Thursday, July 21, 2011

Rock N' Roll is Free !!



Bir önceki yazımda Roma yazlarından bahsetmiştim, bu sene kimler Roma'da konser veriyor derken, bir iki isim de vermiştim ya örnek olarak.... hihihih :))

İşte geçen akşam sevdüceğümün süprizi sayesinde, o saydığım isimlerden Ben Harper ve Robert Plant'in konserine gittik :)) Uzun zamandır konsere gitmeyen biri için gerçekten de kulaklarımın pası gitti diyebilirim !

Ancak, sabahtan beklenilen yağmur yağmadığı için malesef Robert Plant'İn sahneye çıkmasıyla başlayan ve Ben Harper'da artık iyice şiddetlenen bir sağnak yağmur yedik kafamıza !! Gülmeyin, kırk yılda bir güle oynaya bir konsere gidesimiz olmuş, onda da iliklerimize kadar ıslandık valla!!



Ama DEĞDİ!!! O kadar kalabalık olmasına rağmen çok samimi bir konser oldu. Eee, herşeye rağmen yağmurun altında kalanlardan Ben Harper bile etkilendi ve konserin kalibresi değişti birden :))

Tabii Roma gençliği hazırlıklıydı: şemsiyesiyle gelenler, yağmurluklarını çekip gelenler, efendime söyliiim bir de sonradan kapıda satıldığını öğrendiğimiz plastik yağmurlukları kapıp da gelenler vardı..


Ah, ahhhh... Biz ise aslanlar gibi ISLANDIK!! Yedik bütün yağmuru!!! Sonra bir ara akıl ettik de gidip birer kuru t-shirt, kasket, çanta vs aldık..... ve elimizdeki bu yeni imkanlarla azıcık da olsa kendimizi kuru tutmaya çalıştık... nafile!! Islandık mı biz böyle ıslanırız işte :P Yarım iş yok bizde, ahahaha... Tabii, ben içten içe "şifayı kapmazsak iyidir" diye mırıldandığımı çok iyi hatırlıyorum :P.  Bir yandan hayatımda kimse için böyle ıslanmayı göze almayacağımı düşüne dururken, diğer yandan da, keşke birileri "hadi gidiyoruz, böyle konser olmaz olsun" demesini de içten içe bekliyordum.. Ama yok, dedim ya.. Biz ıslanırsak böyle ıslanırız! Kimsenin gıkı çıkmadı (tamam ben azıcık çıkardım ama çok düşük volume'lü bir gıktı-kimseler duymadı :P) 



Ben Harper'ın bile gıkı çıkmadı.. Ki sahneye çıktığında çok şiddetlenmşti yağmur. Hatta bu konser kesin iptal olur derken, bir de ne görelim koskoca sahneden aşağı ip gibi su akıyor şarıl şarıl.. Dedik elektrik çarpar yahu, buna Ben Harper bile dayanamaz.. Kesin iptal !

Yok, iki şarkısını elektrik çarpmasını göze alarak söyledikten sonra, bir ara veriyoruz dedi ve sahneden kaçtı kadife sesli sanatçı. O kaçışı fırsat bilen 10.000 kişilik hipodrom seyircisiyle birlikte biz de koşa koşa üstü kapalı yemek standlarının oraya attık kendimizi..

Bu vesileyle işte üzerimize yeni t-shirt, kafamıza birer kasket, daha sona gene kafaya geçirilmek üzere birer de konser torbası aldıktan sonra, kendi aramızda durum değerlendirmesi yaptık.. Yağmurun durma ihtimali nedir? Roma merkez'de yağmur durmuş mu? Rüzgar kaç km hızla esiyor? Bulutlar kaç saate dağılır? Islak zeminde kablolar kısa devre yapar mı diye kafa patladururken... Anaaa !!!
Ben abimiz tekrar sahneye çıktı ve huraaaaaa... konseri terk edenlerden doğan boşluk sayesinde daha bir önlerde, daha bir güzel yerden.. AMA GENE ISLANARAK, konsere kaldığımız yerden devam ettik..

