Monday, July 30, 2007

Tayland III - Bangkok 2/2

Tayland yazısının son bölümü.. Yazı biter, Tayland bitmez :D

Anlatılacak o kadar çok şey var ki.. bunlar sadece akılma gelen ve paylaşmak istediğim Bangkok'un gezilecek ve görülecek güzellikleri.. Asıl güzelliği size orada yaşattığı huzur ile veriyor Tayland bence :) Hiç düşünmeden hemen gidip taşınacağim yegane yer
(yok be, ben aslında heryere hiç düşünmeden gidip taşınırmışım gibime geliyor.. hmm?? ama yok yok.. tayland bir başka benim gönlümde) :)

Buyrun efendim:



-Bangkok’a gelip de gitmedim derseniz utanın diyeceğim iki Wat var (mabet), biri Grand Palace Wat Phra Kao (the zümrüt buddha'nin mekanı)


- Diğeri de Wat Po veya geleneksel tay masaj okulunun bulunduğu yer diyeyim ben size daha bir çekici gelsin :D (bir de tabii meşhur yatan buddha heykellinin ev sahibi)

Bir rehber tutun yoksa sıkılırsınız, bön bön dolaşıp "amaaan hepsi birbirine benzio bunların" dersiniz

-Mimariden hoşlanan arkadaşlar geleneksel tay evini müzeye çevrildiği, meşhur Jim Thompson'un evini de gezsinler. (Jim Thompson eski bir CİA ajanı olup işi gücü bırakıp Tayland’a yerleşir ve geleneksel tay ipeğini dünyaya tanıtır..sonra bir gün Malezya yakınında, ormanda piknik yaparkene birden ortadan kaybolur.. hala birileri aslanlar yedi der diğerleri ise kayıplara karıştı iste der.. ama kesin olan Jim thompson dünyaca ünlendirir tay ipeğini.. çok güzel dükkanları var.. kesin minik de olsa bişi alin oradan :) eğer bavulunuzda yeriniz varsa.. kemküm.. masraf kapısı, baştan çıkarıcı kötü arkadaş aslı'nın önerisi : ipek battaniyelerinden alın bir tane.. yumuşacıklar, inanilmaz güzel renklerde var... e ipek bir battaniye için de fiyatı da gayet makul aslında.. hmm benim blog kocalar tarafından yasaklanılcak yakında.. böle habire yeni masraf kapılarıdan bahsediyorum.. olmaz valla.. tam kötü arkadaş >:(

En azından azcık pazar alışverişinden bahsedelim de, nerden kurtarırsak kardır diyelim :D

-Chatuchak Weekend market- hafta sonu iğne atsan yere düşmicek bir yer.. süper bir pazar.. bir gün yetmez gezmeye.. disarda dükkanlarda bulabileceğiniz herşey burada da satılıyor, yari fiyatına (hatta toptancısı burası).. çok keyifli.. ama baya yorucu bir pazar.. çiçekten tut horozuna kadar herşey satılıyor.. alışveriş için değil sırf gezmek ve görmek için gidilmeli zaten (nasıl? azcık kurtarır gibi oldum dimi sizi masraftan :D) Aslında Çatuçak hakkında kitap yazılır valla.. cüzdanınıza dikkat edin mesela en basitinden :)

-Wat arun, gene bir mabet ama ben bir kere gittikten sonra gelen misafirleri götürmedim hiç.. Belki siz daha çok seversiniz.. (nehrin diger tarafinda)

-Chao Phraya nehrinde bot turu.. Ya halk gibi dolmuş botlara binip sağa sola gidin mesela (alttak resim tipik tay botlarından-dolmuş bot değil ama).. anlamsız ama keyifli bir gezi oluyor, zaten iki kuruş (7 baht mı neydi?). Ya da mesela Sheraton veya Shangri-La'nin gemisiyle, nehirde gezerken açık büfe aksam yemeğii de yiyin.. çok keyifli bagkok'u gece nehirden seyretmek ama daha pahalı tabii (1500baht falandı yani 30-40usd gene) :)) bu botların daha ucuzları da var.. kaldığınız otelde size bu konuda yardımcı olurlar..

-Günübirlik bir turla Ayutthaya'ya gidin (UNESCO dünya mirası)..İyi bir turla gidin ki rehber güzel güzel anlatsın.. Genelde sabah otobüsle gidip öğleden sonra botla nehir yoluyla donuluyor.. bu da güzel bir deneyim oluyor.. Otellerin gene böyle turları vardır en kotu başka bir tur ayarlarlar. Gene Sheraton ve diğer lüks otellerin turları hiç bir aksaklık olmadan keyif ve güven verici bir gezi sunmaktadırlar. (ankara'da çok güzel ayutthaya fotoğraflarım vardı aslında.. belki bir dahaki gidişimde bütün albümlerimi toplayıp gelirim, bu yazıya da eklerim daha sonra)

**** Ben bole lüks otellerden bahsediyorum ama ben dünyanın hiç bir yerinde bu lüks hizmetleri bu kadar ucuza görmedim, o yüzden fırsat bulmuşken yararlanmak lazım aaa :P .. Siz nerde gördünüz Çırağan’da 40dolara acık büfe “international”. Yemek ??? yani burjuva takilmioz.. “affordable” lüküs bunlar :D yapmazsan dövüyorlar eheheh..****

-Patpong meşhur batakhane, daha fazka detaya inmeme gerek yok sanırım :) İsmi yeter kendini anlatmaya ama tabii ki gezmeye değer.. bir de oradaki gece pazarından bişi almayın.. çoook kazık :( (vaay bir de kendi internet sitesi varmış patpong'un :)

-Evet bir de Alkazar Show var.. e tabii bir görmek lazım... dudak uçuklatıyor...kompleks yaratıyor.. gıcık olunuyor, ya da topukları vura vura kaçılıyor eheheh :D Ne mi bu show? Ozelliği gösterinin tamamen travestiler tarafından yapılması :) Valla senden benden güzelleri var, ne yalan söyleyim.. Neyse..

-Suan Luam Night bazar, patpong gece pazarına alternatif olarak devletin yaptığı bir pazar ama çok keyifli, nezih..güzel güzel yemek de yeniyor..bira da içiliyor..Show da seyrediliyor (yerel halka hitap eden)

-Simdi herkesin bayıldığı bir floating market var..sanırım ben çok fazla gittiğim için ve bu marketin hakikaten ticarete dönmüş olduğunu gördüğüm için çok haz almıyorum. ama her giden seviyor..gidiş geliş bir saat öngörün..öğlen kapaniyor o yüzden sabah erken çıkmak lazım.

