Thursday, August 30, 2007
Yaktin bizi Fenerbahce
Dun aksamki Anderlecht-Fenerbahce macindan bir goruntu :) Her ne kadar Fenerli olmasamda cok zevk aldim mactan, ortamdan, stad'dan seyretmekten veeeee tezahurattan (evet evet "en buyuk FB!" diye bagirdim sanirsam... utaniyorum valla... ama napiim cok eglenceliymis :P.... GS de gelsin ona daha bi icten tezahuratta bulunuruz, ilkerden de soz aldim, o da bagircakmis GS macinda :D )
Neyse, efendim teknik acidan FB cok iyi bir oyun cikarmadi dun aksam ama gene de galip geldi, e Anderlecht cok guclu bir takim degildi aslinda (nasssi da birden teknik direktor moduna girdim vay beee :D ehehehe)
Macin bitisine yakin tribunlerde olay cikti, yenilgiden oturu anderlecht taraftarlari bizim fenebahce taraftarlarina satastilar.. sonra onlar bi kendi kendilerine polisle giristiler bir guzel.. ama olan bize oldu.. bizim biletler anderlecht tribununde "kurtarilmis bolge" misali etrafi guvenlikcilerle cevrilmis sekilde bir alandaydi... ikinci golden sonra altimizda oturan anderlecht taraftarlari bize diklenir gibi oldular, aman susun cocuklar dendi e susutuk bizde ama aralarinda boyle sizi cikista dovecegiz, kelle kesecegiz hareketleri yapanlar da cikti anderlechtliler arasindan... hmmm, sanirim niyetleri ciddiydi.. mactan sonra epey bir bekledik staddan cikabilmek icin.. disarida kavga cikmis vs.. ciktigimizda da adeta butun brukselin polis teskilati bizi korumak icin ordaydi :D
Neyse ikinci macimdi bu.. cok eglendim..kayinvalidemle karar verdik, kombine bilet alicaz :P
Tuesday, August 21, 2007
Marc'ın Coleslaw tarifi
Bir önceki yazımda Marc'ın coleslaw salatasından bahsetmiştim, hani tarifini bulamadığım için vermediğim salata :)
Coleslaw
-1 kırmızı lahana (1/4'ü kullanılıyor)
-1 beyaz lahana (1/4'ü kullanılıyor)
-1 büyük yeşil elma (minik minik kesilmiş)
-1 paket kuru cranberry (180gr) = kızılcığa benziyen bir tür bögürtlen türüymüş...mayhoş bir tadı var, belki kuru mürdüm eriği de kullanılabilir??
Sos:
1/2 cup mayonez,
2 yemek kaşığı cidre (elma şarabı) sirkesi,
1/2 tatlı kaşığı toz şeker,
2 yemek kaşığı süt
1 yemek kaşığı öğütülmüş kereviz tohumu (celery seeds)
Bütün malzemeleri büyük bir kapta karıştır, sosunu ekle ve bir gece buzdolabında beklet..
****
Ben henüz tarifi denemedim ve eminim denerken de bulamadığım malzemeleri başkalarıyla telafi edeceğim.. Ama kendim yapmadan önce de tarifi orijinal haliyle yazmak istedim.. elinizin altında bütün malzemeler varsa ne ala :)
Afiyet şeker olsun :)
Coleslaw
-1 kırmızı lahana (1/4'ü kullanılıyor)
-1 beyaz lahana (1/4'ü kullanılıyor)
-1 büyük yeşil elma (minik minik kesilmiş)
-1 paket kuru cranberry (180gr) = kızılcığa benziyen bir tür bögürtlen türüymüş...mayhoş bir tadı var, belki kuru mürdüm eriği de kullanılabilir??
Sos:
1/2 cup mayonez,
2 yemek kaşığı cidre (elma şarabı) sirkesi,
1/2 tatlı kaşığı toz şeker,
2 yemek kaşığı süt
1 yemek kaşığı öğütülmüş kereviz tohumu (celery seeds)
Bütün malzemeleri büyük bir kapta karıştır, sosunu ekle ve bir gece buzdolabında beklet..
****
Ben henüz tarifi denemedim ve eminim denerken de bulamadığım malzemeleri başkalarıyla telafi edeceğim.. Ama kendim yapmadan önce de tarifi orijinal haliyle yazmak istedim.. elinizin altında bütün malzemeler varsa ne ala :)
Afiyet şeker olsun :)
Friday, August 17, 2007
Gene uzuun bir yazı olacak gibi
Efendim tekrar hoşgeldiniz :)
Ben gene herşeyi parti parti yazacağıma, biriktirdim ve gene ortaya karışık bir meyve sepeti milasi hazırlayıp geldim yanınıza... hani şu yanar dönerlerden işte :P
Bugünkü meyve septimizde nerler mi var? yok yok valla :D
Efendim önce bir atasözü analizi yapacağız, sonracıma bir salata tarifi vereceğim sizlere, bitirmek için de bügünkü mutluluğumu paylaşacağım işte :) Yetmez mi? Daha iyisi Şam'da kaysı derler valla :D
1/ KOYUNUN OLMADIĞI YERDE KEÇİYE ABDURRAHMAN ÇELEBİ DERLER
Bu atasözümüzü sanırım çoğumuz duymuşuzdur, pek de güzel ve havalı bir atasözü bence :) Favorilerim arasındadır yani.. (Evet yukarıdaki Abdurrahman Çelebi keçimi Selçuk Erdem'in bir karikatürüne bakarak çizdim.. tam bir Selçuk Erdem Keçi bakışı ve tipi olmuş, Selçuk Erdem'e de sagılarımı iletirim bu vesileyle :) Yoksa bende gizli bir yetenek mi var acep??? :)) Hmm, bir de yukarıdaki resmi scanleyip koymaya çok üşendiğim için, kusura bakmayın fotosunu çekip koydum... evet çok güzel olmadı biliyorum :(
Herneyse, konumuz koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denmesiydi... Şimdi bu atasözü ne demektir? Bu demektir ki, bir işin ehlisinin olmadığı yerde veya kabul gören 1. sınıf herhangi bir şeyin olmadığı yerde, yedeklerinin birden işin ehlisi pozuna girmeleridir..