Allahtan, 20 dakika sonra bütün bulutlar dağıldı da biz de çamurlu hipdromda, en azından ıslanmadan Ben'ito Harper'ın daha bir içten ve samimi söylediği şarkılar eşliğinde mırıl mırıl sallandık yerimizde :))


Neymiş efendim, azcık Mc Gyver'lik, azcık sabır ve 2 doz Rock N' Roll aşkıyla üstesinden gelinemeyecek hava muhalefeti yoktur :P

Ama siz, siz olun.. gene de çantanızdan incecik plastik yağmurlukları ayırmayın derim..

Thursday, July 14, 2011

Estate Romana - Roma Yazları

Borghese aslında iki bölümlük bir yazı olacaktı ama baktım gene lafı uzatma konusunda kendime hakim olamıyorum, o yüzden kısa kesip, Roma'nın Yaz akşamlarını da ayrı bir yazıda yazmaya karar verdim.

Efendim, şimdi ilk önce şunu söyleyim: Roma yazları çoooook sıcak oluyor! Ama insan bununla da yaşamayı öğreniyor :) Mesela ben artık her öğlen siesta yapıyorum, e zaten bizim mahalle esnafı dükkanları kapıyor 4-5e kadar, meyve sebze almak istesem heryer kapalı.. o yüzden ben de Romalılar gibi kestiriyorum öğlenleri ;))


Ama Roma'yı gezmeye gelmişseniz ve akşama kadar o çeşme benim, şu heykel senin diye dolaşırken ölmediyseniz henüz (aslında yazın pestili bile çıksa insanın ayrı bir enerji stoklamış oluyoruz bence), o zaman siz de yazın Roma'da kalan Romalılar gibi kendinizi şehrin sunduğu zengin seçeneklerden birine atıverin...

Menüde ne mi var? Konser mi istersin, opera mı, bale mi, yoksa sadece piyasa yapacak veya buz gibi
karpuzunu yiye yiye ( ya da buzzzz gibi granita'nı içe içe) her yaz açılan gece pazarlarında mı gezmek istersin? Valla seçenek çok :))


Şu karpuz işini ben çok seviyorum, Roma'da sokaklarda taze kesilmiş, kuplarda satılan soğuk meyve satıyorlar :) Nasıl ferahlatıcı olduğunu söylememe gerek yok herhalde, hem de sağlıklı ;)) İlker'le düşündük, keşke bizde de, mesela Ankara için söylüyorum, Tunalı'da (aklıma yaya gezilecek tek mekan burası geldi de ondan!!! ne üzücü, ooofff!!) satılamaz mı kokteyl bardaklarında kesilmiş karpuz ?? Daha da güzeli, deniz kıyısında satılsa, plajlarda... Girişimci ruhumuza ne oldu anlamıyorum, çoktan bu işe el atmış bir sürü insan olmalıydı bence!


Neyse, konuyu dağıtmayalım.. Roma Yazları diyordum :)) Benim gözlemlediğim en hoş özelliklerinden biri bu İtalyanların hep sokaklarda olmaları. Sokak derken, harbi sokak.. Açık hava'da bistro masalarında piyasa yapmaktan bahsetmiyorum, hayır. Ellerine içkilerini alıp, meydanlarda, çeşmelerin köşesinde, heykellerin ayaklarında, köprülerin üzerinde grup halinde takılan özellikle gençlerden bahsediyorum. Her mahallenin bir "bar"ı var, ve iş çıkışı herkes bir kadeh aperitif ve bir tabak meze vari birşeyler atıştırmak için buluşmuş oluyor.  