-SeaFood Market.. sahtelerinden kaçının.. Kocamaaaan bir deniz mahsulleri süpermarketi..alıyorsun yiyeceğini, ödüyorsun kasaya.. Sonra da sunu bole- bunu bole pişir diyorsun :)) iki dakikada pişiriyorlar...oooh mis gibi yiyorsun.. keşke TR’de de bole bişi olsa.. hep bir Türk gruba rastlanılıyor orada bir de çok komik :))) (dahiyane fikirlerimizden biri de rakı satmaktı orada )

-Metropolis sinemasi.. World Trade center ya da yeni adıyla Central Plaza'nin karsısındaki sinema.. simdi ismini unuttum ama galiba emperor seat idi.. 300baht'a (8usd) LazY boy kocamaaaaan kompile yatan koltukta film keyfi :))) ben başka ne isteyebilirim ki??? :D Bir de şekerli patlamış mısır oooh.. bu servise dahil battaniye ve yastık da veriyorlar :)) Bir de ayağına kadar hizmet.. Kolan ve mısırını pıtı pıtı getirip yanındaki küçük sehpaya koyuyorlar.. Ben bunu gördükten sonra başka sinemaları beğenebilir miyim hiç? Bir de genelde sinemalarda aşıklar için iki kişilik kotuklar da var :) ooh, rahat rahat sarılıp seyredin filminizi işte :)


-Tayland/ Bangkok’un alışveriş cenneti olduğunu söylemeden de geçemicimmm

Elektronik için Pantip plaza.. her şey var :)) Hem kapalı mekan (yani klimalı püfür püfür :)) Diğer meşhur alışveriş yerleri: MBK, Central Plaza, Naraya Phan, Central Chitlom, Emporium, Central Lad Prao ve unuttuğum daha bir sürü mekan..

Unuttuğum çok şey vardır muhtemelen... Anlat anlat bitmez Bangkok. Tabii herkes Bangkok'u sevecek diye de birşey yok, ama işte.. sevilmeyecek gibi değil yahuuuuu :D
Biraz açık fikirle gitmek gerekiyor ama, yok çok sıcak, yok çok pis, yok pis kokuyor bıdı bıdı diye gidilirse, hiç bir şeyden keyif alamaz insan.. E bir de kendini taylar gibi hayatın akışına bırakırsa insan (yavaş, stressiz..), sinirleri alınmış şekilde TR'ye döner ve eminim Tayland’ı gülümseyerek hatırlamak çok da zor olmaz
:D

Haa tabii taylar harbiden çok yavaş.. İngilizceleri genelde kötü.. her şeye yes yes diyorlar ama pek de bir şey anlamış olmuyorlar (bu da kültürün bir parçası, hayır demek ayıp, karşındakini mutlu etmek daha önemli.. anlamaya gerek yok ).. ama bir o kadar da güler yüzlüler.. siz de iki kikirdediğinizde çok güzel iletişim kurarsınız.. :)

Tayland'da kimsenin acelesi yoktur.. bunu bir kere kabullenin ilk baştan :)) Trafik felç olur ama kimse kornaya basmaz..bazen bir akıllı aradan kaçıp önüne mi atladı? Hadi canım, senin acelen var galiba diyerek kimse bağırmaz etmez ve yol verilir.. Biz de olsa tekme tokat kavga sebebidir valla :)

Taksi çok ucuz, ama derdini anlatabilirsen. (bir kaç kez farklı farklı telafuz etmeye çalışın gittiğniz yerin aıdnı.. Tay dili müzikal bir dil olduğu için sırf bir entonasyonun farkıyla br kelime en az iki anlama en fazla 5 farklı anlama gelebiliyor (hmm? azcık karıştırdım sanki.. düz, yükselen, yüksek, alçak ve alçalan entonasyon muydu?? Neyse.. siz anladınız beni :P ) Bir de dikkat, pazarlık etmeye çalıştığı an taksici, ya inin arabadan ya da polise gidelim diyin..

Her memlekette olduğu gibi burada da başınız derde girebilir, kötü deneyim yaşayabilirsiniz (dünyanın her yerinde üçkağıtçı üçkağıtçıdır). Ama altını çizmek istediğim bir şey var: size en çok bela gene turistten, gavurdan gelebilir..barda diskoda sizi başka bir turist rahatsız eder (ederse o da -o kadar güzel, çıtı pıtı tay kızı dururken ahaha :D ) Gece gece, kız başınıza bişicik gelmez başınıza.. E tabi sizin de abidik gubidik şekilde, abşdik gubidik yerlerde dolaşmadığınızı varsayıyorum.. insan her yerde insan.. kötüsüyle de, iyisiyle de sonuçta... Ama Türkiye’den daha güvenli, gerçeği söylemek gerekirse.

Gece mekanlarından da bahsedeyim hemen.

Çook coool, trendy bir tisko var
-Bed supper club diye geçiyor galiba, yanılmıyorsam.
Mimarisi süper. Bol bol yabancı meşhur DJ geliyo.. Gençlerin "avlandığı" bir mekan :) Çok trendy çook :P Bir tarafı restoran, yata yata yiyorsunuz; diğer tarafı club.. Güzel ama her gece, her gece gidilmez.. Genelde girişler 600 veya 1000 baht olabiliyor, o akşamki programa bağlı..ama ücrette üç veya iki içki dahil..içkilere genelde kokteyller de dahil..yada 20 baht ekstra verip kokteyl alınıyor..

Bu arada Tayland’da en çok sevdiğim şeylerden biri fiyatların mekanlar arasında çok büyük farklılık göstermiyor olması, lüks otelin barında da içki içsen gene ayni fiyatı veriyorsun.. mesela güzel bir jazz bar: The oriental 'daki Bamboo bar

-Gene o civarda Q Bar var, olmazsa olmaz.. tam avlanma mekanı- atış serbeeest :D ( genelde tay kızlarımız bu flört girişiminde bulunuyorlar, valla bana bile yazdılar ben ne diim size, yoksa halimde tavrımda bişi mi var decim, ama?? Alla alla :D aslında bunun için bara da ihtiyaç yok ki, her yerde yaziyolar keratalar :P)

-Mystik diye bir başka mekan var. Iki ayrı hatta çatı katini da katin, üç ayrı mekan oluyor.. Her katta farklı müzikler caliyor.. Çatıda ise nargile keyfi :))

-The meritius da 60.katta mı ne çok hoş bir açık hava restoranı (epey tuzlu) ve bir içki içilebilecek barı var.... Adı neydi yaa ?? .. Sirocco!! manzara süper ama, enfes.. diyecek bişi yok..