Hemen size bir örnek vereyim... Efendime söyliim, mesela İlker'in olmadığı bir zaman (kayınvalidemlerin evinde mesela), benim birden bire teknoloji uzmanı kesilmem gibi birşey.. :D Bütün bilgisayar sorunlarının bana sorulması ve benim de bildiğim derecede, sanki herşeyi bilyormuşum havasıyla çözmem demek, e bu da benim bir abdurrahman çelebi olmam için yeter de artar bile.. kayınvalidem de beni teknoloji ustası sanıyor işte :) (= abdi çelebi ;) kapiş??)
Hemen başka bir örnek vereyim size... Geçenlerde türk mahallesinde kuaför ararken, bir tane açık bulduk ve acil bir işimiz olduğu için ve nasıl olsa türk kuaförü bu, herhangi bir belçika kuaföründen çok daha beceriklidir düşüncesiyle içeri girdik.. ( niçin herhangi bir belçika kuaföründen iyidir diyorum? çünkü bizim kuaförler çıraklıktan itibaren saçlarla uğraşıyorlar, e düşünün bakalım bir tane kuaförün eğitimden geçip kuaförlük yapmasını, diğerinin ise 10 senedir günde 10 saat saçlarla haşır neşir olmasını.. bizzat denenmiş ve onaylanmış bir düşüncedir bu benimkisi, ha tabii hiç yok mudur okullu olupta bizim kuaförlere taş çıkartacak?? Tabii ki vardır ama ben daha tanışmadın.. hmm, belki de bir saç kesimi 90 euro olduğu için uzun bir süre daha tanışmayacağım... )
Neyse, gene parantezim çok uzun oldu, ben en iyisi koyunuma ve keçime geri döneyim.. Evet efendim, şimdi biz gittik, şahsına münasır bu güzel kuaförün koltuğuna oturduk.. O ne hava, o ne ukelalık? Valla, bu böyleyse herhalde haklı bir gurur taşıdığındandır dedik ve saçlarımızı (kayınvalidemin) ık mık diye diye kuaförümüze emanet etti.. Ik mık diyerek diyorum çünkü annem ne zaman bak şuna dikkat et benim saçım şöyledir böyledir, bak lütfen çok koyu olmasın, lütfen desede; hazır cevap kuaförümüz daha fazla konuşmasına izin vermeden her seferinde azarlıyarak mı desem, yoksa kendine çok güveniyordu da ondan mı çok kısa ve sert şekilde desem, yani uzun lafın kısası : annemi susturdu işte... "Ben işimi biliyorum, karışmayın lütfen aaa" dediğini, kelimelerle olmasa da biz gene de mesjı aldık ve sustuk...
Sonuçta kuaför türk, en basitinden arada birbirimizi anlamama gibi bir derdimiz olamazdı... bizi sustursa da, kızsa da sonuçta söylediklerimizi de dikkate elbette alacaktır.. işi bu, ama tarzı da böyleymiş işte diye düşündük... Du bakalım dedik...
Beklerken, azcık konuşmak da nasip oldu, kısa ve net cevaplar alarak, pek tek taraflı gözüken bir sohbet edebildik gene de... Bir senedir buradaymış, türkiye'de de kuaförmüş... Empati kuralım dedik, burada yardımcısı olmadığı için işinin daha da zor olduğunu bir şekilde söyleyebildik, ama... çıraklık müesesesinin türkiye'de insan haklarının olmadığının bir göstergesi olduğu cevabını da aldık, e biz de sustuk...
Annemin saçı nasıl oldu derseniz? Kötünün iyisi diyim ben size.. ama tabii şimdi annemin kuaföre gittiğindeki saçından da bahsetmek isterdim ama, aslında bu konuya büsbütün bir YASAK getirilmesine rağmen, asi gelin ben, en azından abdurrahman çelebi bölümünü isim vermeden yazmak istedim.. ( Annemin saçı kızıl iken, koyu kahve oldu (kendi hatamızdan dolayı), kuaförden çıkınca da meçli siyah oldu. Bu kadar bilgi size yeter.)
Şimdi bu hikayedeki Abdurrahman Çelebi'yi bulamıyorsanız ben size, bu atasözünü tam da kavramış değilsiniz henüz diyecem.. evde iyice çalışın, sonra gelin bir daha okuyun hikayeyi :)
Koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derlermiş.. Konu kapandı..
