Wednesday, June 11, 2008

Hersey Sende Gizli

Gecen gun e-mailleriminde bir resim ararken, cok eskiden yonlendirilmis (forwardlanmis) bu guzel yaziyi buldum..

O zaman okudugumda da, bugun yeniden okurken de gercekten inandigim seylerin cok guzel bir ifadesi oldugunu dusundum (e tamam biraz fazla sevgi bocegi modunda ama olsun.. kimseye zarari yok) :)


Hersey Sende Gizli

Yerin seni çektigi kadar agirsin
Kanatlarin cirpindigi kadar hafif...
Kalbinin attigi kadar canlisin
Gözlerinin uzagi gordugu kadar genc...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kasin gözün
Karsindakinin gördügüdür rengin..
Yasadiklarini kar sayma:
Yasadigin kadar yakinsin sonuna; ne kadar yasarsan yasa,
Sevdigin kadardir ömrün..
Gülebildigin kadar mutlusun
Uzülme bil ki agladigin kadar güleceksin.
Sakin bitti sanma her seyi, sevdigin kadar sevileceksin.
Günesin dogusundadir doganin sana verdigi deger
Ve karsindakine deger verdigin kadar insansin.
Bir gün yalan söyleyeceksen eger
Birak karsindaki sana guvendigi kadar inansin.
Ay isigindadir sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldigin kadar ona yakinsin
Unutma yagmurun yagdigi kadar islaksin
Günesin seni isittigi kadar sicak.
Kendini yalniz hissetigin kadar yalnizsin
Ve güçlü hissettigin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettigin kadar güzelsin...
Iste budur hayat!
Iste budur yasamak!
Bunu hatirladigin kadar yasarsin
Bunu unuttunda galdigin her nefes kadar üþürsün
Ve karsindakini unuttugun kadar çabuk unutulursun
Ciçek sulandigi kadar güzeldir
Kuþlar ötebildigi kadar sevimli
Bebek agladigi kadar bebektir
Ve herseyi ögrendigin kadar bilirsin bunu da ögren,

SEVDIGIN
KADAR
SEVILIRSIN


Tuesday, June 10, 2008

Dilenci Vapuru

Lise donemimde okuldan cikip eve gelmem hayli uzardi ve herzaman anneme soyledigim saaten en az bir 30 dakika gec kalirdim eve...

Okulum Kizilay'in gobeginde, meshur Sakarya'daydi. Butun bos saatlerimizi pastaneler, hatta ne yalan soyliim bazen de birahanelerde geciridik.. kizarmis patates ve bira :). Odevleri yetistirdigimiz, fiskos yaptigimiz sakli bahcemiz, hemen bizim okulun yanindaydi, ust katinda sobasiyla isinarak gozleme ve cay yapan yer artik Mado levhasini tasir olmus mesela...

Biz o donemden itibaren Umitkoy'de oturmaya baslamistik. 80'lerde almis oldugumuz bahceli bir evimiz vardi.. Tabii 80'lerin kooparatif evlerini gozunuzun onune bir getirirseniz, ilk anda akla gelecek bir saray yavrusu degildi hani...

Ama annem ve babamin bahce, cicek bocek ve doga duskunlugu o bir donume yakin bahcemizi, bizim icin dunyada hicbirseye degismeyecegimiz bir yer haline getirmisti.

Arka tarafta bizimkilerin itinayla yurtdisindan getirdikleri binbir cesit salatalar ekiliydi.. Babamin Finlandiya'dan kucaginda getirdigi mavi camimiz ve annemin "koleksiyon" diye adlandirdigi binbir cesit cicekleri, leylaklar ve gullerle hayat dolu civil civil bir bahcemiz vardi...


O bahcede az mi su savaslari yapilmadi, o bahcede az mi danaburnu toplanmadi, az mi yemekler, kahvaltilar yenmedi... Gecelegin battaniye serip Umitkoy'un karanliginda buyuk ayi-kucuk ayi aradik goklerde.

Iste bu donemde hernekadar evimizde vakit gecirmeyi sevsem de, bir disari ciktim mi evin yolunu unutur, DILENCI VAPURU gibi her yere ugrar ve eve gec kalirdim herzaman...

Annemin dilenci vapuru gibisin sozlerini,
anlamini bilmeden o kadar cok duydum ki. Gecen hafta evden cok disarida vakit gecirdigim icin icimden "gene dilenci vapurlugun tuttu" derken yakaladim kendimi :)



Dilenci vapuru neymis?

Dilenci vapuru Istanbul bogazinda butun iskelelere ugrayan bir vapura halk arasinda takilan isimmis.


Umitkoy'de oturmanin benim icin kotu yani ve dilenci vapuru lakabinin bana uygun gorulmesinin sebebi butun arkadaslarimin sehirde oturuyor olmasiydi. Herkes eve giris saatine 10 dakika kalaya kadar sohbete devam ederdi ve zamaninda evine yetisirdi...

Ben ise -e ergenlik iste- o guzel muhabbetleri birakip 1 saat onceden yola koyulmaktan nefret ederdim. 1 saat yol aslinda en iyi ihtimaldi cunku saat 17.30'u gectiginiz an bizim durakta kuyruklar baslardi. Done done uc otobusu dolduracak kadar kuyruk olusurdu... orada beklemek (hele kisin), otobuste yer bulsan dahi buyugune vermek zorunda olmak, o tika basa sardunya kutusu gibi dolu otobuste tutunacak yer aramak hele bir de yuklu bir okul cantaniz varsa.. o 35 dakikalik kizilay-umitkoy yolculugu benim icin kabustu resmen!!

