Sunday, December 14, 2008

Eve siparişin dayanılmaz hafifliği


Dört sene boyunca boynu bükük yaşamışız, haberimiz yok
- aslında vardı ama mutsuz olmamak için unutmayı terçih etmiştik...


Ne zaman, bugün dışarıdan sipariş verelim dediysek, hevesimiz hep kursağımz da kalmıştı.


Taa ki... Ankara günlerimiz başlayana kadar...

Okuldaki odamıza quick china, dominos pizza, döner, pide vs sipariş ettiğimizde her seferinde gözlerim doluyor... caaanım Türkiyem benim :)



E tabii, şimdi iki sene boyunca hep eve siparişlerle besleneceğimizi sanmayın. Bu ilk ayların hevesi.. ben hevesimi çoktan aldım ama İlker 5 senedir bugünleri bekliyormuş :D Birazcık da o alsın hevesini, sonra sağlıklı beslenmeye devam ederiz.

Neyse, bugün bir de bu eve sipariş keyfini In Bruges filmini seyrederek yaptık, ne de iyi yapmışız :)

Bruges'de geçen bir senemizi andık ve güldük -yoksa ağladık mı?

Film hakkında bildiğim tek şey iki tane kiralık katilin gizlenmek için Brüj'e gelmesiydi.

Düşündüğümden çok daha başarılı bir kara-mizah filmiydi... Çok eğlendim ben seyrederken.. Tavsiye ederim.

Mesleki olarak da işime yaradı :P İrlanda aksanı dinledim 120 dakika boyunca :P

Saturday, November 1, 2008

Yikilmadim ayaktayim...



Aslinda tam ayaga kalkmadan onceki emekleme durumundayim (ya da oyle oldugumu dusunmek istiyorum?!)

kisacasi:

YIKILMADIM !

EMEKLIYORUM !

Yazacak cok sey var ama hepsi okulla ilgili oldugunu fark etmem, birden desperate housewife'liktan kurtulacagimi sanarken, desperate student'liga transfer oldugumu gormeme sebep oldu... ben ne zaman kurtulacagim bu desperate hallerden??!!

Traji komik gunler geciriyor olmak aslinda bana bir ipucu vermeliydi bu konuda ama aglamaktan ve surunmekten dusunmek icin halim bile kalmamdi ki...

Ey mustakbel konferans cevirmen adaylari, ey bilkent konferans cevirmenligi masterina girmek istyen gelecegin desperate arkadaslari!!

size iki cift lafim olacak: egonuzu evde birakin ve hirsinizi kamcilayarak gelin bu bolume...


Ben bilseydim boyle olacagini, cocuk yapardim valla :D


Yok yok, pes etmek yok... oyle kolay korkup kacmam ben, ama soyle bir haykirmak istiyorum karsiki daglara!!!


Hiiieeeeeeeeeeeeeeeyt !!!!


oh be!

Friday, September 19, 2008

Deli miyim ben?


Daha once bahsetmis oldugum ve heyecanla bekledigim okulumun ilk haftasi bitti.

Hafta mi bitti ben mi bittim anlamadim ama.

Hani biliyordum, zor olacakti zaten. Ama unuttugum bir ayrinti: 5 senelik bir kis uykusuna yatirmisim megersem ben beynimi.

Beynimden znnn znnn sesler ciktigini hisseder oldum su son gunlerde. Daha fazla konsantre olmaya calistikca, tıslaya tısylaya beni uyarmaya calistigini da farkettim. Gozler kayıyor, dikkatim dagılıyor...

Zorluyorum kendimi: Hayır hayır, soylenen hersey cok onemli! Pur dikkat dinle, konsantre ol, kacırma anlatilanlari... Ama yok, tıs tıs... Bir iki kahve yudumu, bir iki lokum atildi agiza. Hadi bakalim bir kac dakika daha... Yok kontrol edemiyorum, gozler ele veriyor kendini. Gitti gidecek Asli. Aman bir ara verelim :)

Deli miyim ben kardesim? Ne zorum vardi?

Simul. , consec. , retour, relay, Aktif dinleme, pasif dinleme, mind mapping, A dili, B dili, C dili...

Ogrenecek tonla sey var, acim da bilgiye onu da fark ediyorum. Ama dedigim gibi biraz ambale oldum ben bu hafta. Odevler, okumalar, power point'lar verildi bile...

Sanirim hafif mazositlik varmis ben de, yoksa ne isim var benim burada ??


Beyin hucrelerimin hepsi topluca greve gitmezlerse, geri gelecegim ;)




Foto kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Image:Guru_Mindmap.jpg

Monday, September 8, 2008

Yeni Yayin Donemi Hayırlı Ugurlu ola :)

Sevgili Lahana severler,

Uzun uzun dusunduk tasindik ve Bruksel Lahanamin Ankara'ya dondum diye kapatilmamasi daha iyi olur kararina vardik...


Biraz rotuslandik, biraz suslendik ama 3 senedir hayatimin onemli bir parcasi haline gelen Bruksel Lahanam ile simdi de Ankara'dan gevezeligime devam edecegim.


Gene sinirlendigim, cok sevdigim, dusundugum ve sasirdigim seyleri yazamaya devam etmekle beraber bu sene bir de ayri bir heycan ile Ogrenci Lahananin dusunceleri de blogu isgal edecek gibi...

Evet, ben bu sene yeniden okullu oldum.. Haydaaa, nerden cikti bu simdi diyeceksiniz :)

Efendim cikti iste, sapkadan tavsan cikar gibi ben de hic yoktan bir master cikardim :) Hemide sevdigim alanda, yabanci dillerle igili ;) Daha spesifik olmak gerekirse: Konferans Cevirmenligi alaninda :D

Bir heycan basti beni anlatamam.. Kayitlar basladi, haftaya da dersler basliyor.. Beni bir gorseniz : okul soguk olur kisi ben bir kac kazak alayim.. ay bir de kalin cizme alsaydim tarzinda gereksiz ne kadar dusunce var ise beni sardi bile.. Defter kalem isine giremedim daha cunkum ben simdi gider normal suslu puslu defter alirim, ya cevirmenlikte defter degilde A4 Bloknot kullaniliyorsa?? :D Evet rezil bir haldeyim gercekten...


Neyse bu kadar heycan yeter simdilik.


Unutmadan tabii ki Bruksel hakkinda daha ceplerim anektotlarla dolu.. Yazmak istedigim tonla daha hikaye var. Onlari da ara ara yazmaya calisacagim ustunden cok zaman gecmeden...


Hersey cok Guzel Olacak... olacak dimi? :)

Wednesday, September 3, 2008

Lahana Tursusu


Valla lahana kompostosu mu deseeem yoksa tursusu mu oldum desem bilemiyorum ama Ankara'nin bu guzel sicaginda mayıstıkca mayıstım, metabolizmam yavasladıkca yavasladı ve gene bir akdeniz esintisi ve tabiri caiz ise bir "Dolce Vita"dir aldi basini gidiyor :)


Tek eksigimiz masmavi bir deniz... Olacak o da, olacak, kuresel isinma ile o da olacak pek yakinda :P


Butun bu keyfin belki de sebebi baba evinin sicakligi ve tembelligi (ihihihi) ve ustune bir de abimlerin gelmesi olabilir... Pek bir iyi geldi valla, anneme ve babama sarilmak, yegenimin bidi bidi konusmasini dinlemek...

Bak iste, artik Bruksel Lahanasi olmaktan da ciktik iste.

Bundan sonra hep bir Ankara havasi esecek yazdiklarimda..

Yeni bir blog da açmak istiyor canim ama bir turlu isim bulamadim, ah bir de su yesilden baska bir renk istiyorum, 3 sene hep ayni kaldi burasi..

Yenilik zamani geldi, dimi?


Var ise bir fikri olan, bir adım one gele :)

Friday, August 29, 2008

One Way Ticket


Tek gidis.

Sevgili eskitir gibi biz de ulke/sehir eskitiyoruz valla.

Burasi da eskidi.. hadi bakalim yeni ask maceramiz Ankara icin yelken acalim.


Her zamanki gibi her alandaki "surrealist" yaklasimini da gitmeden bana bir kere daha hatirlatti ya su Belcika !?

Simdilik ayrilik acisi cekmiyorum, bir sure de cekmeyecegim sanirim ;)

Dur bakalim, iki gun sonra aglayarak "Ben Brukselimi ozledim" diye dert yanarsam da sasirmayin bence. İnsanoglu pek bir degiskendir caaanim :P

Kalin salicakla

Friday, August 22, 2008

Bruksel'in Papaganlari


Bundan 2 sene once, Bruksel'in Place Azzaro meydanindan (Ixelles semti) gecerken, "gak guk" sesler duymustum...

Saskin ve kafa havada bu sesi cikaran kuslari bir sure bulmaya calistiktan sonra... Bir de ne goreyim? Sagda solda ucan minik yesil papaganlar.

Evet, evet... Avrupa'nin gobeginde ucusan papaganlar !!

Nasil gelmisler buralara? Nasil hayatta kalmislar donmadan?

(Hatta ne yalan soyleyim, kendimce iki saniyede hemen evrim teorisine baglayivermistim valla)


İsin guzel yani, hemen o gun papaganlarin hikayelerini dinleyerek, bu saskinligim ve merakim da giderilebilmisti hemen :)

(tabii gene bir sehir efsanesi olabilir ama benim cok hosuma gitti bu hikaye):


Efendim rivayete gore, bu papaganlar II. Dunya Savasi esnasinda Bruksel bombalanirken bir
evcil hayvan (pet shop) dukkani olan biri tarafindan dogaya saliverilmisler. Taa o zamandan beri Bruksel'de minik koloniler halinde yasamlarini surdurmektelermis. Bu papaganlarin yuvalarina da bakacak olursaniz, bir koza seklinde olduklarini goreceksiniz... Bu kozalardan oturu Bruksel'in soguguna karsi korunabilmis ve bu gune kadar cogalarak gelebilmis olmalarini bir nevi anlasilabiliyor... E dedim ya, evrim teorisi... Degisen cevre sartlarina uyum saglayabilmek... Hatta "survival of the fittest" diyecegim utanmadan :D

Peki durdum durdum, tam da gider ayak neden yazasim geldi bunu bloga? :)

E artik Ixelles mahallesine tasindik ya, karsimizda da Tenbosh Parki, icinde de bir papagan kolonisi. Yani kisacasi, "Kus sesleriyle uyanmak" da ne oluyormus? Bizimkisi daha bir egzotik oldu iste, her sabah papagan sesleriyle uyanir olduk :D

Iste bende zaten daha once de yazmak istedigim bu hikayeyi bu sefer azmettim ve paylastim sizlerle blogda. Komik olan- arastirmaci gazeteci ruhuna sahibim ya- Bruksel'in bu egzotik sakinlerinin hikayesini internette arastirinca, yukarida anlattigim bu minik papaganlarin hikayesini dogrulamayi bir kenara birakin, butun evrim teorilerim- yasadiklari ortama uyum saglamalari vs. de bir guzel cope gitti!