2/ MARC'IN ANNESİNİN COLESLAW SALATASI
Geçen hafta sonu, amerikalı arkadaşlarımızda mangala davetliydik.. İlker gene dayanamadı ve kendi şişimizi marine ederek götürdük.. Evet benim bey terbiye işinde baya başarılı.. oh, ben de pek memnunum bu durumdan :))) ama valla çok güzel terbiyeleri, valla :)
Herneyse, süper gözüken bir lahana salatası vardı masada :) Amerikalıların Coleslaw salataları işte.. Ama bu sefer daha bir farklıydı (e ben birtek KFC'dekileri biliyorum napiim? başka kıyas yapacak yerim yok yani) Salatayı Marc kendisi yapmış, annesinin tarifine sadık kalarak.. Valla çok lezzetliydi.. hemen aldım tarifi, hatta özellikle bloga koyacağım dedim :))
ÖÖööö, tarifi bulamıyorum.... Aaaa, delircem!! Elimdeydi daha geçen gün.. Ooff yaa..
Tamam, şimdi resim ile idare edin.. ben size tarifi bulur bulmaz vericem..
3/EVERYDAY MINERALS
Efendim, şimdi benim daha önce bahsettiğim bir güzellik forumu vardı hani, itsbeauty.com diye.. işte orada çok beğenilen mineral makyajlar hakkında bir sürü şey öğrendim.. Benim bildiğim Bare Escentuals vardı, ama bir türlü para ve zamanı denk getirip birşey ısmarlıyamamıştım.. ya da Lille'e gidip Sephora'dan alamamıştım işte.. Derken, forumda bir de Everyday Minerals'dan bahsedilmeye başlandı, hatta toksik mineral vs derken, yazılanlara göre Bare markasındaki bir mineral bazı ciltlerde hassasiyet yaratabiliyormuş. Everyday ise bu minerali kullanmıyormuş ürünlerinde... Neyse, benim cilt maşallah her birşeye pek bir dayanıklıdır.. tü tü tü, nazar değmesin şimdi.. yani eksik olmasın ona çektirdiklerime rağmen hep beni mutlu etti bugüne kadar.. (söz sana daha iyi bakacağım, haftalık bakımlarını eksik etmiyciiim ;))
Neyse, ben de bir girdim sitelerine, bedavaya bir de deneme boyu setlerini ısmarladım(sadece posta parasını siz ödüyorsunuz), bir haftada elime ulaştı hatta :) Hmm, bir de belirtmeden edemiyeceğim, iki marka arasında baya bir fiyat farkı da var hani.. çaktırmayın ;) Ben bu deneme boyundaki ürünleri çok sevdim... Valla tam bir ritüel oluyor bu mineral makyajı kullanmak, uyarmadı demeyin... İlker de bugün dalga geçiyordu benimle, tam bir kimyager havsında elinde küçük kapları, birşeyleri karıştırıyor bizim hatun diye :)
Ama harbiden çok sevdim, tatildeyken bir de dayanamadım, başka bir setini annemlerin adresine ısmarladım, orada hemen denerim diye.. ama gel gör ki benim sipariş ya türk postasında kayboldu ya da apartmanda biri paketi aldı götürdü... birşey oldu ama ne oldu ben de bilemiyorum.. Yazdım ben de Everyday Minerals'a, böyle böyle bekliyorum hala, gelen giden yok diye.. Hemen ertesi gün bir cevap, gümrükte belki bir sorun olmuştur diye... İsterseniz size para iadesi yapabiliriz veya siparişinizi bir daha yollayabiliriz diye de eklemişler :) Valla Rekabetçi ortamları çok seviyorum ben :) Müşteri hep kral oluyor... Valla yollayın dedim, ama bu sefer Brüksel adresime lütfen dedim.. .veeeeeeee bugün geldi :)))))))
Çok güzel çoook... :D sabah sabah hemen sürdüm, dayanamadım valla :))) bir de hediye koymuşlar içine, bir göz farı çok hoş bir mürdüm-siyahımsı bir renk, ışıl ışıl.. bir de bir allık Waffle Cone diye :)
Yani bugün çok mutlu oldum kısaca
Bi de, bi de, bi de.... Bizim artık türk televizyonlarımız vaaaaar :) o da ayrı bir multuluk kaynağı oldu bu hafta :)))
Valla kendimi şımartılmış bir çocuk gibi hissediyorum şu an.. gidip biraz kendime geliim (ütü yapiim da kül kedisi moduma geri döneyim ben en iyisi.. ama ama artık türk kanallarını açıp ütü yapma lüksüne sahibim :D heyooooo.. kim korkar artık bir haftalık ütüden :P)
TV karşısında ütü beni bekler :)
Kalın sağlıcakla...