Bununla da yetinmeyip bir de surekli dayimlarda kalir olmustum :) Ders cikislarinda, hatta bazen okulu kirip hafta ici kuzenlerle bulusurduk gizli gizli.. Bir keresinde Denizati Pastenesin'de (Cankaya), buyuk kuzen (SS subayi diyorduk biz ona) kulaklarimizdan cekerek eve goturmustu bizi hic unutmam.. cok utanmistik ama hala guleriz :)

Iste benim bu iki kuzenim ile yedigimiz ictigimiz ayri gitmezdi, herseyimizi paylasirdik (buna butun gardirobumuzda dahildi :)).

Dilenci vapurlugumun tam anlami olmasa da, ana fikre cok uygun bir ornek:

Mesela sali beden egitimi icin Tunus caddesindeki Alman Okuluna giderdik aksama dogru, cikista ben de kuzenlerimle bulusurdum Tunali'da. Sohbet mohbet derken aksam olurdu ve ben dayimlarda kalmaya karar verirdim. Hic karsi gelmediler dayimlarda kalmama bizimkiler ama ben bir degil, iki degil ki... Bazen sali gunu gider cuma aksami (veya cumartesi) kuzenlerle Umitkoy'e donerdim (hani annem yegenlerini gorunce mutlu olur da, bana kizmayi unutur diye).. E ama Annem artik kizmaya baslardi tabii 2 gunden fazla kaldigimda.. Aslinda aciklamam da cok mantikliydi.. Hem gec saate eve donmuyordum karanlikte :P. Hem de Umitkoy'den okula gitmek 1 saatimi alirken, dayimlardan sadece 20 dakika suruyordu :D


Asil dilenci vapurlugunu bir gunde 10 kapi yaparak basariyordum :)

Mesela, hafta sonu zaten cuma'dan kuzenlerimde kalmis olmanin disinda, cumartesi gunduzleri Betty Club'da gunduz partileri olurdu.. Ona bir giderdik. Oradan cikinca ya Tadim Pizza'ya, yada Kitir'da kumpir yemege giderdik. Aaa, lise tayfamin aksam baska bir programi olurdu kesin, bir de oraya ugrardim (eksik kalir miyim hic?). Bu sekilde bir gune 5 program siksitirmis bir halde ya eve donmeye cok usenir ve gene kuzenlerle dayimlara gider kalirdim, ya da kesin eve gec kalip annemden papara yerdim...

Annem cok gezdigimden degil de merak ettiginden kizardi bana daha cok.

Simdi yas ilerledikce hak vermeden edemiyorum... Ama o yaslarda, deli ergenlik yaslarinda anne ve baba bizi anlamayan garip kisiler oluveriyor. Bizler kendimiz icin en iyisini bilir ve oyle davranirdik. Onlar bize hayati zorlastirmaktan hoslanan sadece kan bagimiz olan insanlardi adeta :(

Dedigim gibi zaman gectikce, o Umitkoy'un ilk donemlerinin aslinda cok da tekin olmadigini anliyorum artik. Umitkoy'de tek tuk site vardi, gerisi hep insaat halindeydi ve zifir karanlik olabiliyordu otobus duragindan eve giden yol.. Tabii ki benim 40 dakika eve gec gelmemden cok, benim o karanlikta eve geliyor olmamdan oturu heycan ve tedirginlikten kizardi annem bana.. Hos, hava kararmadan dondugumde ise gunumu anlatirken, gene dilenci vapuru gibi on kapi yapip gelmissin derdi.. Bazen de meshur baska bir lafini soylerdi cok fazla dolastigimi dusundugu zaman:

Cok gezen pabuc **k getirir :)


Ama genetik olarak benim cocuklarima da gezginlik gecerse, annem gibi olmayacagim dedigim herseyi olurum gibime geliyor. Gec kaldiginda endise etmek, aklina binbir felaket senaryosu getirmek, kimlerle nereye gittigini herzaman bilmek (hos bu benim icin de cok onemliydi, annemelere her zaman soylemisimdir nerede ve kimlerle oldugumu) ama olsun, bizim donemde cep telefonu yoktu.. haber almak, vermek aninda olmuyordu.. herhalde simdi cebinin kapali olmasi veya cevap vermemesi gibi birseydir bu :)


Butun annelere babalara Allah kolaylik versin valla... zor is zor :)



Not: evimizi yeni aldigimiz zaman umitkoy'e gittigimiz gunlerden birinde bahcede poz vermisim :) galiba 8-9 yasindayim?
Not2: Mavi camimizi bu yaz kuruyup olmus bulduk, govdesinde de kocaman bir civi :(

Fotolar: http://timeless.com.au/HittiteSunSymbol.html
http://www.istanbul.com/Content.aspx?CatId=5689&Type=detail


Saturday, May 31, 2008

Bizim Mahallede Senlik Var



Yarin bizim mahallede 2'si1 arada misali iki senlik varmis

Birincisi, Avenue de Tervuren'in 111. Yildonumuymus :)

Bu vesileyle saat 10:00'dan 19:00'a kadar cadde Jules de Trooz sokaginda Porte de Tevuren'e kadar trafige kapali olacakmis. (toplu tasim araclari haric)

Cadde uzerinde cesitli etkinlikler yapilacakmis, cocuklar icin gosteriler/oyunlar, yemek standlari, el isi urunlerin satisi, panayir da kurulacak deniyor :) . Faytonla tur atilabilecemis..

