Sunday, July 10, 2011

Villa Borghese

Roma'nın güzel yanlarından biri de nedir biliyor musunuz? Her tarafında koca koca parkların olması. Bunlardan en meşhuru ve şehir merkezinde olduğu için en kolay ulaşıma sahip olanı ise, Villa Borghese.


Borghese parkının arkasında da (Roma'daki çoğu eserin altında olduğu gibi), gene bir Papa ve gene bir Kardinal saklı :)

Zaten onlar da olmasaydı sanırım ne Rönesans Rönesans olurdu, ne de Roma Roma olurdu. Artık biz de belki sadece Antik Roma'nın kalıntıları arasında dolaşıyor durur olurduk... Ama ne muhteşem çeşmelere ne de olağanüstü heykellere, meydanlara ve binalara baka baka gözümüzün pasını alabiliyor olurduk :((   Aaa pardon, bir de Mikelanjelo'nun, Rafael'in, Da Vinci'nin ne adını, ne de sanını duymuş olurduk. Ne renksiz bir hayat olurmuş!! 

Neyse, Villa Borghese 17.inci yüzyılın başında bir üzüm bağıymış ve Papa 5.ci Paul'ün yeğeni olan Kardinal Scipione tarafından değerlendirilmiş.  Daha önce demiş miydim bilemiyorum ama bu Papa'lar o koltuğa seçilir seçilmez tüm Kardinalleri kendi aile fertleriyle değiştiriyormuş; ki bu şekilde bir sonraki Papa'yı seçecek olan Kardinaller gene aileden oluyor ve bu şekilde o dönemin en güçlü kralı/papa'sının gene aynı aileden çıkmasını garanti edebiliyorlarmışşş -Kapişşş ?? ;))  (Malesef, Borghese'lerden bir tane Papa çıkabilmiş, ama aynı mantığı güden Medici ailesinden mesela 4 Papa çıkmış!)

Koooocaman bir parantez açarak, hemen okuyucum tarafından (a.k.a. kocam :P) sonradan hatırlatılan başka bir ek bilgiyi de hemen paylaşmam lazım: NEPOTİZM kelimesi Papa'ların bu YEĞEN kayırmacı tavırlarını ("yeğenime bir iş var mı?" ;)) + biz kendi aramızda buna torpil deriz hani) ifade etmek için İtalyanca yeğen anlamına gelen nipote kelimesinden türetilmiştir!! 


Evet, ne diyordum? Hmm, Kardinal Scipione'nin canı şehir dışında, haftasonları parti verebileceği güzel bir Villa yaptırmak istemiş. Hem, yavaş yavaş biriktirmeye başladığı sanat eserlerini de eşe dosta gösterebileceği ayrı bir mekana da ihtiyaç duymaya başlamışmış :)) 



Gene küçük bir hatırlatma, bahsi geçen Kardinal, Bernini'ye kol kanat geren, genç heykeltraşın sanatını destekleyen, Vatikan için sayısız eser yapmasına vesile olan Kardinalin ta kendisi ;-) 


Efendim? Bernini kim miydi?? Hiiiii!!! Duymamış olayım bunu!! Yok, aslında ben de Roma'ya gelmeden Bernini ismini duymamıştım (bilmemek değil, öğrenmemek ayıp, di mi?!  duysaydım da herhalde Verdi'nin Italyan besteci dostu sanardım...). Şöyle söyleyim ben: Maestro Bernini (isminin üstüne tıklayabiliriz), Navona Meydanındaki Quattro Fiumi (bir tık daha) çeşmesini yapaaaan; efendime söyleyim, St.Peter's Bazilikasının sunağının üzerine duran mehşhur bronz çadırı yapaaaaan (ve yapımı için Pantheon'un bronzlarının söküp eritildiği); gene Vatikan meydanını bugünkü haline kavuşturan mimarın/heykeltraşın kendisidir.  Aaa, yok, en basit hatırlatma belki de Melekler&Şeytanlar filminde hep peşinden koşulan heykellerin sahibi demekle olacak :))) 

Gene kendimi kaptırdım ve konudan konuya atlamaya başladım. Farkındayım! Ama Roma'da bir şeyden bahsederken o kadar çok farklı kişiye, esere, mekana dokunuyorsun ki, onlardan da insan azıcık bahsetmek istiyor.. Napiimmm???