-Bu konseptte bir de Banyan Tree Hotel'inin çatı katı var. Bir tarafı bar diğer tarafı restoran, Vertigo isimli. E azcık kazık oluyor a la carte restoranlar.. ama barı güzel, fiyatlar da makul. (bakınız aşağıdaki foto.. süper valla)


Bütün otellerin barı var, hepsinde ama tay kızlar tarafından markaja alınırsınız eheheh :D

-Ben bir de Conrad Hotel’inin 87 adli club'unu seviyorum..orada da genelde böyle güzel organizasyonlar oluyor (DJ MJ geliyor işte)

Tabii bir de Siam Square'de Hard Rock Cafe var..iste her zamankinden :) Aaa Çin mahallesinden bahsetmemişim... Aaaaaa :(

Orası da geceleri -7den sonra- açık hava restorana dönüşüyor adeta, kocaman cadde koskoca bir yemekçi dükkanı oluveriyor :D Çok keyifli..ama ole TR’de yediğiniz çin yemekleri ile karsılaştırmayın..burada her şey var..bizim damak tadımıza uydurmaya çalışılmış yemeklerden değil yani.. Köpekbalığı yüzgeci çorbası mesela.. çok meşhur çook, ama ben beğenmedim pek.. damak zevki işte.. Anlatacak daha çok şey var.. giderseniz bir hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçeceği için en iyisi iki hafta kalmaya calisin..e tabi mümkünse daha da uzun :)) Tayland tanıdığım herkesi büyüledi ve kendine bağladı. herkesin akli kaldı. ne kadar uzun kalirsan kal, yetmiyor.. Azcik memleketime doneyim diyorsun, bir de bakmissin Tayland burnunda tutuyor bile.. Çok yazdım..çok uzadı..ama iste anlata anlata bitiremem ben..sustum..valla yoruldum :P

Sevgiler.. Umarım siz de benim kadar güzel anılarla dönersiniz oralardan.

Bu arada,Vertigo resmi haric, butun resimler babama ait :)

Thursday, July 26, 2007

Tayland II - Bangkok 1/2


Tayland yazımın devamını yakın bir zamanda yazmazsam unutup gideceğim ve üstünü toz tutacak diye, hali hazırda 2004 senesinde OM forumunda yazmış oluğum bir yazıyı, azcık değiştirerek ve parçalara bölerek bloga koymak istedim.. (orijinal metin 6 sayfa.. vay be amma çene varmış bende de :P)

Buyrun efendim:


Gelen Türk turistlerin çoğu aç kalmıştır. otel odalarında yanlarında getirdikleri konserveler ve bisküvilerle hayatta kalmayı başarmışlardır.. Bence biraz abartılıyor… her ne kadar farklı bir mutfak olsa da tay mutfağı, Tayland’da aç kalmak herhalde insanin basına gelebilecek en son şeylerdendir, neyse...

Şimdiiik en ideal mevsim aralık başından itibaren baslar ve mart ayına kadar devam eder. bu mevsim de hava az nemli, bol güneşli tam denize girmelik olur.. Oooh tadından yenmezzz :)
Nisandan aşağı yukarı ağustos’a kadar iğrenç sıcak mevsim vardır.. yağmurlardan önce en bunaltıcı havadır.. basınç, bol nem.. kotu yani..yanarsın- pişersin.. çekilmez valla..
Ağustos’tan itibaren yağışlı mevsim başlaaar.. önce çekingen yağmurlar, sonra gökyüzü sanki başına düşercesine yağan tropik sağanaklar.. çooook güzeldir o yağmurlar. ama tabi dışarıda yakalanırsanız vay halinize.. ıslanmadık yeriniz kalmaz.. trafik felç olur.. ağlamak istersiniz.. (gecen haftalarda ehehe.. kuzeye (Chiang Mai) giden sevgili ebeveynlerimin arabası sele kapılmış hala araba kendine gelememiş(miş) :D )

Mevsimler hakkında bu kadar bilgi sanırım yeterli olur.. taylar söyle der: "Tayland’da üç mevsim vardır..sıcak, çok sıcak, çoook çook sıcak" :P ehehe

simdi...Bangkok’a eğer normal tarifeli uçuşla gidecekseniz maalesef baya para harcarsınız.. ama turlarla -her ne kadar kişisel olarak tur fikrine karsı olsam da- çook ucuza yani uçak+otel masrafınızı, çook makul bir fiyata halletmiş olursunuz.. belki en mantıklısı turlarda hoşunuza giden gezilere katılıp gerisini kendi başınıza keşfetmek..

THY'nin her gün Bangkok uçuşu vardır.. bu uçuşlar tıka basa doludur..maalesef THY ucuza uçurmuyor ama ne yalan söyliim, thy kötü seçim olmuyor hiçbir zaman (su sıralar diğer havayollarına bakıyorum ama daha ucuz uçuş bulamadım henüz! AA pardon Azerbaycan üstünden veya Türkmenistan üstünden bu ülkelerin havayolları ile 500dolar gibi bir fiyata Bangkok’a aktarmalı gidebiliyorsunuz.. şahsen ben direk uçuş olduğu için THY'yi hala tercih etmekteyim.. bir de yurtdışından İstanbul aktarmalı da makul bir fiyata gidiliyor gene THY ile. Yani en azından bir ay kala alınsa bile bilet fiyatları KLM veya Air France’dan daha makul!!)
THY’nin gidiş dönüş bileti 600usd ile 900usd arası mevsimine bağlı değişiyordu..

Bu arada eğer henüz miles&miles kartınız yoksa bir an önce edinin çok güzel mil birikiyor böyle uzun uçuşlarda :)) sonra da keyfine göre harca, ooh :)

Belirtmeden edemiiicim, aklıma bir havayolu şirketi daha geldi.. Kenya Airways.. İst-Nairobi-Bangkok uçuşu mevcuttur.. Ben Kinshasa’da iken Nairobi Bangkok yaptım ve uçaktan çoook memnun kaldım gayet makul bir fiyata gittim, ancak İstanbul’dan ne kadara gidilir maalesef bir fikrim yok.. hem Nairobi’de de iki gün kalınabilir..bir taşla iki kuş :) uçuş uzun sürer ama o ayrı..

simdi başka ne vardı???

Hmmm?? Bütçeden bahsedelim.. şahsen ben otelde kalmadım hiç.. Ama oteller Avrupa’yla ve TR ile kıyaslarsanız çok makul fiyatlar sunmaktalar. üstelik hizmet anlayışı süper.. kendinizi krallar gibi şımartılmış bulursunuz.. ileride bu lüks otellerden bahsedicim..

Benim herkese tavsiye ettiğim Sofitel Silom var.. gayet nezih 4yildizli bir otel... 4yıldız dersem de fiyatı aşağı yukarı 50 ile 150dolar arasında değişiyor gene low-high season farkı.. bu arada eğer yanlış anlamazsanız benim size tavsiyem çok ucuz otellerde ya da pansiyonlarda kalmaktansa makul bir fiyat aralığında çok güzel bir otelde kalmak, çok daha keyifli olur... yani makul dediğimiz oteller bile süper olabiliyor.. Türkiye standartlarında düşünmeyin yani..


İnternetten Bangkok’taki çoğu otelde rezervasyon yapabilirsiniz.. Gene bir şey belirtmek istiyorum.. indirim isteyin..her şekilde size bir indirim yaparlar..indirim yaptıramazsanız utanın :D yok şaka bir yana..bu adamlar yüzde 30, hatta daha fazla indirim yapabiliyorlar genelde oda fiyatlarında..
ben gene forum/blog aracılığı ile aklınıza takılan veya bulduğunuz bir otel hakkında daha ayrıntılı bilgi vermeye çalışırım..