Bir de Avenue de Celtes'de bit pazari kurulacakmis, Rue des Tongres'da (merode'daki alisveris caddesi) antika pazari olacakmis veeee saat 16:00'de geleneksel 10.000 yumurtali omlet pisirilecekmisss... Daha da ilginci Leopold II gobeginde Polis'in K9 gosterisi.
Montgomery gobeginde konser alani kurulacakmis ve bilumum gruplarin gun boyu konserleri olacakmis..

Daha bitmedi :)


Ikincisi, Cinquantenaire Parkinda Cevre Senligi varmis :)

Saat 11:00'den itibaren cestli gosteriler, aktiviteler, oyunlar ve sunumlar olacakmis.

Hersey 100% ekolojik :) yemekler, bilgilendirmeler, Gelecegin mahallesi projesi altinda yeniden donusturulmus maddelerle yapilmis gecek boyutta bir ev olacakmis

saat 19:00'dan itibaren Neneh Cherry konseri



Detayli bilgi icin:

http://www.ibgebim.be/Templates/Default.aspx?id=13014&langtype=2060

http://www.etterbeek.irisnet.be/site/fr/actualite/info_jour_liste_htm#tervueren

Foto kaynak: http://www.trabel.com/brussel/brussel-cinquantenairepark.htm

Thursday, May 29, 2008

Amadou & Mariam

Bu sabah kalktigimda mirildanirken buldum kendimi :) Bende Youtube'dan guzel sarkilarindan birkacini burada paylasmak istedim...

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=amadou+et+mariam









Wednesday, May 28, 2008

Tartufi dolci del Piemonte

Cenevre'de butun dukkanlari kapatip, yorgunluk kahvesi icmek icin Globus magzasinin yemek bolumune attik kendimizi...

Guzel kahvemizin, yaninda bir bardak su ve bu muhtesem cikolata.. Ben boyle bir cikolata yemedim!!

Aslinda tabii nankorluk etmemem lazim, Belcika'da herhangi bir kahvenin yaninda her zaman guzel bir cikolata veya biskuvi de sunuluyor, ama yok, kiyasliyamam kesinlikle.. yok boyle bir lezzet !

Donmeden once hemen kosup bir paket aldim.. ben bitecek diye kiyamiyorum bile yemeye dusunun?! Soyle kahvemle birlikte yavaaaas yavaaaas, tadini cikara cikara yiyorum... Yavas yavaaas :) Tabii bazilari gelip gectikte birer tane birer tane derken... bitti bile!!! :(

Yeme icme demisken :

Gene yorgun argin, kendimizi Globus'un Food Court'una atik gene. Birer kadeh sarap ve enfes mezelerden alip aksam ustu keyfi yapacaken tam, unutmadan hemen sipsak cekiverdim bu keyifli ani !

Bizim keyfimize siz de ortak olun diye :)

***

Cenevre ve genel olarak Isvicre denince ama, asil insanin aklina tabii ki kart postallik manzaralari geliyor hemen...

Her gun en az 2-3 tane sahin/atmaca (tam da anlamadim :P) gordum goklerde..

Ben ki Belkica'nin dogasini ve yesiline hayranimdir, Cenevre ve etrafi beni biraz daha etkiledi bu konuda.. (daha once de Interlaken'e boyle bayilmistim)
KART POSTAL DIYARI !!!


Euro 2008'den oturu tabii her yerde futbolla ilgili detaylar:

Insan kendi bayragini gorunce hemen bir seviniveriyor ? Yoksa biz turklere has bir sey mi bu? :)

Kendimce bir de oturdum dusundum, eger bir gun Cenevre'de yasama ihtimali cikarsa, ister miyim istemez miyim diye?


Tartufi dolci del Piemonte ?
EVET :)

Mayis Sikintisi

Yazacaklarimin Nuri Bilge Ceylan'in filmiyle alakasi yok ama baslik olarak cok guzel oldu... (kendisini de tebrik ederim ayrica)

Yazacaklarim, her gidis- gelisimde kendi evimi ne kadar ozlemis olsam da ufaktan bir uyum sikintisi yasiyor olmam.

Islerin birikmis olmasi, herseyin ustume ustume geldigini hissetmem..

Sabahtan aksama kadar yapacak o kadar isim olmasina ragmen, kacacak yer aramam...

Iste bu da benim mayis sikintim oldu... Geçmiş olsun.

Friday, May 23, 2008

Cenevre yolcusu kalmasın...

Sali'dan beri uzun zamandır gelmemiş olduğum Cenevre'de Çıtır Kuzenimle buluştuk. Hoş bizim ailenin hepsi çıtır (dimi tubiş?)...

Cenevre bu gelişimde daha bir farklı geldi gözüme...

Belki kuzenle dolaşmak, belki elime doğan Buğriş'in artık universite çağına gelmiş olması ve bizi çok güzel yerlere götürmesiyle, daha farklı bir Cenevre gördüm/yaşadım bu gelişimde. Çok da keyifli oldu o kadar yorulmamıza rağmen. (Cenevre'deki ingilizce üniversite okumak isteyenlere bol bilgi topladım :P)


Artık Brüksel'e dönüşümde daha detaylı anlatırım...