Ben gene herşeyi parti parti yazacağıma, biriktirdim ve gene ortaya karışık bir meyve sepeti milasi hazırlayıp geldim yanınıza... hani şu yanar dönerlerden işte :P
Bugünkü meyve septimizde nerler mi var? yok yok valla :D
Efendim önce bir atasözü analizi yapacağız, sonracıma bir salata tarifi vereceğim sizlere, bitirmek için de bügünkü mutluluğumu paylaşacağım işte :) Yetmez mi? Daha iyisi Şam'da kaysı derler valla :D
1/ KOYUNUN OLMADIĞI YERDE KEÇİYE ABDURRAHMAN ÇELEBİ DERLER
Bu atasözümüzü sanırım çoğumuz duymuşuzdur, pek de güzel ve havalı bir atasözü bence :) Favorilerim arasındadır yani.. (Evet yukarıdaki Abdurrahman Çelebi keçimi Selçuk Erdem'in bir karikatürüne bakarak çizdim.. tam bir Selçuk Erdem Keçi bakışı ve tipi olmuş, Selçuk Erdem'e de sagılarımı iletirim bu vesileyle :) Yoksa bende gizli bir yetenek mi var acep??? :)) Hmm, bir de yukarıdaki resmi scanleyip koymaya çok üşendiğim için, kusura bakmayın fotosunu çekip koydum... evet çok güzel olmadı biliyorum :(
Herneyse, konumuz koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denmesiydi... Şimdi bu atasözü ne demektir? Bu demektir ki, bir işin ehlisinin olmadığı yerde veya kabul gören 1. sınıf herhangi bir şeyin olmadığı yerde, yedeklerinin birden işin ehlisi pozuna girmeleridir..
Hemen size bir örnek vereyim... Efendime söyliim, mesela İlker'in olmadığı bir zaman (kayınvalidemlerin evinde mesela), benim birden bire teknoloji uzmanı kesilmem gibi birşey.. :D Bütün bilgisayar sorunlarının bana sorulması ve benim de bildiğim derecede, sanki herşeyi bilyormuşum havasıyla çözmem demek, e bu da benim bir abdurrahman çelebi olmam için yeter de artar bile.. kayınvalidem de beni teknoloji ustası sanıyor işte :) (= abdi çelebi ;) kapiş??)
Hemen başka bir örnek vereyim size... Geçenlerde türk mahallesinde kuaför ararken, bir tane açık bulduk ve acil bir işimiz olduğu için ve nasıl olsa türk kuaförü bu, herhangi bir belçika kuaföründen çok daha beceriklidir düşüncesiyle içeri girdik.. ( niçin herhangi bir belçika kuaföründen iyidir diyorum? çünkü bizim kuaförler çıraklıktan itibaren saçlarla uğraşıyorlar, e düşünün bakalım bir tane kuaförün eğitimden geçip kuaförlük yapmasını, diğerinin ise 10 senedir günde 10 saat saçlarla haşır neşir olmasını.. bizzat denenmiş ve onaylanmış bir düşüncedir bu benimkisi, ha tabii hiç yok mudur okullu olupta bizim kuaförlere taş çıkartacak?? Tabii ki vardır ama ben daha tanışmadın.. hmm, belki de bir saç kesimi 90 euro olduğu için uzun bir süre daha tanışmayacağım... )
Neyse, gene parantezim çok uzun oldu, ben en iyisi koyunuma ve keçime geri döneyim.. Evet efendim, şimdi biz gittik, şahsına münasır bu güzel kuaförün koltuğuna oturduk.. O ne hava, o ne ukelalık? Valla, bu böyleyse herhalde haklı bir gurur taşıdığındandır dedik ve saçlarımızı (kayınvalidemin) ık mık diye diye kuaförümüze emanet etti.. Ik mık diyerek diyorum çünkü annem ne zaman bak şuna dikkat et benim saçım şöyledir böyledir, bak lütfen çok koyu olmasın, lütfen desede; hazır cevap kuaförümüz daha fazla konuşmasına izin vermeden her seferinde azarlıyarak mı desem, yoksa kendine çok güveniyordu da ondan mı çok kısa ve sert şekilde desem, yani uzun lafın kısası : annemi susturdu işte... "Ben işimi biliyorum, karışmayın lütfen aaa" dediğini, kelimelerle olmasa da biz gene de mesjı aldık ve sustuk...
Sonuçta kuaför türk, en basitinden arada birbirimizi anlamama gibi bir derdimiz olamazdı... bizi sustursa da, kızsa da sonuçta söylediklerimizi de dikkate elbette alacaktır.. işi bu, ama tarzı da böyleymiş işte diye düşündük... Du bakalım dedik...
Beklerken, azcık konuşmak da nasip oldu, kısa ve net cevaplar alarak, pek tek taraflı gözüken bir sohbet edebildik gene de... Bir senedir buradaymış, türkiye'de de kuaförmüş... Empati kuralım dedik, burada yardımcısı olmadığı için işinin daha da zor olduğunu bir şekilde söyleyebildik, ama... çıraklık müesesesinin türkiye'de insan haklarının olmadığının bir göstergesi olduğu cevabını da aldık, e biz de sustuk...
Annemin saçı nasıl oldu derseniz? Kötünün iyisi diyim ben size.. ama tabii şimdi annemin kuaföre gittiğindeki saçından da bahsetmek isterdim ama, aslında bu konuya büsbütün bir YASAK getirilmesine rağmen, asi gelin ben, en azından abdurrahman çelebi bölümünü isim vermeden yazmak istedim.. ( Annemin saçı kızıl iken, koyu kahve oldu (kendi hatamızdan dolayı), kuaförden çıkınca da meçli siyah oldu. Bu kadar bilgi size yeter.)
Şimdi bu hikayedeki Abdurrahman Çelebi'yi bulamıyorsanız ben size, bu atasözünü tam da kavramış değilsiniz henüz diyecem.. evde iyice çalışın, sonra gelin bir daha okuyun hikayeyi :)
Koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derlermiş.. Konu kapandı..
2/ MARC'IN ANNESİNİN COLESLAW SALATASI
Geçen hafta sonu, amerikalı arkadaşlarımızda mangala davetliydik.. İlker gene dayanamadı ve kendi şişimizi marine ederek götürdük.. Evet benim bey terbiye işinde baya başarılı.. oh, ben de pek memnunum bu durumdan :))) ama valla çok güzel terbiyeleri, valla :)
Herneyse, süper gözüken bir lahana salatası vardı masada :) Amerikalıların Coleslaw salataları işte.. Ama bu sefer daha bir farklıydı (e ben birtek KFC'dekileri biliyorum napiim? başka kıyas yapacak yerim yok yani) Salatayı Marc kendisi yapmış, annesinin tarifine sadık kalarak.. Valla çok lezzetliydi.. hemen aldım tarifi, hatta özellikle bloga koyacağım dedim :))
ÖÖööö, tarifi bulamıyorum.... Aaaa, delircem!! Elimdeydi daha geçen gün.. Ooff yaa..
Tamam, şimdi resim ile idare edin.. ben size tarifi bulur bulmaz vericem..
3/EVERYDAY MINERALS
Efendim, şimdi benim daha önce bahsettiğim bir güzellik forumu vardı hani, itsbeauty.com diye.. işte orada çok beğenilen mineral makyajlar hakkında bir sürü şey öğrendim.. Benim bildiğim Bare Escentuals vardı, ama bir türlü para ve zamanı denk getirip birşey ısmarlıyamamıştım.. ya da Lille'e gidip Sephora'dan alamamıştım işte.. Derken, forumda bir de Everyday Minerals'dan bahsedilmeye başlandı, hatta toksik mineral vs derken, yazılanlara göre Bare markasındaki bir mineral bazı ciltlerde hassasiyet yaratabiliyormuş. Everyday ise bu minerali kullanmıyormuş ürünlerinde... Neyse, benim cilt maşallah her birşeye pek bir dayanıklıdır.. tü tü tü, nazar değmesin şimdi.. yani eksik olmasın ona çektirdiklerime rağmen hep beni mutlu etti bugüne kadar.. (söz sana daha iyi bakacağım, haftalık bakımlarını eksik etmiyciiim ;))
Neyse, ben de bir girdim sitelerine, bedavaya bir de deneme boyu setlerini ısmarladım(sadece posta parasını siz ödüyorsunuz), bir haftada elime ulaştı hatta :) Hmm, bir de belirtmeden edemiyeceğim, iki marka arasında baya bir fiyat farkı da var hani.. çaktırmayın ;) Ben bu deneme boyundaki ürünleri çok sevdim... Valla tam bir ritüel oluyor bu mineral makyajı kullanmak, uyarmadı demeyin... İlker de bugün dalga geçiyordu benimle, tam bir kimyager havsında elinde küçük kapları, birşeyleri karıştırıyor bizim hatun diye :)
Ama harbiden çok sevdim, tatildeyken bir de dayanamadım, başka bir setini annemlerin adresine ısmarladım, orada hemen denerim diye.. ama gel gör ki benim sipariş ya türk postasında kayboldu ya da apartmanda biri paketi aldı götürdü... birşey oldu ama ne oldu ben de bilemiyorum.. Yazdım ben de Everyday Minerals'a, böyle böyle bekliyorum hala, gelen giden yok diye.. Hemen ertesi gün bir cevap, gümrükte belki bir sorun olmuştur diye... İsterseniz size para iadesi yapabiliriz veya siparişinizi bir daha yollayabiliriz diye de eklemişler :) Valla Rekabetçi ortamları çok seviyorum ben :) Müşteri hep kral oluyor... Valla yollayın dedim, ama bu sefer Brüksel adresime lütfen dedim.. .veeeeeeee bugün geldi :)))))))
Çok güzel çoook... :D sabah sabah hemen sürdüm, dayanamadım valla :))) bir de hediye koymuşlar içine, bir göz farı çok hoş bir mürdüm-siyahımsı bir renk, ışıl ışıl.. bir de bir allık Waffle Cone diye :)
Yani bugün çok mutlu oldum kısaca
Bi de, bi de, bi de.... Bizim artık türk televizyonlarımız vaaaaar :) o da ayrı bir multuluk kaynağı oldu bu hafta :)))
Valla kendimi şımartılmış bir çocuk gibi hissediyorum şu an.. gidip biraz kendime geliim (ütü yapiim da kül kedisi moduma geri döneyim ben en iyisi.. ama ama artık türk kanallarını açıp ütü yapma lüksüne sahibim :D heyooooo.. kim korkar artık bir haftalık ütüden :P)
TV karşısında ütü beni bekler :)
Kalın sağlıcakla...
Saturday, August 11, 2007
Kereviz Sapi ve Blue Cheese'li corba
Gecenlerde aldigim kerevizi herzamanki gibi zeytinyagli olarak pisirdim, ama bu sefer kerevizi sapiyla sattiklari icin, saplar oylece kaldi.. neye kullanirsin, nasil pisirirsin??
Corba olarak pisirelim dedik kayinvalidemle ama ben gene bi internetten tarif bakayim derken, super bir kereviz sapi corbasina denk geldim.. Valla su internet olmasa halimiz perisan :(
Yukaridaki resim cok guzel cikmamis, hele benim azcik burusuk olan amerikan servislerim cok kotu cikmis :(
Daha guzel resimleri de cekecez insallah.. Ogreniyoruz iste.. E ama bir cep telefonuyla da ancak bu kadar cekilir aslinda, dimi ama ?
Mavi peynirli kereviz sapi corbasi
3-4 kisilik
- bir kerevizin saplari, yikanmis, temizlenmis ve ince ince dogranmis
- 1 orta boy patates, soyulmus ve kup kup kesilmis
- 1 orta boy sogan, ince ince dogranmis
- 1-1.5 litre su, icine bir tavuk bulyon veya bir sebze bulyon eklenebilir.. evde hazir tavuk suyunuz varsa cok daha guzel olur eminim
-1/2 paket mavi peynir (danish blue-mavi danimarka peyniri, bleu d'auvergne- mavi auvergne bolgesi peyniri veya roquefort- rokfor peyniri kullanilabilir)
- 1/2 kutu krema (150gr'lik paketin)
- bir yemek kasigi tereyag
- tuz, karabiber
1/ Bir orta boy tencerede terayagini erit ve kerevizleri, sogani ve patatesi once bir sotele, ardindan, atesi en kisik ayara getir ve tencerenin ustunu kapatarak 10 dakika pisir (alti tutmayacak bir tencere olmasi onerilir :D)
2/ Atesi yukselt, ve corbanin 1-1.5 litrelik bulyonlu sicak suyunu ekle, once bir fokurdat, sonra orta ateste ustu kapali 30 dakika pisir. Eger sebzeler hala diriyse, pisirmeye devam et...
3/ Tencereyi atesten al ve mavi peyniri corbaya ekle, el blenderiyla corbayi sivilastir.
4/ Servisten hemen once tabaklara veya tencereye kremayi ekle, tabaklara eklenirse kremaya sekil vererek, corba suslenebilir.. ben unuttum yapmayi :(
Sicak sicak servis edin, afiyet seker olsun...
Gercekten de cok guzel bir corba oldu, ekmek banip yencek kadar guzeldi..
Ahahaah :D aslinda asil ilker'in yemesi cok onemliydi... sebze sevmeyen kisi, mmm diye diye sildi supurdu tabagini :)
Tuesday, August 7, 2007
Milliyet: Biri Ruslara Turkiye'yi anlatsin :)
Okudugumda hic de biri bu ruslara Turkiye'yi anlatsin degil, biri turklere aslinda ne kadar da guzel bir memlekette yasadigimizi hatirlatsin diye duyusundugum Milliyet'te cikan bir yaziydi bu..
Belki de son zamanlarda sikca sohbet konularimizin sovyet zamani Bulgaristan ve Rusya etrafinda donmesinden dolayi da, boyle bir nostalji de olmadim degil hani..
Cok degisik ve gozlerimizi yerinden cikaracak yasanmis olaylari tekrar tekrar dinledik ve anlattik su son gunlerde misafirlerimizle (Kayinvalidem ve Kayinpederim :) ). Her yeni sohbete yeni hikayeler de eklendi.. Gercekten de bunlarin hepsi yazilmali, ama nerden baslayacagim, nasil bagliyacagim, su saate dusunebilecegim konular degil valla :(
Okumayanlar varsa, alttaki haber valla insani soyle bir gulumsettiriyor ardindan da vay be koskoca rusya bu hallere dusucek memleket miydi yaw?? diye de dusundurtuyor..
****
Rusya'daki internet sitelerinde dolaşan "Türkiye'de yaşamak için 37 neden" başlıklı bir yazı tartışma yarattı. Yazı, kimliği bilinmeyen bir Rusun gözüyle Türkiye'de yaşamanın olumlu yanlarını anlatıyor. Aslında Rusya'yı eleştirmek için yazıldığı sanılan yazı, Türkiye'yi bilen Ruslar tarafından ise "gerçekten çok uzak" bulunuyor. "turkey.ru" sitesinde de yer alan "Türkiye'de yaşamak için 37 neden" şöyle:
1) Duvarlarında küfürlü yazılar yok.
2) Yılın 340 günü güneşli.
3) Kış olmadığı için her sene kışlık elbise ve ayakkabı almaya gerek yok.
4) Dört yanı sıcak denizlerle çevrili.
5) Her zaman taze sebze ve meyve var.
6) Rusya'daki külüstür daireyi satıp Antalya'da 100 metrekarelik ev almak mümkün.
7) Asık yüzlü Rus turistler dışında, insanları güler yüzlü ve nazik.
8) İnsanı bezdiren evsizler, yoksullar ve çingeneler yok.
9) Çalılıklar arasından alkolikler ve uyuşturucu kullananlar çıkmıyor. Evlerin girişi temiz.
10) Uyuşturucu kullananlarla satanları hapse atıyorlar.
11) Komünistlerle faşistler elde bayrak dolaşmıyor.
12) Pencereden bakınca deniz ve dağlar görülüyor, elinde gamalı haç olan dazlak gençler değil.
13) Votka değil, lale ülkesi.
14) Kurallara uymayan sirenli Mercedesler yok.
15) Doğaüstü yetenekli olduğunu iddia edenler yok.
16) Nüfus sorununu Çinliler ve Özbeklerle çözmüyorlar.
17) Sarhoş sürücüleri hapse atıp ehliyetine el koyuyorlar.
18) Suç oranı her yıl iki kat artmıyor.