Lüks otellere gelinceeeeee...
Kalmak çok mümkün olmuyor..ühü ühü :'( geceliği 300 USD gibi bişi aslında (yani Avrupa standardında çokta pahalı olmuyor aslına bakarsan.. ama ha ne yapabilinir, paraya kıyıp bir gece kalınır, hevesini alırsın eheheh) Ama ama inanılmaz hoteller bunlar!!!!!! (gene bir şekilde bu otellerde de indirim yapılıyordur bence, ha ama ne oluyor 300USD değil de 200 olabilir geceliği :)) (şimdi netten baktım, özel internet fiyatları da varmış mesela 229dolara iki kişilik oda gibi -ahahah benim burada İbis Hotelde vereceğim paraya denk geliyor üç asağı beş yukarı!!)

Bu oteller: en meşhuru The Oriental Hotel.. kalınmasa dahi burada bir "high tea" içmeden dönerseniz ayıp!!


Author's lounge’da her gün saat beş civarı güzel sandviçler güzel tatlılar esliğinde kendinizi şımartın.
Diğer lüksleri sırayla sayıyorum: (nehir kıyısındakiler) Shangri-La, Sheraton Royal Orchid, The Peninsula, Marriot, Sehir merkezindekiler: Conrad, Sheraton, Plaza Athenee, Banyan Tree vs vs.. bütün bu otellerde hem aksam beş çayı çok güzel olur (bazılarında canlı müzik de oluyor), hem de aksam acık büfe süper yemek yenir.. deniz mahsullerinden tutun sushi’lerine kadar.. enfes enfes!!! tas çatlasa da 50dolar verirsiniz bu sinirsiz yemek için!!!!


BEN BANGKOK’U OZLEDİMMMM!!! :((

neyse.. tabii herkesin Bangkok deneyimi kendine..
bütün bu güzelliklere karsı gene çok zevk alarak en salaş yerlere de takilinabilir: backpackerlerin cenneti diye bilinen Khao San Road bölgesinde hem ucuza guest houselarda kalabilirsiniz hem güzel güzel diğer "bitlilerle" kaynaşabilirsiniz :P The Beach filmindeki gibi :D
Khao San Road’daki guest housler hakkında çok bir fikrim yok o yüzden nelere hazırlıklı olmanız gerekir söyleyemeyeceğim maalesef.. Ama ortam süper.. Yemekler süper..o cadde kendine has ve çoook keyifli bir yer :))

ALTİNİ CİZMEDEN EDEMEYECEĞİM SAKİN HA İLEGAL AKTİVİTELERE GİRMEYİN.. VALLA AKLİNİZ ALMAZ BİRDEN "MİDNİGHT EXPRESS Filminin Tayland versiyonunda bulursunuz kendiniz!!!!! Çok ciddi bir suçtur!!!!! kimse kurtaramaz sizi

......

Bütçeye gelelim.. nasıl bir tatil geçirmek istediğinize bağlı olarak değişebilir.. sokakta yemek yerseniz (seçerek ama-yoksa motor ariza yapabilir.. hatta nerde yerseniz yiyin zaten yapacak ahahaha )neyse..pardon :D, evet sokakta bir Ogün için 40baht verip karninizi doyurursunuz ama herşey tay yemeği yiyip yiyemeyeceğinize bağlı.. yoksa bisküvi ve konserve ile zaten yemek masrafından kurtulmus olursunuz :P.. Eğer yediklerinizden emin olamıyorsanız vejetaryen yemeklerini deneyin..en azından içinde ne domuz ne de başka yenmicek şeyler olmadığına emin olursunuz..gayet de güzeldir vejetaryen yemekler..

Eğer yok ben sokakta yemem diyorsanız da, size hem makul fiyata hem de her şeyden denemeniz için iyi bir secim olabilecek Central Chitlom Alışveriş merkezinin en üst katındaki The Food Loft'u öneririm.. aslında hep ayni yemekler ama en azından daha bir güven verici olabiliyor bu food court. Gene yok kalsın ben Uzakdoğu mutfağını sevmiyorum diye ısrar ederseniz de Pizza Hut var, Kentucky Fried Chicken var, Mc Donalds var kardeşim, aaa :D

Tayland ucuza ve güzel Çin yemeği ve Japon yemeği yiyebileceğiniz ender yerlerden..özellikle Japon yemeği için geçerli.. meşhur Oishi isimli bir restoran zinciri var.. 500baht'a yani 12-15usd'a acık büfe cin-Japon ve Sushi bar..oooy..oyyyy süper süper!!!!!
Gene oishi marka soğuk yeşil çayı da şiddetle tavsiye ederim..her yerde bulunur..ballısı, limonlusu valla hepsi çok güzel bana göre :P

Bangkok deyince ben böyle kendimi kaybediyorum.. Türkiye’nin dışında yaşamak istediğim tek yer diyebilirim.. büyüleyici, huzur verici ve hiç uyumayan bir şehir :))

Ben bol bol mideyi ilgilendiren şeyler yazmışım.. kemküm :P biraz da turistik mekanlardan bahsedelim..



Maalesef Brüksel'e gelirken ağırlık oluyor diye foto albümlerimi getirmemiştim, o yüzden kendi çektiğim resim hiç yok elimin altında, zamanında babamdan aktarmış olduğum onun çektiği birkaç resim var ama çok eksiklik hissediyorum böyle kuru kuru anlatınca Bangkok'u..
Süper bir site buldum ama çok güzel resimler var, ve işte budur dediğim resimler hepsi. Merakınızı gidermek için boş vaktinizde Bangkok Photos'a bir tıklayın derim ben :)
Bunun dışında, ilk resim Peninsula Hotel'inin sitesinden, ikinci resim'de Oriental'ın sitesinden alınmıştır. Üçücüsü ise Banyan Tree sitesinden alındı.
Diğer resimler ise Babişkomun çektikleri.. hay allah izin de istemedim ama :)))

Wednesday, July 25, 2007

Sil Baştan?


Şu sıralar kafayı yemiş durumdayım..


İnsan hayatına bu kadar zor mu yön verir kardeşim? Bu kadar zor mudur karara bağlayıp hadi bakalım kolları sıvayalım demek ??

Her şey ortada işte, A planı mı, B planı mı derken birden B planı suya düşüyor bu sene için.. ama azıcık daha araştırdığımda, bu sefer karşıma aklıma gelmeyen bir C planı çıkıveriyor.. Aslında şimdi hatırladım...Kongo'ya gittiğimde ben bu C planını düşünmüştüm ama sadece düşüncede kalmıştı.. Şimdi yeniden karşıma çıktı, bak sen?

Neden bahsettiğime dair hiçbir fikriniz yok biliyorum.. kendi düşüncelerime dalmışken birden yazarken buluverdim kendimi...