İmza: İsviçre saati gibi çalışan Asli :P




Not: foto http://www.ville-ge.ch/en/decouvrir/en-bref/index.htm

Thursday, May 15, 2008

Tek Disi Kalmis Canavar

Bugun Ilker'i ise birakirken, Belcika'ya geldigimden beri beni cok etkileyen davranisi/ dusunceyi veya insaligi bir kere daha yasadim ve farkli toplumsal duyarliliklari/davranislari sorgulamaya calisirken birden bire gozumden yaslar akiverdi.

Bizler Turkuz. Bireysellikten cok toplumcu bir milletiz. Kendimizi paylasimci, yardimci, duyarli ve batili milletlerle kiyaslarkan cok insancil oldugumuzu hep vurguluyoruz.

"Komsuda piser bize de duser" cok sevdigim laflardan biridir. Fazla soze gerek yok, bizler varimizi da yogumuzu da paylasmayi seven insanlariz. Sokakta rahatsiz edilseniz, birileri hemen kosar gelir yardiminiza. Yasli bir teyzenin elinde bir sepet goren mahalleli cocuk, buyuklere saygi kavramini o kadar iyi bilir ki, dusunmeden kosar yardim eder hemen.

Butun bu guzel ozelliklerimizi batili toplumlari bencil, bireysel ve korkak diye tanimlarken, gogsumuz kabara kabara, ballandira ballandira anlatiriz.

Avrupa'da kim kime dumduma yasanir. Komsunuz birak arada bir evde pisen size de duseri, size hosgeldine bile ugramaz. Yaslilar kendi islerini kendileri gorur, alisveris torbalarini kendileri tasir. Yardim teklifi ederseniz de once bir korkarlar. Baskasi icin harcanak bir kurusun bile hesabi yapilir. Sokakta birilerini rahatsiz eden mi var, gormezden gelip kaldirim degistirirler. Yanlis yere park ettiniz diye, komsunuz sizi polise bile ispiyonlar.

Butun bunlar, hepimizin bilelim bilmeyelim, basma kalip avrupalilar hakkindaki onyargilarimiz.

Bizler cok cana yakin, yardim sever ve paylasimci. Onlar o kadar bireysel, bencil ve cimri .

Yikilacagina inanmadigim ve dogrulugunu cokca ispatlayan bazi onyargilarim, artik beni inanilmaz dusundurtmeye basladi.

Biz mi paylasimciyiz, yardimseveriz, ve delikanliyiz?

Yoksa bir ambulansin gecmesi icin buldugu her bosluga sikismaya calisarak yol acan Belcikali soforler mi?


Biz de ne olurdu ?

Hic kimse o trafikte daha fazla zaman/yer kaybetmek istemedigi icin, bir gun benim de basima gelir dusuncesi hic ama hic olmadigi icin, gidim oynatmazdi arabasini ambulasin gecmesi icin!
Hatta utanmadan uyanik oldugunu dusunup bir de ambulansin dibinden maksimum mesafe gitmeye calisirdi!

(Benim aglatan ulkemin hizla bencillestigini bilmekti !)

Sunday, May 11, 2008

Belcika'da Belcikali gibi davran :)

10 gundur keyfimize diyecek yok.

Masmavi bir gokyuzu, paril paril parlayan kocaman bir gunes ve 24-28 derecelik bir hava :)

Kendimi Bruksel'den cok bir sahil sehrinde hisseder oldum...

Peki, Belcikda'da yeterince kaldiginizi ne zaman anlarsiniz?

Efendim, ilk once gunesli bir gun ve en az bir 17 derece gerekiyor:

Sonra:

1/ Herkes gibi plaj havasinda giyinmeye basliyorsaniz...

2/ Gardirobunuzda butun plaj/yazlik kiyafetlerinizin yaninda, hala kisliklariniz duruyorsa...

3/ Balkonda, arabada, parkta ve cafelerde hemencecik kendinizi gunese verip sadece kemiklerinizi isitmakla kalmayip guneslenmeye de calisiyorsaniz...

Tamamdir!! Artik burali olmusunuz demektir :)

Hani ingilizce bir soz vardir ya "When in Rome, do as the Romans do" (roma'da romali gibi davran hani ).

Bundan daha anlamli bir soz olamaz herhalde. Bu dusunceyi benimseyip ben de artik Belcika'da Belcika'li davranicam :)

Hallbuki eskiden cok gulerdim, iki gunes yuzu gorup hemen soyunanlara.

Turkiye'de alisik oldugumuz icin, bizim icin cok da ozel olmuyordu günesli sicak gunler (simarmisiz sanki) . Hicbirimiz 25 derece oldugu zaman, sehirlerde sahil kiyisinda gibi giyinmeyiz sonucta.

Bruksel'e tasinali her gunes yuzu gordugumde, inceden inceye hep guldugum kuzey avrupali tiplemesinin bir parcasi oluverdim...

Artik ben de ne zaman gunes gorsem, hemen yazlik moduna giriyorum.

Terliklerimi cikarip, hangisini giysem diye bir heycanlaniyorum.

Biliyorum ya bir daha giyememe ihtmalimi, belki o yuzden bu kadar degerli oluyor terlik giyilebilen gunlerimiz :P

Hatta uyum surecini iyice abartip bir guzel gunes kremimizi surup, elimize kitaplarimizi/dergilerileri/sudokulari alip karsi parka attik kendimizi sonunda.

Benim icin ama bir tek pazar ekleriyle Turk gazetelerimiz eksikti :(

Belki bir de buz gibi kavun/karpuz, salatalik ve yesil erik hatta buzlu badem... plajda yapilan alaturka hamburger + kola/buzlu cay...