Bir de tabii gene Tiber nehrinin kıyısına kurulan yazlık mekanlar. Ne yalan söyliim, ben yukarıdaki fotodaki havuz olayını bu sene daha yeni görüyorum. Geçen yaz daha fala Trastevere (öneriler için tıkla) bölgesinde takıldığımız için, Garibaldi ve Sisto köprülerinin oraya kurulan gece pazarlarını ve nehir kıyısında yemek ve içki satan yazlık mekanları biliyordum. Bu yaz yolumuzun üstü olduğu için kaç defadır Castel San Angelo'nun önündeki curcunayı görüyordum ama bir türlü durup gezememiştik. Geçen akşam perişan kıyafetlerimizle bir tur attık ve tıpkı gençliğimizde olduğu gibi, langırt ve ping pong masaları etrafında toplanmış bir kalabalık gördük :)) Gece pazarının standlarının arasında da gene açık havada birşeyler atıştırmak, birer içki keyfi yapmak için masalar kurulmuştu. Bir başka bölümde eski kitap satan standlar kurulmuştu, hatta müzikli ve şiirli bir kitap dinletisi de vardı (böyle mi deniyordu bilemedim birden..). E bir  de çocuklar için kurulmuş bir atlıkarınca vardı.. Sakin ve keyifli bir Roma yaz akşamı işte :))


Malesef kıyafetkelerimiz müsait olmadığı için aklımızın kaldığı nehir kıyısındaki nargileciye inemedik :( Bella Figuramızı bozmak istemedik (İtalya'ya gelip de bir Bella Figura edinmeden dönerseniz ayıp derim.. daha sonra anlatıcam ne olduğu, az sabredin )... Yok, yok... o halimizle aşağıda bir gören olur, karizma çizilirdi valla.. bütün Roma'ya rezil olurduk. Bir sene içinde hiç mi bişi öğrenemedi bunlar derlerdi :P

Kasıntı olmayan ve keyif yapmaya müsait her tür atraksiyona zaafim olduğu için bu tarz mekanlar çok hoşuma gidiyor. Belki hatırlarsanız Audrey Hepburn'ün Vacanze Romane (Roma Tatili) filminde de nehir üstüne kurulmuş bir platformda Roma gençliği akşam dans için buluşuyordu. Demek ki 50'lerden beri çok az şey değişmiş bu şehirde, bazı gelenekler hala sürdürülüyor. İyi de ediliyor :))


Buna ek olarak, kültürel aktivitelerden de bahsetmem gerekiyor. Her yaz, Antik Roma kalıntıları olan Karakala Hamamlarında (Terme di Caracalla) açık havada konser, opera ve bale gösterileri oluyor. Bu yaz Kuğu Gölü balesi var mesela, opera olarak da Tosca'yı sahneliyorlar. Terme di Caracalla sahnesi aslında Roma Bale&Operasının yazlık sahnesi! Ne hoş di mi? Öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki ölümsüz eserleri ve yeni koreaografileri kışın ayrı güzel, yazın ayrı güzel (ve antik!) sahnede seyredebiliyorsunuz! Bak aklıma hep gitmek istediğim ama bir türlü gidemediğim Aspendos Festivali geldi, oldu mu şimdi ? :(((

Neyse, sanata ilginiz olsun olmasın, bence gelir gelmez kaldığınız otelde bu konuda hemen bilgi edinin. İngilizce yayınlanan aylık şehir rehberlerinden de faydalanabilirsiniz mesela :  Un Ospite a Roma (tıkla) ve Where dergisi. 

Şehirde olan biten herşeyden özellikle birinci dergiden ve internet sitesinden öğrenebilirsiniz. Mesela dün Chemical Brothers konseri vardı, 19 Temmuz'da Ben Harper konseri olacak, nehrin diğer tarafında bir hafta boyunca bedava konserler olacak akşamları... Ya da Sting'in senfoni orkestrasıyla yaptığı dünya turunun Roma  konseri var 30 Temmuz'da ;))

Bir başka yaz atraksiyonu da bazı tarihi mekanlar geceleri açık oluyor yaz için, bunları da bu dergilerden öğrenebilirsiniz :)))

Roma Yazlarıyla ilgili bilgilere kendi sitesinden de ulaşabilirsiniz -site biraz karışık ama en azından ingilizce versiyonu da var :) Estate Romana (tıkla), ve bir diğer site de Estate Romana 2011 (evet, gene tıklamalı :P)

Efendim cümlemize keyifli Roma yaz akşamları  dilerim :))

Ciao ciao!!