19) Üniversiteye evlenmek ya da askerden kaçmak için değil, topluma faydalı bir meslek edinmek için gidiyorlar.
20) Doktorlarla öğretmenlere saygı duyuyorlar.
21) Ekranda beş dakikada bir kepek şampuanı ve kanatlı kadın bağı reklamı yok.
22) Yol sorana küfür etmiyorlar.
23) Sözde emeklilik reformu yok.
24) Valiler ve belediye başkanları insanları öldürmüyor, rüşvet almıyor.
25) Kadınlar erkeklerden tembel ve ayyaş diye söz etmiyor.
26) Erkekler yukarıdaki sıfatları hak etmek için uğraşmıyor.
27) Vatandaşlar yasalar önünde eşit. Polis felsefe profesörünün cebindeki parayı almıyor.
28) Çocuklara yarı tanrı gibi davranıyorlar.
29) Seri katiller yok.
30) Nehirler mikrop yuvası değil.
31) Patika değil, gerçek yollar var.
32) Domuz yemiyorlar.
33) AIDS'li ve veremli sayısı Afrika'dakinden çok değil.
34) Sokakları güvenli, üç kuruş için adam kesmiyorlar.
35) Ticarette rakipler birbirlerini öldürtmüyor.
36) Hakkını aramak için haydutlara gitmek gerekmiyor.
37) En önemlisi, başka bir Tanrıya inansalar da Türkiye'de iman var.
Belki de son zamanlarda sikca sohbet konularimizin sovyet zamani Bulgaristan ve Rusya etrafinda donmesinden dolayi da, boyle bir nostalji de olmadim degil hani..
Cok degisik ve gozlerimizi yerinden cikaracak yasanmis olaylari tekrar tekrar dinledik ve anlattik su son gunlerde misafirlerimizle (Kayinvalidem ve Kayinpederim :) ). Her yeni sohbete yeni hikayeler de eklendi.. Gercekten de bunlarin hepsi yazilmali, ama nerden baslayacagim, nasil bagliyacagim, su saate dusunebilecegim konular degil valla :(
Okumayanlar varsa, alttaki haber valla insani soyle bir gulumsettiriyor ardindan da vay be koskoca rusya bu hallere dusucek memleket miydi yaw?? diye de dusundurtuyor..
****
Biri Ruslara Türkiye'yi anlatsın!
Rusya'da e-mail'den e-mail'e dolaşan "Türkiye'de yaşamak için 37 neden" başlıklı yazı Türklerin gururunu okşasa da, gerçekliği Türkiye'yi görenler arasında tartışma konusu olduCenk Başlamış
Rusya'daki internet sitelerinde dolaşan "Türkiye'de yaşamak için 37 neden" başlıklı bir yazı tartışma yarattı. Yazı, kimliği bilinmeyen bir Rusun gözüyle Türkiye'de yaşamanın olumlu yanlarını anlatıyor. Aslında Rusya'yı eleştirmek için yazıldığı sanılan yazı, Türkiye'yi bilen Ruslar tarafından ise "gerçekten çok uzak" bulunuyor. "turkey.ru" sitesinde de yer alan "Türkiye'de yaşamak için 37 neden" şöyle:
1) Duvarlarında küfürlü yazılar yok.
2) Yılın 340 günü güneşli.
3) Kış olmadığı için her sene kışlık elbise ve ayakkabı almaya gerek yok.
4) Dört yanı sıcak denizlerle çevrili.
5) Her zaman taze sebze ve meyve var.
6) Rusya'daki külüstür daireyi satıp Antalya'da 100 metrekarelik ev almak mümkün.
7) Asık yüzlü Rus turistler dışında, insanları güler yüzlü ve nazik.
8) İnsanı bezdiren evsizler, yoksullar ve çingeneler yok.
9) Çalılıklar arasından alkolikler ve uyuşturucu kullananlar çıkmıyor. Evlerin girişi temiz.
10) Uyuşturucu kullananlarla satanları hapse atıyorlar.
11) Komünistlerle faşistler elde bayrak dolaşmıyor.
12) Pencereden bakınca deniz ve dağlar görülüyor, elinde gamalı haç olan dazlak gençler değil.
13) Votka değil, lale ülkesi.
14) Kurallara uymayan sirenli Mercedesler yok.
15) Doğaüstü yetenekli olduğunu iddia edenler yok.
16) Nüfus sorununu Çinliler ve Özbeklerle çözmüyorlar.
17) Sarhoş sürücüleri hapse atıp ehliyetine el koyuyorlar.
18) Suç oranı her yıl iki kat artmıyor.
19) Üniversiteye evlenmek ya da askerden kaçmak için değil, topluma faydalı bir meslek edinmek için gidiyorlar.
20) Doktorlarla öğretmenlere saygı duyuyorlar.
21) Ekranda beş dakikada bir kepek şampuanı ve kanatlı kadın bağı reklamı yok.
22) Yol sorana küfür etmiyorlar.
23) Sözde emeklilik reformu yok.
24) Valiler ve belediye başkanları insanları öldürmüyor, rüşvet almıyor.
25) Kadınlar erkeklerden tembel ve ayyaş diye söz etmiyor.
26) Erkekler yukarıdaki sıfatları hak etmek için uğraşmıyor.
27) Vatandaşlar yasalar önünde eşit. Polis felsefe profesörünün cebindeki parayı almıyor.
28) Çocuklara yarı tanrı gibi davranıyorlar.