Efeendim, açıklayım ben size.. biz böle ailecek zırt pırt ülke değiştiriyoruz ya.. e benim de elimdeki, affedersiniz pek bir havalı Siyaset Bilimi & Kamu Yönetimi diplomamın, bu gel gitlerle dolu hayatımızda havasından başka bir getirisi olmuyor bana.. çok de severim kendisini: P az ter dökmedik alacağız diye, ama işte mutfağıma çerçeveleyip asmaya henüz elim varmadı... (hey gidi günler heeey... pek bir nostaljik oluverdim birden) Hmpfff :'(

Ne diyorduk? Hmm? E biz napcaz o zaman dedik? Orada burada, zaman ve mekanı hiçe sayabilecek, süper güçlere sahip bir diploma olsun elimizde o zaman dedik.. sihirli değnek misali :D

Düşündük taşındık, benim de sevdiğim şeyleri ele aldık ve dedik ki.. Aslı, sen madem böle yabancı dil öğrenmeyi de, öğretmeyi de pek seviyorsun, e o zaman haydi bakalım geliştir şu işi ve al eline bir dil diploması ki, öğretmenlik kapıları sana açılsın :)

Nasıl bir plan ama? Evet çok düşündük, belli oluyor dimi :P

Buna alternatif bir sürü muhteşem fikirler de vardı ama, memur çocuğu olunca (yok babişko sen üstüne alınma, ben çoook mutlu bir hayat geçirdim memur çocuğu olarak, daha güzel olamazdı inan bana, çok teşekkür ederim bizlere sunduğun bu hayat için :) -parantezi kapatalım yoksa nostalji gözyaşlarım şıpır şıpır akacak şimdi) ... evet, kendimize garanti bir iş alanı arayalım dedik, şöyle emekliliği de olan :D


Aslında muhteşem fikirlerimin arasında mesela çikolatacı (*) olmak, sanat tarihi okumak vardı (Türk filmlerindeki zengin fabrikatör kızının İtalya’da okuduğu gibi eheheh :D), yazarlık denemeleri vardı.. hatta ve hatta emlakçı bile olmak vardı-e biz Brüksel’de ev ararken çok zorlandık ya, biliyoruz beklentileri ve eksikleri)

Çok uzattım çok.... Daha bir sürü yere telefon etmeliyim.. ama kimseye ulaşamıyorum.. valla bir tek TR deki ve Belçika'daki üniversiteler çalışıyor sanki.. Maşallah, Fransızlar kompile tatil :D

Evet, iki tane seçenek kaldı elimde,

1/ Dil ve Edebiyat Master’ına başvurmak.. ki jüri kararı ile kabul edilirsem edileceğim.. dur bakalım.. eğer ekstra ders vermezlerse iki sene okunacak ve Belçika'da ders vermeği garantilemiş olacağız.. Tr için bilmiyorum diyeceğim, çünkü Ankara'da görüştüğüm eğitim enstitüleri "hayır efendim, master yeterli değildir, lisansınız dil olmalı" dedikleri için.. azcık tedirginim..

2/ Uygulamalı Yabancı Diller lisansımı bitirmek.. ama uzaktan bitirmek.. Paris X Üniversitesinin uzaktan eğitiminden yaralanarak benim teee fiii tarihinde Fransa'da başlayıp bıraktığım bölümün lisans derecesini almak... tahminen 1,5 sene (evet bölüm değiştirdim, hayat işte böyle bir şey.. değiştirmeseydim şimdi bu dertleri yaşamayacaktım, değiştirmeseydim ama İlker’le tanışamayacaktım.. yoksa kaderin bir cilvesi dediğimiz şey aslında ne yaparsan yap, varacağım nokta aynı mı demektir ?? )

Lisans dediğime bakmayın, bütün sistem değişti Avrupa'da artık Lisans Diploması 3 senede alınıyor (evet mantıken bizim 4 senelik üniversite diplomamıza denk) ama giderek 5 senelik eğitime doğru yönelim, bizim anladığımız üniversite mezunu master derecesiyle bitirmiş oluyor okulu... evet benim de kafam karışıyor.. lisans diyorum Belçikalı anlamıyor, bachelor diyorum Fransız anlamıyor bu sefer.. aaa ben türküm ama, benim hiç anlamamaya hakkım yok mu? işte ne gerekiyorsa yapın da şu lisansımı (Türk kriterlerinde) alayım işte....

ahaha aklıma şimdi başka bir şey daha geldi ama özel okul olduğu için çok tuzlu.. aslında göreceli tabii ama.. bu Fransa'daki eğitimle de aynı kapıya çıkıyor aslında.. ama uzaktan eğitim yerine, Brüksel'de okullu olmak anlamını taşıyor..


Sil baştan, yeniden okuyacağım ben bu gidişle.. kucağımda çocuğum derslere girerim artık eheheh :D (bak gene bu lafla yoksa çocuk mu gelio diye heyecanlananlar var biliyorum :D.. benim ki lafın gelişi caaaanım... )


Kalın Sağlıcakla :)



Açıklamalar:

( * ) Efendim, pek muhteren abiciğim (Türk Dil Kurumu Müfettişi gibi maşallah), geçen yazılarımdan birinde , çikolata kelimesini ısrarla yanlış yazdığımı (çukulata), telefon görüşmemizin ilk dakikasında dikkatime getirmişti.. Malumunuz, bazılarınızın gözünü tırmalıyordur zaten, yazılarımda çok fazla yazım hatası oluyor, biliyorum.. bazen bir an önce yayınlamak için, kontrol etmek çok uzun ve zor geliyor (e çok uzun oluyor yazılar, yoruluyorum valla). Sevgili eşimin tavsiyesine, word'da yaz, sonra buraya yapıştırmayı da pek uygulamıyorum .. ama bu minik kutucukta yazmakla, word'da yazmak arasında çook fark var... yazan bilir diim :P, dimi ama ? Neyse, uzun lafın kısası.. bazen daha çok çaba sarfediyorum yazarken, ama inanın konuşma dilinde yazmak da ayrı bir hoşuma gidiyor ve sanki kendimi o zaman daha iyi hatta "sesli" ifade edebliyormuşum gibime de geliyor..

Çikolata kelimesine gelince.. "çikolata" telafuz ve yazılış olarak bana hep yanlış gelmiştir.. niye bilmem ama ,doğrusu kulağıma çukulata hep daha güzel geliyor.. (mesela menü-mönü, sandviç-sandöviç örenklerinde olduğu gibi..) ama yanılıyormuşum.. Hatta zamanında bir şarkı vardı.. "Çikolata kız, çikolata kız" diye.. amma cık cıklamıştım.. yanlış söylüyor diye.. evet ben burda noktayı koyayım en iyisi :)


Türk Dil Kurumu:

çikolata
isim İtalyanca cioccolata

Yazım Kılavuzu'nda Söz


çikolata çikolatacı çikolatacılık,-ğı çikolatalı
çikolatasız


****

Kaynak niyetine : yukarıda çalışan kızların fotosunu, bütün günümü geçirdiğim ULB'nin sayfasından aldım..