Wednesday, May 7, 2008

Neredeyse Frappuccino Buzlu Latte Kahve

Ben her ne kadar hemen tiril tiril yazliklarimi cekip super havanin - 24.5 derece- fazlasiyla tadini cikariyorsam da, bunyem kis uykusundan cikamadigi icin sanki alisamadi.

Eve her gelisimde dilim damagim kurumus oluyor... Bir de soyle ayaklarimi uzatip bir yorgunluk kahvesi icesim geliyor.. Ama o sicak kahvenin dusuncesi -ki normalde bayilirim- oyle bir ters tepti ki... Dedim benim neyim eksik??

Starbucks bana gelmiyorsa ben Aslibucks olurum :P


(wiki'nin yalancisiyim: yakinda acilacak ulkelerin arasinda Belcika' da vardi)

Buyrun iste size Frappuccino olmaya calisan buzlu latte kahvem (sutlu dicem ama latte daha havali :P)

- Blender'a buzu koyup azcik bir kirin (aman blenderinizi kirmayin bu arada)

- Ustune istediginiz kahveden (ben nescafe kullandim), sut ve seker ekleyin.

- Blender'da en yuksek ayarda Bzzzzzz!! 1 dakikada bile surmuyor bile hazir olmasi !!!!

Ben bir buyuk bardak icin bir tatli kasigi nescafe, 2.5 tatli kasigi seker, 6-7 kup buz, bardagin 3/4'u kadar da sut koyuyorum.

Hani hazir karisimlardan satiliyor ya, bence hic paranizi vermeyin bosuna.. iste size mis gibi
Neredeyse Frappuccino Buzlu Latte Kahve :))

Bununla sinirli kalmayip istediginiz variyasyonlari deneyin.. en kotu dokersiniz :P

Yaz niyetine bunaldigimiz su guzel gunesli gunlerde limonata, buzlu cay ve buzlu kahve gibisi yok valla :))

Tuesday, May 6, 2008

Bruksel Lahanasi 2 yasinda

Isteyerek olmadi galiba ama blogum da benim gibi boga burcu :P



"Kah gulduk, Kah agladik"

Dur bakalim, ilk iki sene boyle gecti..

Bruksel'den tasindiktan sonra ne olacak benim blog?

Donmeden bol bol yaziim, sonra da kapatiyim Bruksel Lahanasi'ni diyorum bazen. Ama yuregim el vermiyor simdilik. Hem ben devamliligi seven bir insanim, oyle hemen sen yoluna ben yoluna yapamam.. ozlerim ben lahanami..

Ama su bir gercek ki, ben bu blog isine girismis olmasaydim.. Bruksel'de tanistigim ve gercekten de hayatimin bir parcasi olan sevgili arkadaslarim olmazdi.. Gene yanliz kovboy takilirdim ben oyle, miskin miskin... Cankaya'da kahvalti nedir bilmezdim, Altin gunu tadinda sohbetlerimiz olmazdi, Haydi X'yere gidiyoruz diyerek apar topar evden disari atmazdim kendimi, Girls' night IN nedir bilemezdim :)

Iyi ki varsin Bruksel Lahanam :)

Saturday, May 3, 2008

Hidirellez

Bir panik!

Gene kacirdik bu sene Hidirellezi diyordum ki... 5'i 6'sina baglayan aksam oldugunu hatirlayiverdim hele sukur :)

Bu seneki dileklerimi dusune dururken, bir yandan da Hidirellez hakkinda bir yazi yazmak istedigimi anladim.

Bizim evde Hidirellez gecesi, minik bir kagida gerceklesmesini istediginiz seylerin resimleri cizilir ve bereket icin de biraz bozuk para eklenirdi (tamam utanarak itiraf ediyorum, ben bazen minik notlarda koyardim yanina -hani mesaj dogru alinsin diye). Bu minik dilek kagitlarini da eger bahcemizde bir gul varsa, yatmadan onun altina koyardik. Yoksa eger, evdeki bir bitkinin altina koyup gun dogunca kalkip alirdik. (e ben bazen daha gec saatlerde de alirdim).

Benim bildigim bu dileklerin atilmamasiydi. Bir sene boyunca cuzdanimda gezerdi minik karalamalarim, sonra yenisi gelirdi ve eskiler onemli ivir zivir kutumda oylece durulardi.

Gectigimiz senelerde, bir yerde Hidirellezi konusurken dileklerin nehire/denize atildigini ogrendim. Ben de elimdeki eski dilek kagitlarimi Bruges'deki kanallara ativerdim. Hatta, bak gordun mu bunun icin gerceklesmemis diye de kendime kiziverdim.

Sanirim ben bu ise yeterince konsatre olamiyorum. Halbuki bir heycan! Gece gece -hep son dakika da hatirlanir ya Hidirellez oldugu- oturup desen calismalari yaparim dilek kagidimda.

Hani dileklerimi atmadigim zamanlarda, bazen onemli ivir zivir kutumu karistirir, eski dileklerimi okurdum. O zaman benim icin ne onemliyse onlari yeniden animsar ve cocukca bir heycan yasardim.

Hidirellez ile ilgili annemin bana anlattigi hikayede, Baharin baslangici olan 5 Mayis gecesi Hizir yeryuzune inermis ve her gulun altinda buldugu dilegi gerceklestirirmis. O aksam kimin dilegi bir cicegin altindaysa da gerceklesecegine inanilirmis.