29) Seri katiller yok.
30) Nehirler mikrop yuvası değil.
31) Patika değil, gerçek yollar var.
32) Domuz yemiyorlar.
33) AIDS'li ve veremli sayısı Afrika'dakinden çok değil.
34) Sokakları güvenli, üç kuruş için adam kesmiyorlar.
35) Ticarette rakipler birbirlerini öldürtmüyor.
36) Hakkını aramak için haydutlara gitmek gerekmiyor.
37) En önemlisi, başka bir Tanrıya inansalar da Türkiye'de iman var.
Thursday, August 2, 2007
Tiramisu a la Francesca
Buket arkadasimin sabirsizligindan oturu, bir de tarifi zaten blog'a yazma istegimden dolayi alelacele tarifi yaziyorum ilk asamada.. Bu lezzeti paylasmazsam olmazdi.. Acele ettirilmeseydim :), ben de etmeseydim, ki sonra eger unutmazsam cekmeyi, tiramisumun resmini de koyacaktim... ama simdilik buzdolabinda yenmeyi bekliyor :)
Bu tarifi, cok guzel yemek yapan bir italyan arkadasimizdan aldim, evet ismi Francesca :)
Bazilarimizin cig yumurtaya karsi tutumu farkli oluyor.. ama benim yedigim en guzel tiramisu da budur valla.. yapcak bisi yok :(
Tiramisu:
3 taze yumurta (sarilari ve beyazlari ayiralim)
7-8 yemek kasigi beyaz toz seker
500 gr mascarpone peyniri
400 gr kedi dili biskuvisi
buyuk bir kupa sade kahve (sogumasi ve kedi dillerini batirmak icin yayvan bir kaseye koyulabilir)
suslemek icin kakao veya kahve
1/Kahvemizi yapip, sogumaya birakalim
2/Genisce bir kasede yumurtanin sarilarini, sekerle beraber iyice cirpalim
iyice cirpilmis seker ve yumurtaya, mascarpone peynirini ekleyerek karistiralim
3/Ayri bir kapta yumurtanin beyazlarini kopurtelim
4/Seker, yumurta ve peynir karisimina kopurttugumuz yumurta beyazlarini ekleyip karistiralim.
5/Eger tek kisilik porsiyonlar yapilcaksa, genis ve yayvan sampanya kadehlerinde cok sik oluyor, buna gore de kedi dillerini bardaga uyacak sekilde kesip, onlu arkali hizlica kahveye batirip bir sira kedi dili yerlestirin butun bardaklariniza
- Eger buyuk bir borcam kullanacaksaniz bir sira onlu arkali kahveye batirilmis (hizlica, cok batirmayin micik micik olup eriyor sonra) kedi dillerinizi borcama yerlestirin.
6/Birinci sira kahveli kedi dillerimizin ustune hazirladigimiz kremayi dokun, kedi dillerini kapatacak sekilde.
7/ Ikinci sira kahveli kedi dillerimizi yerlestirelim ve gene bitince ustune kremadan dokelim, kedi dillerini saklayacak sekilde.
En az 2-3 saat buzdolabinda beklemeli..
Ustune kakao veya kahve serpistirerek servis edelim
Afiyet seker olsun :P
Bu tarifi, cok guzel yemek yapan bir italyan arkadasimizdan aldim, evet ismi Francesca :)
Bazilarimizin cig yumurtaya karsi tutumu farkli oluyor.. ama benim yedigim en guzel tiramisu da budur valla.. yapcak bisi yok :(
Tiramisu:
3 taze yumurta (sarilari ve beyazlari ayiralim)
7-8 yemek kasigi beyaz toz seker
500 gr mascarpone peyniri
400 gr kedi dili biskuvisi
buyuk bir kupa sade kahve (sogumasi ve kedi dillerini batirmak icin yayvan bir kaseye koyulabilir)
suslemek icin kakao veya kahve
1/Kahvemizi yapip, sogumaya birakalim
2/Genisce bir kasede yumurtanin sarilarini, sekerle beraber iyice cirpalim
iyice cirpilmis seker ve yumurtaya, mascarpone peynirini ekleyerek karistiralim
3/Ayri bir kapta yumurtanin beyazlarini kopurtelim
4/Seker, yumurta ve peynir karisimina kopurttugumuz yumurta beyazlarini ekleyip karistiralim.
5/Eger tek kisilik porsiyonlar yapilcaksa, genis ve yayvan sampanya kadehlerinde cok sik oluyor, buna gore de kedi dillerini bardaga uyacak sekilde kesip, onlu arkali hizlica kahveye batirip bir sira kedi dili yerlestirin butun bardaklariniza
- Eger buyuk bir borcam kullanacaksaniz bir sira onlu arkali kahveye batirilmis (hizlica, cok batirmayin micik micik olup eriyor sonra) kedi dillerinizi borcama yerlestirin.
6/Birinci sira kahveli kedi dillerimizin ustune hazirladigimiz kremayi dokun, kedi dillerini kapatacak sekilde.
7/ Ikinci sira kahveli kedi dillerimizi yerlestirelim ve gene bitince ustune kremadan dokelim, kedi dillerini saklayacak sekilde.
En az 2-3 saat buzdolabinda beklemeli..
Ustune kakao veya kahve serpistirerek servis edelim
Afiyet seker olsun :P
Subscribe to:
Posts (Atom)