Monday, July 23, 2007

Tatil Bitti

3 haftalık, dört gözle beklemiş olduğumuz tatil bir solukta bitiverdi.. bişi anladiysam arap olayim dicem, ama demiim.. gene de denize girdik, güneş yüzü gördük, 30 derece ve üstü nasıl birşeymiş hatırladık işte.. yok yok.. kısa mısa ama güzeldi... en güzeli de memleket hasreti giderdik.. benden çok ilker tabii ki :)

Kısa kısa yazacak o kadar çok şey birikti ki aslında.. mesela gider gitmez gözümüze serap gibi gözüken sebze meyve bolluğu ve bunların, benzeri olmayan enfes tadları.. Gittiğimizin ilk günü kayınvalidemlerde meyve hazirlarken, dolaptan çıkan bu 7 kiloluk kirazları çekmeden edemedim.. sırf bakarken gözüm doydu :) biz de buralarda 200 gr'lık paketlerde aliyoruz kirazi.. iki paket alinca kasada kendimi çok zengin hissediyorum :P kilosu da 8 euro hani !!

Yani uzun lafın kısası: biz bu yaz meyveye doyduk :D özellikle kiraz ve karpuza..

***
Bu sene deniz tatilimizi Kıbrıs'ta yaptık ve çok farklı duygularla ayrıldım ben Kıbrıs'dan.. Özellikle Kıbrıs sorunu hakkındaki düşüncelerim bambaşka bir şekil aldı, kıbrıslılarla konuştukça.. Bir de çok hoşuma giden ve kıbrıs'ta muhalefetin sık sık tekrarladığı bir laf benim için bu yaza damgasını vuran laflardan biri oldu: "Yes Annan dedik, Ye Anam anladınız" :D

Kuzey Kıbrıs el değmemiş bir cennet hala.. denizi muhteşem güzel ve inanilmaz berrak, kumsalları henüz yoğun bir turist akımına uğrayamadığı için hala tertemiz.. Ben çok keyif aldım Kıbrıs tatilimizden.. Bununla birlikte görümcemle de daha fazla vakit geçirdiğimiz için ayrı bir mutlu oldum :) Tek üzüldüğüm şey, bol bol balık ve deniz ürünü yiyeceğimizi hayal ederken her gece neredeyse et yememiz oldu.. ama olsun, Brüksel'de mangal yapamadığımız için o da ayrı bir keyif kattı aslında tatilimize :)

***
Evet, bir de Türkiye'deki seçim çılgınlığını yaşadık birebir.. Bazen gülerek bazen düşünerek partilerin seçim afişleriyle yattık kaltık 3 hafta boyunca.. Mizah dergilerini ayrı bir keyifle okuduk ama..... oyumuzu kullanamadan gözümüz yaşlı döndük..

Eğer 2002 seçimlerinde Türkiye'de oy kullandıysanız, sistem artık sizi otomatik olarak kullandığınız yere kaydediyor (muhtarlık ve ikamet adresi ile birebir hiçbir alakası yok..), ikametkahınızı aldırdıysanız bile, seçmen listetleri askıya alındığı dönemde seçmen kaydınızı dondurmanız gerekiyormus eğer gümrük kapısında oyunuzu kullanmak istiyorsanız.. biz bunu maalesef çok geç öğrendik.. Yüksek seçim kuruluna gittik vs ama yapıcak bişi yokmuş.. Biletimi uzatayım dedim Ankara'da oyumu kullanmak için, ama gurbet havayolları sevgili Onur Air, tarih değişikliği için benden 160 euro isteyince.. oyumu kullanamadan geldim işte..

***

Geldik, gelmesine Brüksel'e de ben hala ruhen Türkiye'deyim onu anladım.. bavulumu bile boşaltmak istemiyorum.. yarısını boşalttım gerisi öylece duruyor..

Türkiye şu günlerde kuraklıkla burun buruna gelmişken buralarda her gün maşallah bu kadar yağmur yağması beni daha da bir üzüyor... Alın size küresel ısınma..

Benim anlamadığım şey, kaç aydır basbas bağrılıyor, yazılıyor, çiziliyor barajlar boşaldı aman dikkatli kullanın suyu diye.. e tamam yazmak çizmek, uyarmak bir yere kadar da.. niye barajların %6 doluluğa inmesini beklersin önlem almak için.. Ankara için konuşuyorum, ağustos ayından itibaren gün aşırı verilecekmiş su.. e sen bunun bu noktaya geleceğini biliyosun da niye bunun önlemini almıyorsun.. %50 doluluğa geldiğinde başlasaydın ya yavaştan su kesintilerine.. belki %6'ya gelmezdik bu kadar çabuk, bu esnada nehir suyunu arıtıp ankaraya vermeye başlardın bile belki?? Ben bişi anlamış değilim valla ama türkiye koşar adımlarla kuraklığa doğru gidiyor :(

Canımı sıktım kendi kendime bak gene :(


Uzun lafın kısası: ben döndüm.. pek yakında gene yazarım, yine yazarım.. hep yazarım :D

aklıma Radyo Odtü'nün modern sabahlardaki "merabaaaa, cüceyim ben" (konuşan cüce) şarkısı geldi.. hoşuna mı gitti :P ehe ehe ehe :D


kalın sağlıcakla :)

Thursday, June 28, 2007

Bruksel'de yeni kesifler


Tatile cikmamiza ramak kala her zamanki telasa yeniden kapildik.. kime ne alacagiz? Buradan neler hediye gider? Diger seferlerde cukulata aldik bol bol.. hemde Bruj'de yasamanin verdigi ayricalikla Van Oost cukulatalarinindan goturduk.. Her ne kadar Burj'de kose basi cukulataci olsa da.. hemde ev yapimi, dukkanin arka tarafindaki atolyede yapilan hani.. denemelerimiz sonucunda iki tane cukulataciya gonul bagladik.. biri yukarida adi gecen Van Oost, digeri de Dumon cukulatalari (Bruj, Eiermarkt meydaninda) .. Ikincisi belki de ilk gidisimizde bize cok sicak davrandigi icindir ki daha sikca gitmeye basladik.. ee tabii bir de tadimlik cukulata sunmasindanda etkilenmedik degil hani.. Cok ama cok nadirdir ki alacaginiz bir urunun tadina onceden bakabilmeniz.. Dumon bizi valla ikram ettigi cukulatalariyla hatta bazen elimize verdigi yolluk cukulatalarla tavlamadi degil :) ama cukulatasi da cok guzel tabii ki -ben ozellikle deniz urunleri seklindekileri cok begendim.

E artik Bruj'de yasamadigimiza gore ve zamaninda bol bol bruj'den cukulata goturdugumuz icin, yeni seyler kesfetmemiz gerekiyordu hediyelik olarak...

