın almasıymış... Yani soldaki fotoğraf gözü kara biri tarafından, makinesine el konulma pahasına çekilmiştir (ben değilim valla çeken- fotoyu aldığım internet sitesine foto kaynaklardan ulaşabilirsiniz).

Tiziana'nın anlattıklarından sonra tavanı daha bir detaylı incelerken hakikaten bazı şeyleri görmeye başladık. Mesela, esere Nuh Peygamber'den başladığını ve o karede ne kadar çok ince iş olduğunu, adeta tuvale resim çizercesine bir fresco yaptığını hemen görebiliyorsunuz... Fresco sanatında ustalaştıkça Mikelanjelo daha az detayla, tekniğe hakim bir şekilde her bir bölümü giderek daha net ve kocaman kocaman çizdiğini görebiliyorsunuz :))

Masal anlatır gibi Tiziana'nın anlattıklarını dinleye dinleye- arada bir "Silenzioooo!!" diye bağıran güvenlik görevlileri tarafından susturulsa da- önce tavanımızı inceledik ve Mikelanjelo'nun Papa Julius 2'nin oturduğu koltuğa doğru özel bir mesaj içeren fresco'yu ağzımız açık ve kikirdeyerek kafalar ağrısa bile uzun uzun inceledik:


Artık Fresco sanatında kaçıncı senesiydi bilemiyeceğim ama ustalştığı her şekilde belli olan bu güzelim bölümde (Tanrı Geceyi ve Gündüzü ayırıyor), Geceyi ayıran Tanrı'nın totosu açık ve o toto doğrudan Papa'nın oturduğu koltuğa yöneltilmişşş... Seni gidi Mikelanjelo seniiiii !!!!

Usul usul, Silenziooooo fırçamızı da yedikten sonra artık tavanı yeterince incelediğimize göre Mikelanjelo'nun ayakları geri geri gitse bile bu sefer 1537'de başladığı Sunak duvarındaki "Son Yargılama" frescosuna yöneldik.

İlker'in dediğine göre çok şanslıydık çünkü kendisi ilk geldiğinde konserveye sıkıştırılmış sardunyalar gibi dizilmiş bir şekilde kafalar tavana baka baka, ite kaka girip, ite kaka çıkmışlar. Oysa bu sefer, sanki Şapel'i kapattırmışcasına, her açıdan rahat rahat inceledik bütün şapel duvarlarını... Ferah, ferah oooh  :)))




Son Yargılama da gene bir 5 mi 6 mı tam emin değilim ama epey zamanını almış Mikelanjelo ustanın. Bir de o dönemin Kardinallerinden biri o kadar meraklıymış ki, habire çalışmasını bölüp ne çizmiş, neler yapmış hesap soruyor ve göstermesini istiyormuş.. Bizim Mikelanjelo akıllı, komple duvarı örtmüş ve eseri bitirene kadar kimselere göstermemiş.. Tabii eser bitip görücüye çıkınca kıyamet kopmuş :))

Mikelanjelo frescoda Hz.İsa'dan başlamak üzere bütün Azizleri çıplak çizmiş meğersem (Hz.Meryem hariç). Skandal!! Vatikan'da, Katolik Dünyasının kalbinde böyle bir "Blasphemy" olamazzz !!!

Bununla da yetinmeyip, Hz. İsa'yı Antik Yunan Heykeli Belvedere'li Apollo'dan ilham alarak resmetmiş- Skandal!

Bununla da yetinmeyip, her Aziz'in dini için nasıl şehit edildiğini çizdiği bu fresco'da derisi yüzülerek şehit edilen Aziz Bartalomeo'nun elinde tuttuğu deriye kendi yüzünü çizmiş-Skandal!! (artık nasıl bir illalah dediğini siz anlayın!)

Bununla da yetinmeyip, Cehennemdeki zebanilerden birini eşek kulaklı Kardinal Cesena olarak çizmiş (hani şu her işe burnunu sokan meraklı Kardinal :P)- Skandal!!

Katolik Kilisesi ilerleyen senelerde bütün çıplaklığı örtecek şekilde Mikelanjelonun Sunak Frescosunun üstünden geçmiş. Bugün restore edilmesine rağmen, hala örtülü şekli muhafaza ediliyor.


Eveeeeeet, geldik bir hikayenin daha sonuna... (saat oldu sabahın 3'ü!)

Bir sonraki bölümümüzde umarım yeni hikayelerle gene hep birlikte öğrenip, öğrenirken de hep birlikte eğleneceğiz :))



Kaynaklar:
Sistine kaynak
Nuh detay kaynak
Gerisi Wikipedia

2 comments:

burcemay said...

süper.. uzun zamandır okuduğum en güzel blog yazısı..

Asli A. said...

ne mutlu bana :))