Anavatanlari Guney Amerika olan bu papaganlari tabii ki de incelemisler. Sehrin guney batisini tercih eden bu egzotik gurultucu papaganlarin kolonilerini ve icindeki papaganlari da tek tek kaydetmisler... Ama bu incelemeleri okurken hicbir yerde papaganlarin ne sekilde Bruksel'e yerslesmis olabilecekleri hakkinda fikir uretilmemis oldugunu gormek beni hayal kirikligina ugratti :( sadece 70'lerde geldikleri soyleniliyor..

Ben de yukaridaki hikaye ile yetinmeliyim :)


Sabahlari kotu sesleri bile bir tebessume sebep olabiliyor ya, daha ne olsun? Raziyim ben gaklarina guklarina :)

---

Fransizca bol resimli bir makale : http://www.cowb.be/docpdf/perruches.pdf
Benim gibi merakli bir blogcu (Fransizca): http://www.bxlblog.be/2007/11/04/perruches%E2%80%A6/
İngilizce resimli bir site: http://hjem.get2net.dk/phk/parakeeteng.htm


Foto: http://www.conferencing4less.com/picts/Green_parrot.jpg

Thursday, August 21, 2008

Bir kahvenin 40 yil hatiri var...


Eger Bruksel'de yasiyor ve Starbucks'un kahvesini ya da yiyeceklerini cok ozlediyseniz, once trafik saatlerine rastlamamak sartiyla Havalimaninin yolunu bir guzel tutun. Sonra parali otoparka aracinizi bir guzel park edin. Ardindan girin havalimaninin gidis katina ve havalimanina mahsus olmasini dileyeceginiz fiyat karsiliginda, bunca zahmete degecegini dusundugunuz kahvenizi guzel guzel icin ( 5 euro - en azindan kucuk boy bir Caramel Macchiato icin )


Uzun suredir sehir efsanesine donusen "Bruksel'e Starbucks acilacak" soylentilerinin aslı astarı oldugunu kendi gozlerimle de gordukten sonra, artik guvenle soyleyebilirim :

14 Agustos 2008'de Bruksel Havalimanına Belcika'daki ilk Starbucks acilmis bulunmakta...


E biraz gec oldu ama guc olmasin, dimi?

Hadi gozumuz aydin :)

Thursday, August 14, 2008

Takilmis kanadi gocmen buluta...

Gocebeyiz bir kere, genlerimizde var iste...

Dun harala gurele esyalarimizi nakliyecilere teslim ettik... Ev o kadar bos geldi ki, aksam attik kendimizi sokaklara !

Once bir Belcika klasigi "masa birlestirilmez" Cheesecake Cafe garsonlari, bize Turkiye'ye donme zamanimizin coktan geldigini hatirlatti. Sonra da Belcika'da oldugumuzu unutturan, guler yuzlu Drug Opera'nin tonton garsonu babiskomun bizimle " iste budur Belcika" dusuncesini paylasmasini sagladi. Servis neseli ve hizli, tatli porsiyonlari iste kocaman ve fiyatlar "demokratik" idi.


Gitmeden once hersey daha bir degisik geliyor insana sanki?


Sokaklarini, parklari kisacasi butun Bruksel'i insan gitmeden hafizasina kazimaya calistigi icin mi o kadar pur dikkat heryeri inceliyor ve "sindire sindire" seyrediyorum acaba? Yoksa nostalji ruzgari beni simdiden etkisi altina aldi mi?

Bu hafta son gunlerimizi gecirmek uzere Bruksel'in baska bir semtine, Ixelles'e tasiniyoruz gecici olarak... Bizim semti -Woluwe Saint Pierre'i -o kadar cok benimsemis ve sevmisim ki sanki ihanet ediyormus gibi hissediyorum mahalleme... Bir yandan da Bruksel'i baska, hatta daha kozmopolit ve genc bir semtten kisa da olsa yasama fikri cok heycan verici... Louise bolgesini kesfe cikacagim ;)

Bu satirlari da Bourse civarinda saat 19'da acik buldugumuz tek "internet" cafe'den yaziyorum- AZERTY klaviye ile savas vererek - caktirmadim dimi :P

Zaten bir Q klaviye (nami-diger QWERYTY) bulmak icin saatlerce volta attik sehirde !


Bir sonraki yazimi Ixelles'den yazarim artik ;)

Sunday, August 3, 2008

Yagmurlu bir Agustos gunu



Uzun suredir bizim buralarda gorulmedik bir guzel hava vardi...