Hidirellez hikayem dogru mu diye kontrol ederken, dallanip budaklandim ben internette ve neler ogrendim neler :)

Hizir ve Ilyas Peygamber'in yeryuzunde bulustugu gunmus Hidirellez. Hidirelles isminin kendisi de Hizir ve Ilyas isminden turemis. Anadolu'da, iki peygamberin de Ab-i Hayat'tan ictikten sonra
birbirlerine her sene 5 mayis gecesi yeniden biraraya geleceklerine dair soz verdiklerine inanilirmis. Hizir peygamber, doganin koruyucusu ve darda olanlarin yardimcisi olarakta bilinirmis. Ilyas peygamberin ise sularin, hayvanlarin koruyucusu olduguna ve saglik ve bereket getirdigine inaniliyormus.

Bulustuklari bu 5 mayis gecesinde, dileklerin gerceklesecegine, hastalarin iyilesicegine, nazar ve kotu sanstan da kurtulanilacagina inaniliyor. Bununla beraber, bir gulun dalina kirmizi bir kumasa bozuk para koyarak asildiginda, cuzdanda tasidiginiz bu paranin bereket getirdigine de inaniliyor. Gene, inanclardan biri de o gun dogayla icice olunursa bir sonraki kis mevsiminin daha zor gececegimis.

Anadolunun disinde, Balkanlar'da da Aziz George gunu olarakta bilinen bir bayramis: Durdevdan. Bu bayramin Roman halkindaki karsiligi Ederlezi olmakta (Turkceden turemis) ve Balkanlarda kutlanilmaktaymis. Aslina bakilirsa, gene Nevruz, gene baharin/yazin gelisi ve doganin yeniden dogusunu kutlayan bayramlarla birbirine gecmis bir inanc ve kutlama bence.

Ederlezi, eski bir roman halk sarkisi olmakla beraber, Goran Bregovic'in yorumuyla, Emir Kusturica'nin Cingeneler Zamani isimli filminden sonra hepimizin nerede duysa taniyacagi bir sarki haline girdi.




Hepinizin Hidirellesi kutlu olsun, bu aksam dileklerinizi yazip bir bitkinin altina koymayi unuymayin :)

Yeni umutlara hepimizin donem donem ihtiyaci var sanirim...

(resim birkac senedir Ahirkapida senlik tadinda Hidirelles kutlamalarindan: http://www.hidrellez.org/)

Biraz'da NTVMSNBC'den ogrenelim : http://www.ntvmsnbc.com/news/445182.asp

Wednesday, April 23, 2008

Bugun 23 Nisan..

Oturdum TRT 23 Nisan senliklerini seyrettim. Ama ne seyredis.. Hungur hungur agladim?!?!

Niye oldugunu da tam anlamadan basladi goz yaslarim akmaya..

Ilk basta Kuzey Kibris'li cocuklar cikinca gozlerim doldu.. sonra Irak Turkmen cocuklarina agladim.. ama tutamiorum kendimi, sessizce kendi kosemde binbir dusunceyle birlikte gozyaslarimi silmeye calisiyorum... olmuo, yetisemiorum..



Her sene ozellikle seyretmeye calisirim senlikleri, ama her seferinde tuylerim diken diken olup aglar miydim hatirlamiyorum?!?

Hem gurbet hem savas (+yoksulluk) dusunceleri , bir de cocuklar isin icine girince sinirlerim bozuldu galiba :(

Dur bakalim, bir de aksam haberleri var daha, sinirim gene bozulur muhakkak.. Bugunu de boylece kapatiriz artik...

Imza: Sulu Goz

Tuesday, April 22, 2008

Redacted

"Truth is the first casualty of war"

Türkiye'de Örtülü Gerçek olarak vizyona girmiştir.

Güzel bir filmdi, tavisye ederim.

Belgesel kıvamında çekilmiş. İnandırıcılığı yüksek.


Ama hazırlıklı olun çok iç karartıcı, rahatsız edici.

Sunday, April 20, 2008

The 99

Bugun internette gazete karistirirken bu ilginc habere rastladim.

Fantastik cizgi filmlere ve kahramanlara olan ilgimden oturu de cok merak ettim The 99 cizgi romanini. Internette biraz gezip merakimi giderdim:

The 99, dunyanin cesitli yerlerinden normal insanlarin bir sekilde Allah'in 99'un ismindeki mistik gucten(Nur taşlarina yazili) faydalanarak kotuluklere ve felaketlere karsi beraber olup savasmalarini konu aliyormus.

Cizgi kahramanlarinin yaraticisi, Dr. Naif Al-Mutawa, kahramanlar icin sectigi Allah'in 99 isminden, insanoglununda da bulunabilecek ve Islamin temelini olusturan iyilik ozelliklerini sectigini vurguluyormus. Altini cizerek, ozellikle Allah'a mahsus olan Ilahi 30 ismin yer almadigini belirtiyormus. (Youtube'da seyrettigim bir habere gore)

Benim anladigim kadar, The 99'i yaratmasinin asil amacinin, gunumuzdeki mevcut butun super kahramanlarin ya Hristiyan kulturunden, ya da Japon kulturunden ortaya ciktigini dusundugu icin, The 99 ile Islam kulturunu ve Islamin felsefesini cok farkli bir boyutta dunya capinda insanlara ulastirabilecegini dusunulmus.

Fikir olarak bence guzel, budizmin mistikligini japon cizgi romanlarinda hissedebiliyoruz, kapitalist dunyanin muhtesemligini de inceden inceye butun Marvel cizgi romanlarinda bilinc altimiza yerlestiriyoruz :) E bu sefer de Islam'in guzelligini yaymakta kullanilsin su cizgi romanlar.