Okey, Borghese parkı 80 hectarlık bir alanı kapsıyor ve genci, yaşlısı, turisti, Romalısı, yani herkesin şehir gürültüsünden, egzos dumanından kaçmak ve huzur bulmak için geldiği kocaman bir cennet aslında. Sabahın ilk ışıklarında sportif Romalılar üzerlerine son moda spor kıyafetlerini çekip, kulaklarına da aypodlarını takıp fiyakalı fiyakalı koşmaya başlar. Yaz aylarında genci de yaşlısı da serer piknik örtüsünü ve güneşlenmeye başlar (speedo mayolusunu bile gördüm!). Hava ne kadar sıcak olursa olsun, asırlık ağaçların sağladığı doğal klima ister uyumak için olsun, ister dolaşmak, kitap okumak, bisiklete binmek, kayığa binmek gibi ve daha bir sürü bilumum aktivite için olsun (soluk aaal), gerçekten de Roma'nın en paha biçilmez vahası haline dönüşüyor (soluk veeeer). 




Meşhur Galeri Borghese Müzesi zaten yukarıda bahsettiğim Kardinal Scipione'nin kendisi için yaptırdığı villacığın ta kendisi oluyor. Henüz içini gezme fırsatını bulamadım (Evet, ayıp ettim biliyorum) Artık Kasım'a kadar gittim gittim, yoksa ömür boyu yaşayacağım başka bir pişmanlık daha olacak (ilki  3 sene Fransa'da yaşayıp her Paris'e gittiğimde "Louvre'a da başka bir zaman giderim, daha nasıl olsa burdayım" diye diye, HALA gezemediğim Louvre müzesidir!). Neyse, olur böyle şeyler işte.. yapcak bişi yok. Başka bir hayatta, başka bir zamanda gidilir artık, napalım :P

Evet, Borghese'nin içinde Galeri Borghese Müzesi, Hayvanat Bahçesi, Villa Giulia Etrüsk Müzesi, Medici Villası ve buna ek olarak bilumum cafe, restoran, bisiklet, segway kiralama yeri vs vs. var... 


Keyfine düşkün ama lojistik açıdan herzaman sınıfta kalan biri olduğum için, benim tavsiyem biraz farklı olacak:  kitabınızı, derginizi, eşinizi, dostunuzu alıp parkın içindeki Casina del Lago'yu mesken tutmanızı tavsiye edeceğim ben. Ama.... bunu sadece "dolce far niente" (ek bilgi için tıklayabiliriz) yapacaklara tavsiye ederim.  (üşenip de tıklamayanlar için "tatlı tembellik" anlamına geliyor ;))

Sportif arkadaşlar bence sonuna kadar diğer atraksiyonların keyfini çıkarsın :)) 

Bu tavsiyemin ebebini merak edenler için şöyle söyliim: bana ister doğa düşmanı diyin, ister kapitalist dünyanın yetiştirdiği en güzel tüketici örneği deyin; bir tek şey bilirim ve onu derim: Borghese'nin çimleri hayattaaaaaaaaaa Belçika'nın çimlerinin yerini tutamaz (bir gün Belçika hakkında bu kadar olumlu birşey söyleyeceğimi söyleseler hayatta inanmazdım :P) Ve Belçika'nın yemyeşil (ve ıslak) çimlerini tadan bir kişi için Borghese çimi ÇİM değildir :P Hmmmpff! 

O yüzden, ya süper minderler getirip onun üzerine yayılın ya da paşa paşa tavsiyemi dinleyip, Casina del Lago'nun uyuşuk garsonlarına rağmen, alın kitabınızı keyifli ve "rahat" bir öğleden sonra geçirin ;)))) 




Artık ben orayı mesken tuttum, evime de yakın.. beklerim :D


Foto kaynak: Farklı zamanlarda, farklı makinelerle çekilen VE wiki'den alınan fotolar.


No comments: