Sunday, November 27, 2011

New York'ta bir Brukselli :))

Bruksellahanasinin ve Bruksel'de azcik da olsun vakit geciren herkesin, sadece yagmurdan illallah dediginde degil, bayilarak da gunun her saatinde ugradigi ekmekcisi/kruvasancisi/cay evi/sohbet mekani/sicak cikolatacisi/nutellali ekmekcisi.... LE PAIN QUOTIDIEN, adeta New York sosyetesinin gozde mekani haline gelmis durumda !!!

Dedim ya, her yer tadinik... Duydugumuz kadariyla sadece bizim mahalledeki Le Pain Quotidien'i isleten degil, New York'taki butun subelerini de Turkler isletiyormus :))




Not: Burada da noel sarkilari caliyor surekli!!!!!! Ciyaaaaak!!



Mobil yazi ikiiii - Ben bu isi kaptim bebegim :P

Mobil yazi Numero Uno!

Kac zamandir bloga disaridayken bir seyler yazmak istemisimdir; olay yerinden bildirmek ve sicagi sicagina fotosuyla hemen paylasabilmek bunu...

Dualarimin kabul oldugu gun bugunmus :)) Fonda da (icimden tabii) bangir bangir "haleluya" sarkisini caliyorum :P

Ee blog artik telefonuna kadar gelmis, bir denemek lazim hemen :)) (pazar pazar yataktan kalmadan yani)
:P)

Hmm, tabii insanin yazacak bir seyi olmali. Öö... Aaa durun durun buldum !!!!

Dun ne yapacagimizi tam bilmeden attik kendimizi sokaga, once guzel bir brunch (ben ayiptir soylemesi cok pis egg benedict ve florentine hastasi oldum... Bir de her cesit bagel'e BAYILIYORUM!!!)

Neyse, dun iste oyle nereye gittigimizi bilmeden basladik yurumeye. Yuru babam yuru; oraya bak, suraya bak, yurumeye devam et. Bir ara home depot'ya ugra (buranin bauhaus'u) ve bayginlik gecir, sonra gene yurumeye devam..

Non stop saat 4'ten 11'e kadar yuruduk!!! Pardon yalanim olmasin, bir tek arada 1 saatlik kahve molasi verdik o kadar :))

Iste bu sehrin adami boyle yurutmesine bayiliyorum. Sogukta bile yuruyor insan!

Neyse asil konum yurumek degildi, asil konum yururken habire fotosunu cekecegin bir unlu bina, unlu mekan, unlu cadde ve sokak gormek :)) Bunu da komik ama hos bir sekilde new york'un buyusune kapilmis turist surusuyle beraber yasiyor olmak :P

Aaa bak burasi surasi diyorsun, hadi gelmisken bir resim cekelim. Sonra bir bakiyorsun sagin solun, onun arkan her yer ayni kareyi cekmek isteyen turistlerle sarilmis :)) Bir de utanmadan senin poz fikrini de caliyor bazilari :P

Yurumeye devam derken hoooop yeni bir atraksiyon ve gene ayni manzara.. ve gene ayni turistler!! Bir etti, iki etti, uc etti.. Dedim Ilker'e bari tanissaydik bazilariyla :))

Neyse biz yurume ve sebeklik maratonumuza devam ederken, bir de sunu fark ettim: noel sarkilari bende alerji yapiyor. Bayginlik geciriyorum, her yerde istisnasiz basladilar pes pese noel sarkilarini calmaya.. Bir dinlersin keyiflenirsin, iki dinlersin sozleri mirildanirsin, uc dinlersin azicik yerinde oynamaya baslarsin, ama 4,5,6,7,8,9...... dinlersen ciglik atasin gelir!!!


Daha once demistim ya, burasi abartilarin, cok'larin, en'lerin ulkesi.. En cok susleme, en cok noel sarkisi, en cok aydinlatma, en gosterisli vitrinler, en fazla hediye cesidi, en buyuk noel agaci en, en, en, en.... Hepsi de burada iste! Kacisin yok!!


Ama ben burayi en cok yurudugum sehir numero uno olarak hatirlamak istiyorum simdilik :))

Bugun hava da cok guzel, dunden sonra ilker'i ikna edebilirsem, Central park'ta yurumek istiyorum bugun :)))


Hadi bana jingle bells'li yuruyusler (cildirip kafama bir noel babasi sapkasi alip gezmeme az kaldi!!)


Thursday, November 24, 2011

Gelenekleri Öğrenelim - Ders 1: Thanksgiving !

Birinci dersimiz, ayağımızın tozuyla kendimi içinde bulduğum Thanksgiving Bayramı olacak.

Nam-ı diğer Şükran Bayramı :)


Efendim, bir süredir zaten her yerde çılgın bir süsleme maratonu hali hazırda başlamış durumdaydı.. aslında bu süslemeler Thanksgiving'den çok Noel hazırlıklarıydı... Sormayın, valla anlamadım ben de. Sadece bu hafta başından itibaren, sağda solda "sen uğraşma, hindini biz senin için pişirir hatta evine kadar da getiririz" ilanlarını görmeye başladım..

Zaten geldiğimden beri anladığım en iyi şeylerden biri, kimse evinde yemek yapmıyor burada! Bizim buradaki bütün marketler hep hazır yemek üzerine kurulmuş. Sıcağı, soğuğu, orta kararı, tatlısı, ekşisi, hintlisi, çinlisi tarzında up uzun bir hazır yemek listesi sunmaktalar. Benim gibi evin en temel ihtiyaçlarını almak için mahalle marketine giden bir "türk kızı" olursanız, aval aval o reyon bu reyon file içinde satılan papates, soğan, sarmısak arayarak 45 dakika geçirirsiniz markette... ve hiçbirşey almadan çıkarsınız!!  Neyse.. konumuzu dağıttım.. Pardon.


Evet, Amerikalı komşularımızın Thanksgiving hindileri çoktan fırına atılmış çıtır çıtır kızarırken, biz de sevdüceğümle mahalledeki çok sevdiğimiz Madison Restaurant'a kahvaltımızı yapmaya gittik bu sabah (tipik amerikan diner'ı- tek kelimeyle hastası oldum ben bu diner'ların !! :-P)

Thanksgiving olayını malesef tamamen unutmuş olduğumu fark etmem televizyondan naklen yayınlanan Macy's Thanksgiving Parade'ini (geleneksel şişme balon geçit törenini) görmemle oldu.

Bayram çocuğu gibi bir neşe sardı içimi birden!! Bu Amerikalı'ların herşeyi ne kadar da güzel abartarak yaptıklarını hatırladım tekrar. Kötü anlamda söylemiyorum, hayır. Sadece yaptıkları her şeyi büyük, abartı, aşırı içten gelerek yapma özellikleri olduğunu düşünüyorum. Mesela sağda solda duyduğum "hello"lar. Ben hiç bir ülkede bu kadar abartılı ama bu kadar da içten merhaba denildiğini henüz duymamıştım!! Valla!! Taklit etmeye çalıştıklarımdan biri de bu: merhaba'larıma, teşekkür ederim'lerime biraz abartı ve bol içtenlik katmaya çalışıyorum şu günlerde.. ağzımı da azıcık yayarak tellafuz edersem sanırım bu işi çözecem!! :)))

Neyse, ne diyordum.. Aslında bizim eve yakın bir yerden geçiyordu balonlar ama tamamen unuttuğum için ancak televizyondan, kahvaltımı yerken full konsantre Herald's Square'deki neşeyi, ciddiyeti, abartıyı sindire sindire seyretmeye gayret gösterdim -İlker'in hayretler içinde bakışına maruz kalarak :-P.  Napiim kardeşim, siz Anglosakson dünyasını, Amerika kıtasını tanıyor olabilirsiniz, ama bu benim ilk yakın temasım. Yepyeni bir dünya diyorum size inanmıyorsunuz. Hala koca gözlerle gözlemliyorum olup bitenleri, davranış biçimlerini, yeme alışkanlıklarını, birbirleri arasında ve yabancılarla olan etkileşimlerini... Ampirik (empirical yani :P) bir çalışma bu!! Küçümsenecek birşey değil lütfen :))))

Evet, Thanksgiving.... Şimdi içimiz dışımız aslında Amerikan kültürüyle dolmuş bir ülkenin vatandaşları olarak, çocukluğumuzdan beri seyrettiğimiz Amerikan filmlerinden şu kareyi hepimiz hatırlarız:  Amerikalı ilkokul öğrencisi Thanksgiving'de sınıf önünde okumak üzere Thanksgiving'in ne anlama geldiğini anlatan kısa bir kompozisyon yazar. Ya da bazı filmlerde bu durum, hayran anne babalara sunulan bir müsamere olarak karşımıza çıkar. Hani bazı çocuklar hindi kılığında, bazıları Pocahontas, birileri de arka fonda yaprakları dökülen sonbahar ağaçları olarak sahneye çıkmıştır.. Hatırladınız di mi?

Ben de bu bağlamda, bugün Thanksgiving neymiş araştırıp, burada sizinle paylaşmayı kendime görev edindim :))

Thanksgiving kelime anlamıyla şükran sunma bayramı oluyor aslında. Şükran sunma aslında pagan çağlardan beri her hasat sonrası kutlanılan bir bayrammış. O seneki hasat için doğaya, tanrılara şükranların sunulduğu Hristiyanlık öncesi bir inanış ve gelenek. Hristiyanlığın yayılmasıyla, Avrupa'da bu bayram daha bir dini içerik kazanıp, Şükran günü, yani hasat sonrası, kilisede özel ayinlerin düzenlendiği bir kutlamaya dönüşmüş. Belki daha önce yazdığım Paskalya Bayramını hatırlarsınız. Aslına bakarsak, bugün kutlanılan birçok dini bayramın temelinde farklı pagan inançlarının zamanla değişime uğraması ve tek tanrılı dinlerle harmanlanması yatmaktadır.

Şükran günü bana kalırsa dini bir bayramdan çok Amerikalı olma bayramı anlamına geliyor burada. Çünkü kutlanılan ve şükredilen en temel nokta bu Yeni Dünya'ya ayak basan "öncü"lerin (sömürgeci dememeye gayret gösterdim :P) burada kalabilmelerini sağlayan hasatı toplayabilmiş olmaları. Yerli Kızılderililerin yardımıyla bu topraklara ne ekilir, nasıl yetiştirilir öğrenirler ve bunun sonucunda açlıktan kurtulurlar. Bunun üzerine, bir kaç sene sonra "öncü"ler yerli halkın kabile şefi ve bir heyeti Şükran günü yemeğe çağırır ve ortak bir masa kurup o seneki hasata ve yardımlaşmaya kadeh kaldırırlar (burası benim eklemem :P).

Amerikalı olmak dedim çünkü dini öğeler zaman içinde yok olmuş durumda ve sadece aile fertlerinin veya dostların zengin bir sofra etrafında şükranlarını dile getirmek için ve mutluluklarını paylaşmak için kilometrelerce mesafa kat ederek beraber oldukları bir bayram. Bu bayramı Amerika'lılığı benimsemiş herkesin çok büyük içtenlikle kutladığına dair bir izlenime kapıldım ben gelir gelmez. Yanılıyor olabilir miyim? Belki de..

Şimdi herkes Thanksgiving hikayesini zaten biliyor, ama internetten baktığınız zaman bu konuda ciddi bir rekabetin olduğunu okuyorsunuz. Bir kaç eyalet "ilk Şükran gününü biz kutlamıştık aslında !" gibisinden "ilk" olma derdine düşmüş Orijinal hikaye bizimkisi diyenlerden biri de Plymouth'lular. Hikayenin New York'un 400 Km kuzeyinde bulunan Plymouth, Massachussetts'te buraya ayak basan ilk 102 sömürgecinin o sene kötü mahsülden dolayı neredeyse ölmek üzereyken, yerli Wampanoang Kızılderililerin kendilerini yardım etmesi sonucu hayatta kalmalarının ve o günü Şükranla anılmasını göstermekteler.


Bir diğer yandan "hayır efendim 1590'ladan itibaren biz her sene Şükran gününü kutluyorduk" diyen bir de Teksas'a yerleşen İspanyol sömürgeciler, pardon öncüler var. Bununla da bitmiyor, benzer bir hikaye ile "ilk bizdik" diyen bir de Virginia'lılar var. Onlar ise, Yeni Dünya'ya yerleşmelerinin yıldönümünü Şükran günü olarak kutluyorlarmış 1619'lardan beri... Yaaaa...

Uzun lafın kısası hiyake bol, ama özü hep aynı.

İşin ilginç yanı Amerika Birleşik Devletlerinin Kuzey komşusu Kanada, her sene Şükran gününü kutluyor. Ancak farklı bir tarihte... Ööö, farklı dediysem de o kadar da değil; gene hasat dönemine denk gelmekte ve Kasım ayının ilk Pazartesi kutlanmakta. İlginç olan bu değil, ilginç olan Kanadalıların ABD'nin kutladığı Şükran gününü görmezden gelmeleri ve hikakeyi yok sayıyor olmaları; aynı şekilde ABD'lilerin de Kanada versiyonu Şükran günü hikayesini yok sayıyor olmaları.. Alemler valla :))

Kanada'nın Şükran günü versiyonunu paylaşayım mı hemen?

Yok, istemem deseniz de gene de dayanamam yazarım ben :P

Kanada'yı karış karış keşfe çıkan dönemin kaşiflerinden Martin Frobisher Beyefendi, Kuzeyden Pasifik Okyanusuna çıkacak bir yol aramaya koyulmuş. Tabii kutupların o zor koşullarında, Kanadanın o zor ikliminde çok zooor kat etmişler o yolu. Bunun üzerine o bölgeye son gidişinde Tanrı'ya şükretmek için hem bir dini ayin hem de bir şölen düzenlemişler. O topraklarda gerçekleştirilen ilk Hristiyan ayin olmuş o.

Eveeet, bu kadar çalışmaya yıldızlı pekiyimi isterim ona göre :P

Amerikalı olmaktan bahsetmişken, biz de akşama Madison Restoranın sunduğu Thanksgiving menüsünü ya orada, ya da yeni masamızda (evin tek mobilyası!) bizim gibi bu Yeni Dünya'ya yeni ayak basmış ve bizim gibi yeni bir hayat kuran arkadaşlarla beraber kutlamayı düşünüyoruz.

Gelenek yerini bulsun bir de: 


Soru: Bu sene ne için şükrediyorum? 
Cevap: Her gün yeni ve farklı şeyler keşfedeceğim ve akşamında sevdiğim insanla bunları paylaşabileceğim bir güne uyanıyor olduğum için şükrediyorum. 


Peki ya siz? 



Aman, aman.. çok önemli: Bazı yerli Amerika halkaları ise bu günü, Şükran gününün tam aksine yas günü ilan etmekteler ve ilk öncülerin gelmesinden sonra başlayan ve uzun seneler süren Kızılderili savaşlarını anımsamak için seçmişler. 





Tuesday, November 22, 2011

İlkTemas...

Eveeet, nerede kalmıştık?

Hmm, etiketlere yeni bir kategori daha eklemekle başlayalım işe :)



İlk temas... Gözlemleme, not alma, öğrenme, uygulama, taklit etme, kendine uyarlamalarla geçen bir ilk temas. Ve daha yolun çok başında. İlk temas ancak 6 ay sonra sona erer bence. 

Ama garip bir tanışıklık duygusu sarıyor insanı bu ilk temasta, insan yabancı olsa da yabancılık çekmiyor... Mutlu ediyor bu tanışıklık. 

İlk temasın etkisi mi bilmiyorum ama  yürünüyor, çok yürünüyor bu şehirde, ayazında bile çok yürünüyor. Ve gene de doyulmuyor yürümeye! Her köşesini, her caddesini bilmek, öğrenmek istiyorsun. Ama zaman yetmiyor, bir bakmışsın gün bitivermiş :)

Bir iki günde şehir haritasını çözmek ise çok büyük bir tatmin :P Akıllı sanıyorsun kendini :D.. Metroya ilk biniş de öyle: insanlık için küçücük ama Lahana için kocamaaaan bir adım! :)) 

Garip bir enerjisi var bu şehrin, positif bir frekansta caddelerde akıp gidiyorsun sen de o kalabalıkla birlikte... hem varsın, hem yok... kalabalıkta kayboluveriyorsun..

Mutlusun. Nokta. 



Sunday, November 6, 2011

Yeni Dünya

Yarın yepyeni bir gün...

Yarın yeni yorgunlukların, yeni heyecanların, yeni bir hayatın, yeni keşiflerin, yeni maceraların, yeni dertlerin, yeni telaşların, yeni endişelerin, yeni mutlulukların, yeni dostlukların, yeni tatların, yeni korkuların, yeni zevklerin, yeni özlemlerin, herşeyin en yenisine.... Yarın yeni Dünya'ya merhaba diyeceğimiz, hayatımızın yeni bir sayfasına başlayacağımız güne uyanıyoruz...