Ankara'ya son gidisimde, ilker'le havaalaninda bir kahve icerken, burada otomatik olarak her kahveyle verilen cukulata veya biskuvilerden bu sefer biskuvi denk geldi bana.. ama ne biskuvi :) benim varligini nedense uzun bir suredir unuttugum meshur belcika speculoos biskuvisi .. Kahvemin yaninda taptaze speküloz biskuvisinin agzimda birkatigi tat muhtesemdi, resmen mest oldum.. ve neden daha once bu biskuviyi hediye olarak goturmeyi akil edemedigimi dusundum... ben dusune durayim, allahtan duty free'de cok guzel kalitede speculoos buldum ve hemen kaptim bir iki kutu :) Allah'tan aile mensuplari da bizim gibi damak zevkine sahip ki, herkes bayildi biskuviye ;)

E simdi havaalanindan aldigim speculos markasindan ben Bruksel'de maalesef bulamadim.. ve neden bulamadigimi da henuz anlayabilmis degilim.. benim almis oldugum ve en cok begendigim, incecik olanlari sorduk sorusturduk.. (bazen kalin kalin oluyor biskuviler ve gercektende ayni zevkle de yenmiyorlar) Tabii bu arada yanlis sorusturdugumuzu da dun aksam anladim.. bizim cok sevdigimiz incecik kagit gibi olan biskuvilerin Neuhaus'ta satildigini ogrendik.. simdi bunu aklinizin bir kenarinda tutun.. bu konuya geri donecegim :)

Gidecek hediyelerden birine karar vermis olduk bile :) oh ne guzel.. ama oyle elde bir paket biskuviyle de gidilir mi ki acaba diye kendi kendimize de dusunduk durduk.. sanki cok bi az gibi geldi.. iste 'gurbetci' oldugumuzu her seferinde turkiye'ye gidip gelislerimizde anliyorum ben.. giderken 80'lerin "Alamanya'dan halamlar barbie bebek, cukulata getirdiler" klise cumlesini biz de " Belcika'dan cocuklarimiz, kardeslerimiz geldi" versiyonunu yasatmaktayiz gunumuzde :) ha donuslerde alip da getirdiklermize hic deginmiyorum.. utaniyorum bazen... ama bana ne.. gene yapicam, gene yapicam iste :D -Turkum ve gururluyum :)

Neyse, ne alalim ne edelim dusunceleri birden cok bahsi gecen ama bizim bir turlu kesfedemedigimiz Univers du Thé magzasini aklimiza getirdi. Ikimizin ailesi de guzel caya pek meraklidirlar.. buna tabii son zamanlarin gozde icecegi yesil cay ve variyantlari da dahil olmak uzere.. (anneler babalar ama sadece -kardeslerimiz daha cok kahveci de) Gecen aksam, arkadaslar'da ilker Univers du The'de alinmis cok guzel degisik bir cay icmisti ve bizdeki ampulu yakan da bu guzel deneyim oldu.. oh be, tamamdir.. bulduk iste hediyemizi :)


Magzanin sahibi Arianne hanimin cok guzel turkce konsutugunu da biliyoruz bu arada..

Ben dun yagmur ruzgar demeden dustum yollara- evet hatirlayalim, Turkiye cehennem sicaklariyla kavrulurken Belcika'ya kis geri geldi resmen (donuyorummmm).

Univers du Thé, Bruksel'in cok hos bir mekani olan Sablon meydaninda.. ( rue Bodenbroek 14, Sablon- Bruxelles)

Dukkana girdim ve buyulendim resmen.. disarinin kasvetli havasi birden yok oldu, zaman ve mekan kavrami kayboldu adeta etrafimda.. Kendim de amator bir cay sevdalisi olarak hangi bir cayi koklayacagimi sasirdim.. neye bakacagimi, ne istedigimi, ne alacagimi sasiriverdim.. heycanladim yahu :)

Iceride bana yardimci olan beyle uzuun uzuuun konustuk ettik, bana bir suru cay koklatti.. hepsini tek tek anlatti.. kafam daha da cok karisti.. bilumum siyah cay, yesil cay ve kirmizi cay cesitleri... ben nasil karar verebilcem ki simdi.. hepsini istiyorum, hepsini ! diye gozum donmus sekilde haykiracaktim neredeyse :D

Bir ara, nereli oldugumu sordu.. turkum dedigim anda yabancilara has aksanla ama cok guzel bir turkceyle konusmaya basladi Daniel benimle... Bende gozler acilmis... Saskin saskin anlamaya calisiyordum : Nassi yani? Turkce mi?

Daniel, Arianne'in ortagiymis.. ama ama kafam karisti.. bu guzel turkce de nerden?? Uzuuun uzun, keyifli keyifli konustuk.. Daniel , turkceyi belcika'da ogrenmis, okumaya sonra istanbul'a gitmis ve orada iki sene kalmis.. anladigim kadariyla, kalmak da istemis ama kismet olmamis bir turlu :( (valla kismet gibi kelimelere de cok guzel hakim :) bravo valla)

Turkce, Turkiye.. kim nicin burada orada derken.. benim telefonum caldi... Yesim :) Evet, biz "belcika blogcular dernegi" kurmus misali bulustuk, tanistik, birbirimizi pek bir sevdik ve sik sik da gorusmeye basladik.. pek bir guzel oldu valla :) keyfim yerinde benim bu aralar :))) Neyse, Yesim'e " ben Sablon'da super bir cay dukkani kesfettim" dememle beraber "aa biz orayi biliyoruz" demesi bir oldu :) Yesim de burayi biliyormus, hatta onlarda Arianne'la tanismislar, konusmuslar..

Tamam olabilir, biz herseyi geriden takip ediyoruz, napiim.. Lost dizisini de yeni kesfettik zaten :D, yakinda da dunyanin yuvarlak oldugunu ogrenicez, az sabir ehe ehe :P

Neyse, ben uc tane farkli cay aldim.. Birisi English Cottage cayi, mis gibi kokuyordu :) Ikincisi, kayinvalidemlere Japon yesil cayi.. Kendimize de bizim 'sakiz' kokulu dedigimiz Temple Celeste cayi aldik.. bir yesil cay, passion fruit, seftali karisimi.. sabahtan beri iki barak ictim.. cok guzel coooooooooook :) genelde herseye seker atan ben bu sefer hic gerek duymadim :))

Daniel bir de bize, daha dogrusu esime tadmasi icin naneli yesil cay verdi deneme boyutunda.. o da cok guzel kokuyor.. soylememis olsaydim simdiye kadar ben coktan denemistim o cayi :) Ama bir kere soylemis bulundum ilker'e.. aksama sorar hanimis naneli yesil cayim diye :D..


Bu guzel kesiften sonra, Speculoos icin bir de Daniel'e danistim ve bana Dandoy biskuvitcisini tavsiye etti. Grand Place'in hemen arkasindaymis..

Ece ve Yesim de o civarda olduklari icin, ben dukkanlar kapanmadan once kostur kostur Dandoy'e gittim..
Iste gene benim/bizim yeni kesfettigimiz bir yer.. megersem cok meshurmus..