Soyle bol gunesli ve 30 dereceye yaklasan bir sicaklik ile Temmuz ayinda oldugumuzu sonunda fark etmistik ki- zaten bekliyorduk- guzel Belcika yagmurlarimiz basladi gene :) Valla ben simdilik sikayetci degilim, ne guzel mis gibi yagmur kokuyor :)


Boyle bir gunde genelde evde miskinlik yapmayi sevsem de, e nasil olsa artik 3 senelik Belcika'liyiz, yagmur camur bizi korkutmaz diyerek atladik Bruj'e gittik Babiskomla bugun :)


Eskiden oturdugumuz evi gosterdim, bildigim kestirmeler, ozledigim Da Vinci dondurmacisi, Van Oost cikolatalari, turist avcisi Markt'daki Kafeler derken ilk defa bir kanal turuna katildim... feci bir yagmur yagmasina ragmen keyifli oldu Bruj'u bir de kanallardan gormek :)

Insanoglu ne garip. Bir seneye yakin Bruj'de oturduk ve her gecen gun daha da bir isyan bayraklarini ceker duruma gelmistik, simdi ustunden 2 sene gecti ve her gidisimde sasirtici sekilde keyif aliyorum. Cok ozluyorum diyemem belki ama, UNESCO Dunya Mirasi olan "Kuzeyin Venediginde" yasamis olmak hos bir mutluluk sebebi olmus herseye ragmen...

Kendime de kiziyorum! O kadar heveslenmistim Flamanca ogrenmek icin ama ilk iki ayda butun hevesim kirilip, tavsan daga kusmus dagin haberi yok misali, ben de davsan gibi kusmustum.

Turistlerden gina gelmis olmali ki garip bir yabanciyi hor gorme, azarlama hatta bir de Turk oldugumuzu duyunca saskinlikla beraber o ana kadar gevezelik edebilirken birden konusacak konu bulamamak gibi, trajikomik diye adlandirabilecegim durumlari yasamak beni cok soguttu... Zaten bolca yazmisimdir bunlari: dukkanlarin erken kapatilmasi, kapanis saatine 15 dakika kala iceri kimseyi almamak, hatta icerdekileri de ordekleri kislarcasina ellerini cirparak "Allez Allez" diyerek kovalamak (?!)... beni benden alan ilk Belcika tecrubelerim olmustu :'-(

Iste bu garip duygulari giderek daha az hisseder oldum, herseyi ve herkesi oldugu gibi kabul ederek daha bir keyif almaya baslamisim ben hayattan galiba... Ee evet, 31 yasinda mi bunu anladin diyebilirsiniz ama insan duygusal olunca, hemencecik etkileniyor cevresindeki olumsuzluklardan ve kendi ruh sagligi icin buna karsi bir zirh olusturmak belki baskalarindan daha cok zaman alabiliyor... Ben sikayetci degilim zaten ne bu durumdan ne de bu "kisisel gelisim" surecimden :P

Gene gecenin 1'inde basladim kendi beynimin icindekileri dusunmeden oylece bloga aktarmaya... Seviyorum yazmayi napiiim? O an aklimdan gecen seyleri kagida dokmeyi seviyorum iste (Sanal gunluk iste :P). Otosansurledigim cok dusunce vardir tabii simdi hatirlayamayacagim. Ama genel olarak, koseleri biraz yumusatarak ve sivri dilli olmadan, ruh halim yansiyor tabii yazdiklarima...

Veeeee konuyu saptirmak, allak bullak etmek bu olsa gerek diyorum :D



Bruj...

Bruj'de sevdigim bir yeri paylasmak istiyordum sizinle aslinda. Turistlerden uzak, kanalin kiyisinda ruhumu dinlendiren bir mekan var: Die Swaene Hotel'ine ait olan Pergola Kaffee.

Kis bahcesinde oturup yagmurun sesini dinlerken, Limoges porseleni fincandan guzel bir cay icmek benim kucuk lukslerimden biri iste...

Cayimi yudumlarken, tekne turunda tepeden asagi islanmis oldugumuzu unuturak, birden gidis sendromuna tutuldum...

Bir aya kalmadan Turkiye'ye donuyorum iste, 3 sene goz acip kaparcasina cabuk gecti bile... Bruj'e bir daha gelir miyim gitmeden? Gelmem buyuk bir ihtimalle... Bir dahaki Bruj gezisini acaba ne zaman ne sekilde yapacagim/cagiz?

Bu dusunceler kafamin icinde gelip giderken bir de Babiskomun dusuncelerini tahmin etmeye calisirken buldum kendimi: 1970'lerin basi Bruksel... Ahmet burada doguyor, bizimkiler daha 30yasindalar... Aradan 30 kusur sene geciyor. Onca gitmeler gelmeler, AB isleri, ortak pazar toplantilari/muzakereleri... simdi de kizini ziyarete geldin buray bak babisko. 30'larinda Bruksel'de yasarken gelir miydi hic bunlar aklina ? :)

Hayat hos suprizlerle dolu. Butun zorluklarina ragmen, gocebelik varmis ki bizim genlerde bu tasinmak gozumuzu hic korkutmuyor hatta aksina her yeni mekan bizi cok heycanlandiriyor...

Belki bundan 30 sene sonra, gocebe genlerimiz cocuklarimiza da gecer ve bir sekilde herkesin ugradigi Belcika'da, belki de Bruj'deki Kafelerden birinde ben de kizimla/oglumla oturup bugun dusunduklerimin birkacini hatirlayip gulumseyebilecegim...

Wednesday, July 23, 2008

Modern Sabahlar

Günaaaaydın !!!


Günay nay nay nay nay naydın!!

Ankara'da geçirdiğim şu son haftada her sabah erkenden kalkmam gerekiyordu (7.00 -7 :30)...

Ben ki uykucuların önde gideni, her durumda heryerde uyuyabilen bir uykucu... şu son hafta PİT diye yataktan kalkar oldum :)

Sebeb?