Not: Bella figura'ya giriş dersimi unutmadım. Rafael hakkında yazı sözü verdiğimi de unutmadım :P Az sonraaaaaa, diyerek beklentiyi yüksek tutmaya devam ediiim bari :D



Sunday, July 10, 2011

Villa Borghese

Roma'nın güzel yanlarından biri de nedir biliyor musunuz? Her tarafında koca koca parkların olması. Bunlardan en meşhuru ve şehir merkezinde olduğu için en kolay ulaşıma sahip olanı ise, Villa Borghese.


Borghese parkının arkasında da (Roma'daki çoğu eserin altında olduğu gibi), gene bir Papa ve gene bir Kardinal saklı :)

Zaten onlar da olmasaydı sanırım ne Rönesans Rönesans olurdu, ne de Roma Roma olurdu. Artık biz de belki sadece Antik Roma'nın kalıntıları arasında dolaşıyor durur olurduk... Ama ne muhteşem çeşmelere ne de olağanüstü heykellere, meydanlara ve binalara baka baka gözümüzün pasını alabiliyor olurduk :((   Aaa pardon, bir de Mikelanjelo'nun, Rafael'in, Da Vinci'nin ne adını, ne de sanını duymuş olurduk. Ne renksiz bir hayat olurmuş!! 

Neyse, Villa Borghese 17.inci yüzyılın başında bir üzüm bağıymış ve Papa 5.ci Paul'ün yeğeni olan Kardinal Scipione tarafından değerlendirilmiş.  Daha önce demiş miydim bilemiyorum ama bu Papa'lar o koltuğa seçilir seçilmez tüm Kardinalleri kendi aile fertleriyle değiştiriyormuş; ki bu şekilde bir sonraki Papa'yı seçecek olan Kardinaller gene aileden oluyor ve bu şekilde o dönemin en güçlü kralı/papa'sının gene aynı aileden çıkmasını garanti edebiliyorlarmışşş -Kapişşş ?? ;))  (Malesef, Borghese'lerden bir tane Papa çıkabilmiş, ama aynı mantığı güden Medici ailesinden mesela 4 Papa çıkmış!)

Koooocaman bir parantez açarak, hemen okuyucum tarafından (a.k.a. kocam :P) sonradan hatırlatılan başka bir ek bilgiyi de hemen paylaşmam lazım: NEPOTİZM kelimesi Papa'ların bu YEĞEN kayırmacı tavırlarını ("yeğenime bir iş var mı?" ;)) + biz kendi aramızda buna torpil deriz hani) ifade etmek için İtalyanca yeğen anlamına gelen nipote kelimesinden türetilmiştir!! 


Evet, ne diyordum? Hmm, Kardinal Scipione'nin canı şehir dışında, haftasonları parti verebileceği güzel bir Villa yaptırmak istemiş. Hem, yavaş yavaş biriktirmeye başladığı sanat eserlerini de eşe dosta gösterebileceği ayrı bir mekana da ihtiyaç duymaya başlamışmış :)) 



Gene küçük bir hatırlatma, bahsi geçen Kardinal, Bernini'ye kol kanat geren, genç heykeltraşın sanatını destekleyen, Vatikan için sayısız eser yapmasına vesile olan Kardinalin ta kendisi ;-) 


Efendim? Bernini kim miydi?? Hiiiii!!! Duymamış olayım bunu!! Yok, aslında ben de Roma'ya gelmeden Bernini ismini duymamıştım (bilmemek değil, öğrenmemek ayıp, di mi?!  duysaydım da herhalde Verdi'nin Italyan besteci dostu sanardım...). Şöyle söyleyim ben: Maestro Bernini (isminin üstüne tıklayabiliriz), Navona Meydanındaki Quattro Fiumi (bir tık daha) çeşmesini yapaaaan; efendime söyleyim, St.Peter's Bazilikasının sunağının üzerine duran mehşhur bronz çadırı yapaaaaan (ve yapımı için Pantheon'un bronzlarının söküp eritildiği); gene Vatikan meydanını bugünkü haline kavuşturan mimarın/heykeltraşın kendisidir.  Aaa, yok, en basit hatırlatma belki de Melekler&Şeytanlar filminde hep peşinden koşulan heykellerin sahibi demekle olacak :))) 