The 99 hakkinda daha ayrintili bilgiye buraya tiklayarak ulasabilirsiniz isterseniz.


Bu haberi okudugumda, altindaki okuyucalarin yorumlari beni cok dusundurdu. Bazilari Islam'la, Allah'la bu sekilde para kazanilamiyacagini savunuyordu, bazilari ise iste para ugruna araplarin dini bile satabildiklerini belirtiyordu. Bazilari da Danimarka ile yasanilan karikatur krizinin bir benzeri olduguna deginiyordu.

Dinlerin cok hassas bir konu olduguna tamamen katiliyorum ama herseyi bir saldiri bir saygisizlik olarak da algilamamak lazim bence. Fikir olarak gayet guzel: Islam'in temelinde yatan butun iyiligi cizgi roman sayesinde butun dunyaya ulastirmak.

Hmm? evet tabii bundan cok buyuk paralarda kazanilacagi kesin ama, ben gene daha naif ve daha iyimser yaklastim bu konuya sanirsam :)

Nazicane dusuncem...

Thursday, April 17, 2008

United Colors of Asli

Iste bana eglenceeeee!

Resmen Benetton reklamlarindan cikmis gibi oldum!

Evde tek basina birakilmaya gelmiyorum valla, hemencecik kendimi bir Japon, sonra Hintli, sonra erkek, sonra Boticelli'nin kaleminden cikmis bir saheser olarak bastan yarativeriyorum :)














Bu kadar heyecana yurek dayanmaz , en sonunda yaslandim tabii :)

Bu isin en komik yani, sevdiceginizin fotosuyla oynamak :).













Ne yalan soyliim, Ilker benden daha guzel yaslancakmis :) Bir Micheal Cane havasi gordum kendisinde. Kendim icin uzuleyim mi yoksa 64'ume geldigimde kolumda bu yakisikliyla dolasacigim diye sevineyim mi anlamadim :)

Bir de ikimizin yasli hallerini gorunce aklima Beatles'in When I am 64 sarkisi geldi.



Bos zamaninizda butun ailenizi genetik olarak degistirebilen super site asagidakidir :

http://morph.cs.st-andrews.ac.uk/Transformer/


Iyi Eglenceler ;)


Monday, April 14, 2008

Beyaz Cikolatali CheeseCake

Cay esliginde kisirlarin yaristigi guzel bir ogleden sonra, Cihan'daki eski yemek dergilerini karistiriken, gozlerimi alamadigim bir tarifle burun buruna geldim. Beyaz Cikolatali Cheesecake!!

Cheesecake'i hepimiz severiz ama ozellikle beyaz cikolata ile yapilan bir tarif bulunca sevdicegime supriz yapayim dedim :) Oldu mu ? Oldu!

Ilk Cheesecake denememdi ve aksakliklara ragmen cok da guzel oldu derim :) Hic de mutevazi degilimdir. Hmppf!! :P




Tarif Prima Cuisine Gourmande dergisinin mayis 2007 sayisindan

Beyaz Cikolatali Cheesecake

6-8 kisilik
Kolay ve ekonomik.
Hazirlama suresi 30 dk.
Pisirme suresi: 1 saat 15 dakika.
Dolapta bekleme suresi: 3 saat

Malzemeler


- 175 gr cikolatali biskuvi
- 600gr suzulmus fromage frais/taze peyni =labne
- 3 beyaz cikolata tableti ( *)
- 175 gr seker
- 20cl creme fraiche/cig krema (yoksa eger, krem santiy de kullaniliyor)
- 4 yumurta
- 1 yemek kasigi sivi vanilya
- 20gr maizena/nisasta (2yemek kasiginda eritin)
- 75gr yumusak tereyag (+ 30gr kek kalibini yagmak icin)

***

1/ Tabani cikan, kelepceli bir kek kalibini iyice yaglayin. Tabanina yapismaz pasta kagidi koyup yeniden yaglayin.

2/Biskuvileri minik parcalara kirin, yumusak tereyag ile iyice birbirine karismasini saglayin. Kek kalibinin tabanina karisimi ezerek ve sikistirarak yayin. (Biskuvi tabaninin siki olduguna emin olun yoksa dagilir!) Serin bir yerde bekletin.

3/Firini 150C dereceye getirin. En kisik ateste, kremayla birlikle kucuk parcalara bolmus oldugunuz 2 tablet beyaz cikolatayi eritin. (ben blenderdan gecirdim iyice kirilmasi icin)

4/ Suzmus oldugunuz taze peyniri seker ile cirpin . Tek tek yumurtalari ekleyerek cirpmaya devam edin. 2 yemek kasiginda eritmis oldugunuz nisastayi, vanilyayi ve eritmis oldugunuz kremali beyaz cikolata karisimini da ekleyerek iyice cirpin.

5/Karisimi biskuvi tabaninin uzerine yavasca dokun ve 1 ile 1 saat 15 dakika arasi pisirin. Baktiniz ustu kizaracak gibi, aluminyum folyo ile ustunu kapatabilirsiniz. Kek pisirir gibi, batirdiginiz bicak eger islak degilse pismis demektir. Pisince, firini sondurup, keki firindan cikarmadan 20 dakika icerde tutun. Cikarinca da sogumasini bekleyip, sonra en az 3 saat olmak uzere buzdolabinda bekletin. (bir gece beklemesi daha iyi oluyor)

6/Servisten once, yavasca kelepceyi acin ve keki dikkatlice bir tabaga kaydirin. Sebze soyma aletiyle kullanmadiginiz 1 tablet beyaz cikolatayi rendeleyerek kekin ustunu susleyin.