Modern Sabahlar !


Radyo Odtü'de (103,1 FM) hafta içi her sabah 7.00de yayına başlayan Modern Sabahlar güne neşeli ve bomba gibi başlamama neden oluyor yeniden :)

Ankara günlerime geri döndüm, ve çok özlediğimi fark ettim burayı...

Her sabah kakara kikiri uyanmaya başladım yeniden, şaşırdım valla kendime :)

Hele bir de cingılları yok mu, öğlene kadar dilimden düşmüyorlar!!

http://modern-sabahlar.sosyomat.com/ adresinden bütün cıngıllara ulaşabilirsiniz

Gelsinler'i bu gelisimde dinledim ve arabada öldüm gülmekten

Modern sabahlar'ı daha önce hiç duymadıysanız veya dinleme şansınız olmadıysa- ki ankara'lı değilseniz bu gruba dahil olma ihtimaliniz pek yüksek, bütün cingillarını bir dinleyim derim ben... Bilgisayar başında bir kikirderken bulun kendinizi :D Moral için bireber !!

Ayrıca bağımlılık yaparsa, Ipod podcast'te günün programını dinleyebilirsiniz

Ya da internetten online radyo odtü'yü de dinleyebilirsiniz

http://www.radyoodtu.com.tr/index.asp

Her sabah güne Modern Sabahlar ile başlayacağım günlere az kaldı!!! Caaanım memleketim ve caaanım türk mizahı, geyiği :)



Not: kıskandırmak istemem ama Yaz dediğin böyle olur !!! 35 derece ve üstü, sımsıcak bir güneş, enerji depoluyorum Brüksel'e dönmeden...

Sunday, July 20, 2008

Kiss & Drive


Daha önce koymak istediğim bir foto bu ama bugüne kısmetmiş...


Şu kısmet kelimesi de türk milletinin en sevdiği kelime valla...
Yok, bir de inşallah, hayırlısıyla, hayırlısı olsun, hayırsa eğer, Allah'ın izniyle... gibi ifadelerimizi de unutmamak lazım, dimi ama ? :)


Foto bir kaç aydır Brüksel Havaalanının yeniden yol düzenlemesinden ötürü allak bullak olmasıyla ilgili :)
Tipik bir belçika mizahı (mizahları hakikaten enteresandır, yok valla kötü anlamda demedim.. iyilerdir yani :))


Bu yolda Kiss & Drive kuralı geçerlidir.. sevdiceğinizi öpün ve yolunuza devam edin kuralı :)


Öptüm ve yoluna devam etti....

Kiss and Drive Baby, Kiss and Drive....

Monday, July 14, 2008

Lekelerin Korkulu Dusmani : Asli Centile :P

Su son gunlerde lekelere tamis durumdayim...

Sarap lekesi, kahve lekesi, salca lekesi derken, iyice abartip butun evi bastan sona, "lekelerin korlulu dusmani" misali kontrol etmeye basladim...

Derken bazi lekelerin eski oldugunu ve caaanim Ace Gentle'la bile cikmamis oldugunu gormek - korku filmlerinin meshur fon muzigi esliginde- dehsete dusurdu beni !!!!

Dunyanin bilgisini evinize tasiyan sevgili internetten hizli bir arastirma yapip, hangi leke nasil cikartiliyormus ogrendim ve gelecekte olusacak diger leker icin de bir yere not ettim...

Not etmekle kalmayip, bloga koyayim bir de dedim...

Malum ben bahar temizligini yeni yapanlardanim ( bahari yasayamadik ki burada diye, hemen de bir bahane bulurum :)); benim gibi gec kalmislar icin veya lekelerle kafayi bozmuslarin isine yarayacagini umdugum birkac link:


http://www.uzmantv.com/murekkep-lekesi-nasil-cikarilir


http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=7476

http://www.chemistry.co.nz/stain_frame.htm

Martha Stewart'in hem temzilik hem de duzen onerilerini cok begeniyorum, herkesin isine yarayacak super fikirler var.

Son olarak, NTVMSNBC'de buldugum listeyi de oldugu gibi buraya kopyaliyorum


ALTIN TEMİZLİĞİ

Bir litre suya 15 gr. sabun rendesi ve 100 gr. amonyak ilave edin. Temizlemek istediğiniz altın eşyalarınızı bu karışımın içinde yarım saat kadar bırakın. Sonra, soğuk suyla durulayın ve bir deri parçasıyla temizleyin.

AMPULLERİN TEMİZLİĞİ
Alkol en iyi temizleyicidir. Ancak ampulün yüzeyi pütürlüyse kesilmiş bir soğan parçasıyla silip nemli bir bezle temizleyin. Ampulün temizliği bittikten sonra ışığı yakmadan, üzerine bir iki damla parfüm sıkın. Odanız cok güzel kokacaktır.

AYAKKABIDAKİ LEKELER
Su lekesi - Boyamadan önce vazelin sürün.
*Küf lekesi - Gliserin sürülmüş bir bezle temizleyin.
*Spor ayakkabıların temizliği - Ayakkabıyı, benzine batırılmış eski bir diş fırçasıyla ovalayın.
*Açık renk ayakkabılardaki lekeler - Benzine batırılmış bir bezle silin.
*Koyu renk ayakkabılardaki lekeler - Alkole batırılmış bir bezle temizleyin.
Vernikli ayakkabılar - Süt ve limon suyu döktüğünüz bir bezle temizleyin.
*Süet ayakkabılarınızın tüylerini kabartmak - Ayakkabıyı su buharına tutun, ayakkabı iyice kuruyunca tel fırçayla fırçalayın.
*Rugan ayakkabılardaki çatlamaları önlemek - Zeytinyağı veya vazelin sürün. Sıcaklık rugan ayakkabıların çatlamalarına sebep olduğu için serin yerde saklanmaları gerekir.