Gene kendimi kaptırdım ve konudan konuya atlamaya başladım. Farkındayım! Ama Roma'da bir şeyden bahsederken o kadar çok farklı kişiye, esere, mekana dokunuyorsun ki, onlardan da insan azıcık bahsetmek istiyor.. Napiimmm???




Okey, Borghese parkı 80 hectarlık bir alanı kapsıyor ve genci, yaşlısı, turisti, Romalısı, yani herkesin şehir gürültüsünden, egzos dumanından kaçmak ve huzur bulmak için geldiği kocaman bir cennet aslında. Sabahın ilk ışıklarında sportif Romalılar üzerlerine son moda spor kıyafetlerini çekip, kulaklarına da aypodlarını takıp fiyakalı fiyakalı koşmaya başlar. Yaz aylarında genci de yaşlısı da serer piknik örtüsünü ve güneşlenmeye başlar (speedo mayolusunu bile gördüm!). Hava ne kadar sıcak olursa olsun, asırlık ağaçların sağladığı doğal klima ister uyumak için olsun, ister dolaşmak, kitap okumak, bisiklete binmek, kayığa binmek gibi ve daha bir sürü bilumum aktivite için olsun (soluk aaal), gerçekten de Roma'nın en paha biçilmez vahası haline dönüşüyor (soluk veeeer). 




Meşhur Galeri Borghese Müzesi zaten yukarıda bahsettiğim Kardinal Scipione'nin kendisi için yaptırdığı villacığın ta kendisi oluyor. Henüz içini gezme fırsatını bulamadım (Evet, ayıp ettim biliyorum) Artık Kasım'a kadar gittim gittim, yoksa ömür boyu yaşayacağım başka bir pişmanlık daha olacak (ilki  3 sene Fransa'da yaşayıp her Paris'e gittiğimde "Louvre'a da başka bir zaman giderim, daha nasıl olsa burdayım" diye diye, HALA gezemediğim Louvre müzesidir!). Neyse, olur böyle şeyler işte.. yapcak bişi yok. Başka bir hayatta, başka bir zamanda gidilir artık, napalım :P

Evet, Borghese'nin içinde Galeri Borghese Müzesi, Hayvanat Bahçesi, Villa Giulia Etrüsk Müzesi, Medici Villası ve buna ek olarak bilumum cafe, restoran, bisiklet, segway kiralama yeri vs vs. var... 


Keyfine düşkün ama lojistik açıdan herzaman sınıfta kalan biri olduğum için, benim tavsiyem biraz farklı olacak:  kitabınızı, derginizi, eşinizi, dostunuzu alıp parkın içindeki Casina del Lago'yu mesken tutmanızı tavsiye edeceğim ben. Ama.... bunu sadece "dolce far niente" (ek bilgi için tıklayabiliriz) yapacaklara tavsiye ederim.  (üşenip de tıklamayanlar için "tatlı tembellik" anlamına geliyor ;))

Sportif arkadaşlar bence sonuna kadar diğer atraksiyonların keyfini çıkarsın :)) 

Bu tavsiyemin ebebini merak edenler için şöyle söyliim: bana ister doğa düşmanı diyin, ister kapitalist dünyanın yetiştirdiği en güzel tüketici örneği deyin; bir tek şey bilirim ve onu derim: Borghese'nin çimleri hayattaaaaaaaaaa Belçika'nın çimlerinin yerini tutamaz (bir gün Belçika hakkında bu kadar olumlu birşey söyleyeceğimi söyleseler hayatta inanmazdım :P) Ve Belçika'nın yemyeşil (ve ıslak) çimlerini tadan bir kişi için Borghese çimi ÇİM değildir :P Hmmmpff! 