Afiyet Seker olsun :)

Tarifle ilgili birkac onerim olacak:

(* ) Aldigim beyaz cikolata tabletlerinin her biri 200gr'likti, o yuzden kekin kendisi icin 400gr cikolata kullanmis oldum. Tarifteki 175gr sekerle birlikte bana cok tatli geldi. Benim kullandigim 400gr cikolata icin bence sekere ihtiyac yok. Ben bir dahaki sefere sekeri es gececegim. Ama sizin aldiginiz tabletler 100gr'lik ise belki de tarifteki seker normal gelebilir.

Orijinal tarifteki gibi cikolatali biskuvi kullandim ben ama onun yerine Eti Burcak, Eti Yulafli veya Belcika ve civarinda yasiyorsaniz Speculoos'la da cok guzel olur tabani :)

Taze peyniri (labne) ve kremayi yagsiz olanlarindan kullandim (hani zaten kalori bombasi birsey bu, bari azcik masumlastirayim dedim :D)

Biz cok acele ederek sadece 2 saat bekletip yedik, tadi ve dokusu daha oturmamisti :( . Dolapta ne kadar cok bekletebiliyorsaniz o kadar bekletin, cok daha guzel oluyor :)

Saturday, April 12, 2008

Bollywood Night

Dil Se:



Ayaginin tozuyla Hindistan'dan donen arkidisimiz bizlere yeni Bollywood filmeri getirdi :)
Heyooo!! :D

Geleneksel Hint filmi gecelerimize kaldigimiz yerden devam!

Tuesday, April 8, 2008

Aile salonumuz ust kattadir

Gecen Pazar, gozlerimi yuvalarindan cikaran, agzimin suyunu akitan ve midemi bayram ettiren super bir Balikci kesfettik !!!

Neresi derseniz, Gare de Midi'nin civarinda, Fas mahallesinde.. L'OCEAN restorani.

Salas bir yer ama once goz, sonra mide doyuran, usutune usttuk bir de cep dostu bir lokanta. E daha ne olsun??? :)

Girer girmez zaten bir curcuna, tamam Turkiye'de bir balikcidayim diyorsunuz :). Sonra up uzun tezgahta cesit cesit karidesleri ve baliklari gorunce once bir gozunuz donuyor.. Sonra agzinizin suyu aka aka ne yemek istediginize karar vermeye calisiyorsunuz: jumbo karides, tatli su karidesi, deniz karidesi, kalamar, ton, dil, boy boy barbunlar ve sardunyalar.. akliniza ne gelirse!!

Genelde Belcika kuzey deniz baliklarinin bollukla bulundugu bir yer, mesela Turkiye'ye donunce ben morina baligini cok ozleyecegim. Ama levrekti, cipuraydi hepsi guneyden geldigi icin somondan bile daha pahaliya satilabiliyor. Simdi tam da bizim usul once goz sonra mide doysun mantigi da olmadigi icin buralarda, "Abi bir avuc sundan, bir avucta bundan koy.. hmm biraz da ondan ekle tepsiye" diyebilecegin bir yer gorunce valla insanin gozleri doluyor. (e haksiz da degiller artik ben bile bazi seyleri tane tane alir oldum!). Bir de midye tavayi ogretsek sunlara var ya, bizden krali olmaz bu memlekette :P



Tamam siparisler verildi, haydi bakalim ust kattaki aile salonuna :)

Amanin.. Pazar gunu herkes ailesini almis balikciya gelmis :) Masa bulmak zor gibi. Sagima soluma bakiyorum da pek yabanci goremedim sanki.. bizim disimizda. Herkes kendi memleketinde.. Burasi Belcika degil valla :) Kendimizi herhangi bir Akdeniz kasabasinda hissederek, silip supurduk tepsideki baliklari !!!

Buradan Cem'e ve Inci'ye bize bu muhtesem yeri kesfettirdikleri icin coook tesekkur ediyoruz. Vazgecilmezlerimizin arasina girdi bile :)

Birisi sorarsa Bruksel'de ne ozleyeceksin diye sayacagim ilk 5'in icine girebilecek potansiyelde valla !! Hatta Ilker ertesi gunden itibaren butun gun buranin hayalini kurmussa eger, siz anlayin ne kadar begendigimizi ! :)

Restaurant L'Ocean
Avenue Stalingard, 94
1000 Brussels
tel: 02 513 30 38

Monday, March 31, 2008

Persepolis




Fazla soze gerek yok aslinda... Seyredilmeli muhakkak!!

Bol bol tuylerim diken diken oldu, gozlerim doldu ve gulerken dusune durdum... Halimize sukretmeli miyiz yoksa oturup aglamali miyiz diye dusunup durdum butun film boyunca.

Bir ara, Ilker'e "Anya yi Konya yi anlamak icin gercekten de yasamak isterdim Tahran'da" derken buluverdim kendimi.. Hala anlayamadigimi varsayarak!

Benim gibi anlayamanlar icin kisa donemli 'yasayalim-gorelim' turlari duzenlemek gerek bence. Aklimiz basimiza gelir mi ki o zaman? Yoksa gene normale donunce herseyi unuttup, kisa gunun kari mentalitesiyle hayatimiza devam eder miyiz??