Kahverengi ayakkabıları siyaha boyamak isterseniz önce çiğ patatesle ovalayın sonra siyah cila sürün.

AYNA TEMİZLİĞİ
Gazete kağıdını top haline getirerek, 2 ölçü su ve 1.5 ölçü sirke karışımına batırıp aynanızı bununla silin, arkasından kuru bir bezle kurulayın.
Yarıya bölünmüş çiğ patatesle aynanızı silin, sonra içine az miktarda alkol katılmış suyla durulayın.
Ayrıca aynanızı temizlediğiniz son suya alkol katarsanız sineklerin konmasını engellersiniz.

BLUCİNLERİN RENGİ
Renginin açılmasını istemiyorsanız, yeniyken içine bol miktarda tuz atılmış soğuk suda 12 saat kadar bırakın. Sabit bir renk kazandığını göreceksiniz.

BOYA LEKESİ
Kumaş üzerindeki boya lekeleri için: Leke tazeyse, en etkili temizleyici madde terebentindir. Leke kurumuşsa, sabunlu suyla yıkayın ve birkaç saat bu suda bırakın. Boya iyice yumuşayınca bir bıçakla kazıyın, sonra terebentinle silin.

ÇAMUR LEKESİ
Leke olan elbiseyi hemen fırçalamayın. Çamur lekesi kuruyunca hafif bir fırçalamayla çıkar. Eğer inatçı bir lekeyse, eşit miktardaki su ve sirke karışımıyla silebilirsiniz.

ÇAY LEKESİ
*Beyaz kumaştaki lekeyi limon suyuyla silin ve soğuk suyla durulayın.
*Renkli kumaştaki taze lekeyi yumurta sarısını suyla karıştırarak ovalayın. Eski bir leke ise gliserinli suyla silmek iyi olacaktır.
*Halı üzerindeki çay lekesini, eşit ölçekteki alkol ve sirke karışımı ile silin.

ÇİKLET YAPIŞIRSA
Çikletin yapıştığı yerin iç tarafına naylona sarılmış bir miktar buz koyun. Buzun etkisiyle çiklet donduktan sonra bir fırçayla donan çikleti fırçalarsanız yapıştığı yerden çıkacaktır.

ÇİKOLATA LEKESİ
*Kumaştaki çikolata lekesi için; en iyi yol gliserinle ovup yağ emici iki kağıt arasında bir süre bırakarak yağının iyice emilmesini sağlamaktır. Eğer bu işlem yeterli olmazsa ve lekeli kumaş rengi atmayan bir tür kumaş ise lekeli kısmı suyla karıştırdığınız 90 derecelik alkolle silin.
Halıdaki çikolata lekesini; sabunlu suyla lekenin dış kısmından başlayarak içe doğru silin. Üzerine talk pudrası döküp bir süre bekleyin. Halıyı silkeledikten sonra eşit miktarda su ve alkol karışımıyla tekrar silin.

ÇİMEN LEKESİ
Çamaşır suyuna dayanıklı kumaşlarda, lekeyi nemlendirdikten sonra üzerine deterjan dökerek ovalayın, çamaşır suyu eklenmiş sıcak su ile yıkayın. İnatçı lekeleri alkolle sildikten sonra lekeli bölgeyi iyice durulayın. Çamaşır suyu kullanımına uygun olmayan kumaşlarda, aynı işlemleri çamaşır suyu kullanmadan yapın. (Kumaşın asetat içermesi halinde, bir birim alkole iki birim su ekleyin.)

FONDÖTEN LEKESİ
Elbisenizdeki fondöten lekesini, etere batırılmış bir bezle sildikten sonra sabunlu suyla yıkayın; leke yok olacaktır.

KAN LEKESİ
Sıcak su kullanmayın; çünkü sıcak su, lekenin daha fazla işlemesine neden olur.
Beyaz kumaşta: Lekeyi oksijenli suyla ıslatın. Sonra sabunlu ılık suda yıkayın.
Renkli kumaşta: Nişastayı suyla karıştırarak bir hamur yapın. Bunu lekeli yere sürerek kurumasını bekleyin. Sonra fırçalayarak temizleyin. Bir başka yöntem de aspirin tabletini azıcık suyla eritip lekeli yeri bununla örtmektir, iyice kuruyunca fırçalayarak temizlenir.
Halıda: Lekeli yeri beyaz sirkeyle ovun.

KAHVE LEKESİ
*Leke tazeyse üzerine biraz tuz dökün.
*Beyaz pamuklu kumaştaki lekeyi oksijenli su ile silin, yeterli olmazsa çamaşır suyu kullanmanız gerekir.
*Renkli kumaştaki lekeli kısma biraz gliserin sürün ve ılık suyla durulayın.
*Halıdaki lekeli yeri, eşit miktarlardaki alkol ve beyaz sirke karışımıyla silin.