O yüzden, ya süper minderler getirip onun üzerine yayılın ya da paşa paşa tavsiyemi dinleyip, Casina del Lago'nun uyuşuk garsonlarına rağmen, alın kitabınızı keyifli ve "rahat" bir öğleden sonra geçirin ;)))) 




Artık ben orayı mesken tuttum, evime de yakın.. beklerim :D


Foto kaynak: Farklı zamanlarda, farklı makinelerle çekilen VE wiki'den alınan fotolar.


Friday, July 8, 2011

En keyiflisinden: Pazar alışverişi :)


Aşırı sosyalleşmiş bir günün sonunda bir de yorulmadan bloga yazı yazmak..  Bazı günler kendimi bile şaşırtıyorum !! Sosyalleşmenin fazlası adamı çarpar derlerdi inanmazdım.. Yani, bişi çarptı-azcık başım da dönüyor ama güneş mi çarptı, yoksa sosyalleşmek mi bilemedim-neyse ben şu yakaladığım şevki kaçırmadan ve dikkatimi dağıtmadan hemen yazımı yazıp kaçayım :))


Bugün gene burada hava çooook sıcaktı, hatta kendimi iki kere duşa atacak kadar sıcaktı- belki size sıcak ve nem hakkında bir fikir vermiş olurum diye bu gereksiz detayı verme ihtiyacı da duydum birden (hayır, israr etmeyin size panpişlerim diye hitap edip duş öncesi fotomu da koymiciiim! :-P).






Neyse, bu sıcaktan ötürü ben gene bu sabah pazara gitmek konusunda pek bir isteksizdim..  Bir de dün kaç zamandır duty free'lerde arayıp da bulamdığım rujlarımı sonunda buldum aldım, bir de gene dün kitapçıya girdim ve kendimi kaybettim.. ve daha geçen gün süüüüper bir kırmızı çanta aldırdımkendime (pek bir güzel valla!) ;-) Hı, bir de şunu aldım, bir de bunu aldım; hatta unutmadan söliim de anlayın ruh halimi: ıvırı da aldım, zıvırı da aldım!!  İşte bu yüzden, yani aile bütçemizi çarçur etmekte üstüme olmadığı için kendimden pek memnun değilim şu günlerde :-(Ama, sevdüceğümün teşviki üzerine dayanamadım ve saat 10.30'u geçiyor olsa bile attım kendimi sokağa ve tuttum pazarın yolunu !! 





Hem İlker'in gömleğe ihtiyacı olduğu için gidip bir kaç tane- ayıptır söylemesi- designer gömlek alayım kendisine dedim :-P. Ya yok, valla çakma makma değil ! Hem nerede görülmüş bizim çakma giydiğimiz, hmmpf ?! :D - Hı, gören varsa başka... Ama yani, bir şanımız var şurada korumaya çalıştığımız, aaaa :-P


Neyse, gene erkek designer gömlekleri ve baaayan designer bikinileri talan edilmişti bile gittiğimde. Designer'dan kastettiğim Dolce&Gabana, Dior, Armani, Cavalli vs. - öyle orta karar değil yani ;- P


Fiyatlar derseniz, bikiniler 60-100 euro arası, gömlekler de 20'den başlıyor 80 Euro'ya kadar çıkıyordu. Ama kalmamıştı hiiiiiiiç bişicikler :((




 

Gömlek konusunda başarısız bir sabah olduğunu anladıktan sonra kendi kendime bir tur atıp çıkarım dedim, ama ne olduğunu bile anlayamadan, birden pazarın derinliklerine doğru ilerlemeye başladım!! Farkına bile varamadan ilker'e ve kendime birer şapka alırken buldum kendimi.  Ve artık olan olmuştu, içimdeki alışveriş canavarı bir kere uyandırılmıştı. Bundan sonra onu zaptetmem çok zordu....