MEYVE LEKELERİ
*Beyaz kumaşta: Lekeyi amonyaklı suyla yıkayın. Çıkmazsa, çamaşır suyu ilave ettiğiniz sabunlu suya batırıp lekeli kısmı ovun.
*Renkli kumaşta: Lekeyi 90 derecelik alkol ya da amonyak ilave edilmiş oksijenli su ile yıkayın ya da ekşimiş sütü lekenin üzerinde 2-3 saat bırakın.
Sentetik kumaşta: Lekeyi limon suyu, beyaz sirke, hafif amonyaklı su karışımı ile çıkarabilirsiniz.
Yünlü ve ipekli kumaşta: Lekeli kısmın altına su emen bir kumaş parçası yerleştirin ve lekeyi beyaz sirkeyle silin.

MUM LEKELERİ
Cilalı ahşapta: Bir karton parçasıyla kazıyarak mümkün olduğu kadarını çıkarın. Sonra sıcak suyla ovun. Eşit oranlardaki terebentin ve ketenyağı karışımına batırdığınız bezle lekeyi ıslatın. Kuruduktan sonra parlatın.
Vernikli mobilyada: Kartonla kazıdıktan sonra petrole batırdığınız bir bezle silin.
Örtüde: Mumun koparabildiğiniz kısmını aldıktan sonra örtüyü yıkayın. Kuruduktan sonra ütülerken mum lekesinin bulunduğu yeri iki kurutma kağıdı arasına koyun.

MÜREKKEP LEKESİ
Deri eşyada:
Biraz limon suyuyla lekeyi fırçalayın.
Kumaş üzerindeki lekeler
*Dayanıklı kumaşta: Biraz limon suyu ve ılık sütle silin. Durulanınca leke yok olacaktır.
*Nazik kumaşta: Leke kuruyunca, üzerine talk pudrası dökün. Leke kaybolana kadar fırçalayın.
*Beyaz çamaşırda: lekenin üzerine sulandırılmış hardal dökün. Yarım saat kadar bekleyip, süngerle lekeli yeri yıkayın.
Mobilya üzerindeki lekeler:
*Eğer leke tazeyse; sıcak suya çiğ süt (kaynatılmamış süt) veya limon suyu ilave ederek, lekeyi bu karışım ile silin.
*Leke eskiyse; lekeyi zımpara kağıdı ile kazıyın, daireler çizerek mantar tıpayla parlatın.
*Cilt üzerinde: Parmaklarınızdaki mürekkep lekelerini domates suyuyla ovarak çıkarabilirsiniz.

Kırmızı mürekkep lekesinin üzerine hardal sürüp birkaç saat öylece bırakın.

PAS LEKESİ
*Sentetik olmayan kumaşlarda : Lekeyi tuzlu limon suyuyla ovduktan sonra içerisine biraz amonyak katılmış suyla silin ve durulayın.
*Sentetik kumaşlarda : Lekeli kısmı biraz limonla ovun.

RUJ LEKESİ
Kumaştaki ruj lekesini:
Etere batırılmış bir pamukla silin ve bu işlemi birkaç kez tekrarlayın. Ancak bu işlemi yaparken ateşten uzakta durmaya dikkat edin çünkü eter çok yanıcı bir maddedir.
*Lekenin üzerine sabun sürün, bir saat öyle beklettikten sonra yıkayın.

Üzerine pamukla oksijenli su damlatıp suyla durulayın.

SALÇA VE KETÇAP LEKESİ
Sıcak su ile gliserini eşit miktarlarda karıştırın. Kumaşı bir saat boyunca bu karışımda beklettikten sonra her zaman kullandığınız deterjan ile yıkayın.

ŞARAP LEKESİ
Beyaz kumaşta:
*Kumaşı bir süre kaynamakta olan süte batırın sonra yıkayın.
Örtünün üzerine şarap dökülür dökülmez tuz serpin. İlk yıkamada çıkacaktır. Eğer çıkmazsa, yıkama suyuna biraz çamaşır suyu katın.
Renkli kumaşta:
Lekeli kısmı amonyaklı soğuk suya batırın.
Beyaz pamuklu örtüde:
Şarap dökülür dökülmez lekeli kısmı beyaz şarapla ıslatın.

TERLEME LEKESİ
Beyaz kumaşta : Asitoksalitle silin, durulayın, sonra oksijenli su ile silin.
Nazik kumaşta: Hafif amonyaklı veya limonlu su ile silin.
Yünlü kumaşta: Kumaşı birkaç saat sirkeli soğuk suda beklettikten sonra lekeyi temizleyebilirsiniz.

YAĞ LEKESİ
Sıçrayan yağlar için en etkili temizleyici ispirtodur.
Zeytinyağı lekesini kumaştan çıkartmak için bir parça ekmek içini yuvarlayıp lekenin üstünde gezdirin.

YUMURTA LEKESİ
Yumurta lekelerini çıkartmak için soğuk su kullanmalısınız.
Genellikle sabunlu su yeterli olsa da beyaz kumaşlarınız için biraz çamaşır suyu ilave edebilirsiniz.
Kesik limonla lekeli yerleri ovun.

Suda haşlayarak ezdiğiniz bir parça patatesle ovun.
İçinde çakıl bulunmayan nemli toprakla silin.



Wednesday, July 2, 2008

Jour J - 152


Aslinda yazacagim konu icin o kadar cok baslik var ki aklimda..