Derken gereksiz plaj terliği, yemek takımıyla uyumlu renklerde gerekli peçeteler, gereksiz (kararsızım bu konuda aslında) plaj elbisesi falan fişmekan diyerek başdöndürücü bir şekilde tur üstüne tur atarkeeeeenE... nihayet tünelin sonundaki ışığı gördüm ve aTTıverdim kendimi bu kısır döngünün dışına !!!  :)) (bu acılı mücadelemde bana tezgahlarını toplamaya başlayarak yardımcı olan esnaf erbabına içten bir teşekkür etmek istiyorum :-))


Şimdiiii, sonsuza kadar sanal ortamda kayıtlı kalmasının son derece önemli olduğunu düşündüğüm bu sabahki maceramı size anlattıktan sonra hayati önem taşıyan (ama hassas bünyelere zararlı) ve çok zor edindiğim kıymetli pazar bilgilerini sizlere paylaşmayı bir borç bilirim :-D

Efendim, bu pazara biz aramızda "Ponte Milvio" pazarı diyoruz. Neden mi? Çünkü vereceğim bütün hayati bilgileri bile unutsanız, aklınızda kalacak en basit anahtar kelime ponte milvio olacaktır. İnsan başka köprüleri unutabilir ama Roma'nın Aşıklar köprüsünü unutmaz herhalde diyorum.. ama unutabilir de aslında. E artık, o kadarından da ben sorumlu olmayın lütfen :)



Şimdi orijinal adı Viale Tiziano Pazarıymış galiba.  Ulaşımı da çok kolay: Roma'ya geldiğinizde zaten heryerden edineceğiniz turistik haritadan önce Piazza del Popolo'yu bir hedefleyin. Piazza del Popolo'ya farklı toplu taşım araçlarıyla ulaşabilirsiniz. Mesela A Metro hattını kullanarak Flaminio durağında inin, indikten sonra Piazza Flaminia tabelasını izleyerek kendinizi bir an önce yer yüzüne atınız.  Çıkar çıkmaz zaten 2 Nolu tramvay durağının son durağını göreceksiniz. 2 Nolu Tramvaya binip, Viale Tiziano/Villagio Olimpico'da ineceksiniz. Zaten durağa varmadan pazarı da göreceğiniz için, kaçırma gibi bir şansınız olamaz :))

Hayati önem taşıyan ikinci bilgi ise: giderken yanınıza SU alın. Daha önceki gittiğim seferlerde bir Allahın kulu su veya içecek birşey satmıyordu. Dilimiz damağımız kurumuş, başımıza güneş geçmiş bir şekilde döndük her seferinde. Bu sefer akıl edip (e biraz zaman aldı tabii) çantama suyumu attım :)) AMA! Sanırım artık yaz olduğu için, iki tane seyyar GRANİTA satıcısı gördüm. Birincisinin yapay tatlandırıcılarını görünce alasım bile gelmedi.



İyi ki de almamışım, çünkü tam çıkarken (tramvay durağına doğru giderken yani) muhteşem ev yapımı satan granitacıdan, limonlu granitamı aldım ve serinleye serinleye, az önceki alışveriş canavarından eser kalmamış bir şekilde, nirvanaya erişerek evimin yolunu tuttum :))



MUTLU SON :)

Not: fotoğrafların yerleriyle oynarken birden bütün yazı karman çorman oldu, bunun sebebini ve çözümünü bilen biri var mıdır?

ÇOK ÖNEMLİ EK BİLGİ :-P
Fiyatlar konusunda biraz daha fikir edinmek isteyenlere susuz kalma, hararet yapma pahasına elde etmiş olduğum aşağıdaki bilgileri de hemen aktarayım : yukarıdaki plastik plaj terliği 10, şapkalar 5'er, büyük boy banyo paspası gene 5, Cavalli elbise mesela 80 (görüldü, denendi ama büyük geldiği için tadilata cesaret edilemedi), Ferre deri ayakkabı  (hayır yukarıdaki pembe ayakkabılar değil!) 65, keten elbise 10, keten pantalon 10, bikini 10-20, Tom espadriller 15, Tods mokasenler 70 Euro mesela...