Yukarida yazdigim gibi:

Fransizlarin onemli bir olaya kalan gunu belirtirken kullandiklari, II. Dunya Savasi- Normandiya cikartmasinin parolasi olan D-Day'in Fransizcasi
Jour J ( - X gun)

Veya cok sevdigim atasozumuz:

Tilki'nin dondugu dolastigi yer kurkcu dukkani misali

Ya da kisa ve oz:

Son demler

*****

Evet, artik Ankara'ya donusumuz kesinlesti, tarihi de belirlendi sonunda :)

Hem cok heycanliyim hem de binbir dusunce ve telasa kapilip sevincim kursagimda kaliyor her zamanki gibi..

Gocebelik genlerimizde var zaten bana gore ama genetik olmasina ragmen, insan gene de her tasinmada bir tedirginlik, bir stres yasiyor.


Komik olan, bu ulke'ye ayagimi bastigim ilk anki duygulardan cok uzak duygularla ayrilacak olmam.

Kendimce "cozdum" ben bu kendine has, suprizlerle dolu, minik bir avrupa ulkesi olan Belcika'yi :)

Ancak, ozleyecegim de cok sey olacak. Bunu bilmek ve kabul etmek de, kendimce olgunluk gostergesi oluyor :)


YESILINI, hele KURAK Ankara'da, cok ama cok ozleyecegim !!

PARKLARINI
TOPLU TASIM AGINI
YAZLARI GECE 11'DE KARARAN HAVASINI
BENI GULDUREN HERSEYI
FLAMAN/VALON/BRUKSEL UCLEMESINI
EVIMI
DUZENIMI
ARKADASLARIMI
PEYNIRLERINI
(bir de ARABAMIZI :P)


Kisacasi, zorluklarla kurmus oldugum 3 senelik hayatimi ozleyecegim :)


Ankara benim sehrim olsa bile, her biraktigimda yepyeni bir duzenle karsiliyor beni. Yollari degisiyor, tunneleri kaziniyor, bitmeyen metro insaati eskisehir yolunu mahvetmeye devam ediyor, umitkoy artik kendi basina bir sehir olmak uzere oluyor... ve de arkadaslarimin cogu biryerlere gitmis oluyor...

Allah'tan birkaci dondugumuzde Ankara'da olacak gene, bir de kuzenlerim, e tabii ki ailemle de ayni sehirde olacagim yeniden :)


Butun bunlar beni heycanlandirip, sevindirse de, bir yandan da yerlesmek, yeniden uyum saglamak da bir o kadar simdiden yoruyor valla...



Ama ne olursa olsun, her degisiklik yaninda beklenmedik suprizleri ve guzellikleri de getiryor kanimca. Tipki Belcika'daki hayatimin bana ummadigim seyler kazandirmasi gibi :)



Bonus, Jacques Brel ve Bruxelles sarkisi. Azcik nesemiz gelsin :)



Foto foto: http://en.wikipedia.org/wiki/Image:Grand_Place.jpg
http://en.wikipedia.org/wiki/Ankara

Friday, June 27, 2008

Ruhunuzu Dinlendirin



Su siralar o kadar yogunum ki, derler ya kafami kasiyacak vaktim yok.. resmen oyle oldu :) Hatta su an bu yaziyi da iki is arasina sikistirmaya calisiyorum... du bakalim ;)

Butun bu kosturmayi en son universite'de yasadigimi hatirladim birden... odevler, sunumlar, sinavlar bir de olmazsa olmaz iki kakara kiri molasi vermeler :) Ozlemisim!

Konumuza geri donecek olursak, kafamdaki bu kargasaya karsi bedenimi dinclestirmek ve ruhumu arindirmak icin dinledigim o kadar muzik arasinda bir tanesi var ki beni bambaska yerlere goturup kafami tamamen bosaltmakla kalmiyor bir de inanilmaz bir enerji ve mutluluk veriyor :)




Hepiniz en az bir kere olsun Andrea Bocelli'dan bir sarki dinlemissinizdir. Gerek Opera'dan bir arya olsun, gerek kendi sarkilari veya baska sanatciklarla yaptidi duetler olsun, yorumladigi her sarkiyi bambaska bir boyuta tasiyor... Pavarotti'nin veliahti deniyor ama boynuz kulagi gecer misali, ben Andrea Bocelli'nin sesini daha cok begeniyorum, daha yumusak geliyor kulagima., aman ustaya saygisizlik olmasin ,topragi bol olsun, pavarotti de apayri bir tenor sonucta :)


Herneyse, benim size onerecegim:


Kargasali bir gununuzde, soyle iki dakika zihninizi dinlendirmek icin bir Andrea Bocelli patlatin :) Yuzunuzde bir gulumseme, ruhunuzda bir huzur olmuyorsa namerim :P


Bonus bir de asagidakini ekliyorum :)

Soylememe gerek yok tabii, seyretmez zorunda degilsiniz ama acin dinleyin baska islerinizi yaparken :)



Friday, June 20, 2008

Yuregimdeki Turkiye - Euro 2008

"Turkiye icinde olur be Diji" misali bizim de Turkiye'miz icimizde...



Zafer coskusuyla aldik elimize bayragimizi, attik kendimizi Turk mahallesinin sokaklarina :)




Sevincimiz Schaerbeek'ten tasmis taa Brouckere meydanina kadar varmisti..



Inanilmaz bir geceydi.. . Sanki Turkiye sokaklarindayiz! :D

Memleketten uzak bile olsak, biz gene de icimizde yasatiriz Turkiye'yi:)