Simdi yukarida hani dedim ya bunu aklinizin bir kenarinda tutun dedigim mevzuya gelicem.. Belcika'da bir de gene cay kahveyle restoranlarda, cafe'lerde verilen coook guzel incecik bademli biskuvitler var.. ben speculoos dedigim zaman ilker benim o bademli biskuvitlerden bahsettigimi anlamis.. Neyse, onlardan ayrica alicam artik..

Dandoy'de cesit cesit biskuvi mevcut tabii.. ilkerin bahsettigi bademli biskuvilerden de var tabii ki ama ben ondan cok az aldim.. onu neuhaus'tan alip denicem..


Sabah uyanir uyanmaz, ilker biskuviiiiii diye sayiklamaya basladi bugun :) ve hemen bir paketini acti.. E o acinca ben de yedim bir tane :) Tad olarak cok guzel ama benim Duty Free'de aldiklarim cok daha ince ve citir citirlardi.. o kadar ki 3'te 1'i kirilmisti aldiklarimin.. ama ne yalan soyliim, oburlerini daha cok sevmistim ben.. Ama olsun, Dandoy'da tipik bir Belcika dukkani, 1829'dan beri biskuvitciymis mesela.. yani Dandoy biskuvilerini belki elestirmek bana dusmez.. ben sadece kendi damak zevkime gore bir kiyas yaptim iste :P Kiyasim simdilik sadece speculooslar icin gecerli.. bademlileri denemedim..

Ama soyle bir gercek var, neuhaus'tan alincak bir biskuvi veya cukulata da bana cok ruhsuz geliyor, geleneksel dukkanlar daha bir hosuma gidiyor.. Dandoy'a girince de zaten bu havasi beni cezbetti.. tarih filmlerinden firlamis gibiydi :) etajerler, vitrin, duvardaki biskuvi kaliplari.. icerideki koku.. cok hostu gercekten de :))

Alisverisimi yaptiktan sonra, dogru Rue Neuve'e, Yesim ve Ece'yle bulusmaya gittim.. saka maka aldigim biskuviler de baya agirdi hani :)

Belcika'da yaz indirimi temmuz ayiyla beraber basliyacak ve ben de dahil olmak uzere herkes bekliyor ama ne hikmetse gecen sene de bu sene de her yaz indirimi doneminde biz nedense yaz tatili icin turkiye'de oluyoruz >:( Bu iste bir is var, birileri benim alisveris etmemi sabote ediyor sanki :P


Bruksel'in sanirim en uzun alisveris caddesi olan Rue Neuve'e mahsus olarak, (baska yerde gormedim cunku) 26-29 haziran arasi "Braderie" yapilmis.. ve butun caddedeki dukkanlar katilmis, herkes indirimli mallarini sokaga cikarmis, tam bir curcunaydi valla :) Braderie icin kafami kurcaladim epey, indirim desen degil, bir pazari desen degil.. bulamadim acikcasi tam anlamini :( bulan varsa cuk diye oturan bir turkce karsilik cok memnun olurum :)
Iste rue neuve'deki bu indirim oncesi indirim de, insanlari yagmur camur demeden sokaklara dokmustu... hmm?? belki de yagmur camur kismi birtek beni engelliyor, herkes eldeki kosullarla yasamayi coktan kabullenmistir iste??
Biz de blogcu tayfa olarak kendimizi o sokaga dokulen grubun icinde bulduk.. saat alti gibi bir kahve icelim ayol diyerek, exki'ye attik kendimizi.. yagmur durmustu, artik ic mekanlarda sigara icilmedigi icin de disari oturalim dedik. ama ne gorelim, saat alti ve disaridaki sandalyeler toplanmaya baslamis bile.. kasada kahvemi oderken, kahvemizi disarda icme ihtimalimiz olabilcek mi acaba diye sorma ihtiyaci duydum.. cocukcagiz da aa evet, bir iki masa var disarda dedi.. gene merakli oldugum icin soramadan edemedim: kacta kapatiyorsunuz? yedide dedi... benim gene aklim karisti bu ise.. yahu bir saat onceden disaridaki sandalyeleri neden kaldirirsin??? anlamak icin caba gostermicem bundan sonra, ben yoruluyorum sonunda ...

Monday, June 25, 2007

Chicon.. Endive.. Witloof.. Hindiba.. Andiv Salatasi


Iste soz verdigim gibi, daha once bahsettigim favori salatlarimdan birisi olan hardal soslu hindiba salatasi... Tarifi tabii ki dilimden dusmeyen BBC Good Food'un, 101 Simple Supper kitabindan. Valla beni kesin maasa baglamalari gerek artik.. bu kadar reklam da olmaz ki kardesim :)

Hardal soslu Hindiba (andiv) Salatasi -4 kisilik

- 5-6 adet hindiba (istege gore dilimlenmis veya yaprak yaprak yikanmis)
- 1 adet kabuklu kirmizi elma, ince ince dilimlenmis (ben bu sefer koymadim)
- yarim cag bardagi ceviz ici (istenilirse daha az veya dah cok hatta hic konmadan da olur)
- istenilen miktarda rendelenmis/ ince dilimlenmis veya kup kup kesilmis cheddar peyniri

Sos : 5 yemek kasigi zeytinyagi, 2 tatli kasigi bal, 1 yemek kasigi hardal (taneli hardal daha sik ve guzel oluyor ama yoksa normal hardal da olur), 2 yemek kasigi limon suyu, tuz ve karabiber


- Sosu kucuk bir kasede butun malzemelerin iyice karismasini saglayarak hazirlayalim.
-Suslemek icin bir kenara bir miktar peynir ve ceviz ayirdiktan sonra butun malzemeleri bir salata kabina koyalim
- Sosunu dokup butun salatayi karistiralim..
- Ayirdigimiz peynir ve cevizle susledikten sonra ustunden taze cekilmis karabiber dokup servis edelim..

Sirf salata yenilecekse ayri ayri tabaklara hazirlanabilir (benim bu sefer yaptigim gibi) , sosu bolusturup servis edilebilir. Sulu olmayan butun et/tavuk/balik yemekleriyle guzel gidiyor.

Cheddar yerine emental peyniri ile de denedim, fena olmadi.. ama anlasilan su ki yogun aromasi olan peynirlerle guzel gidiyor hindiba (belki comte peyniri ile de guzel olur). balli hardalli sosu da normalde azcik acimtirak bir tadi olan hindibayi yumusatiyor..

Benim cok begendigim ve her yedigimde mmmmmmmmm enfes dedigim bir salata bu :) Umarim sizlerle begenirsiniz..

Afiyet Seker olsun :)
Kalin Saglicakla...



P.S. : Internette fransiz ve yabanci peynir cesitleri hakkinda turkce bilgi aradim ama cok fazla birsey bulamadim, buradan az da olsa birkac tane dunyaca unlu ve yaygin kullanimli peynir cesitleri hakkinda kisa bilgiler var. Ilgilenenlere :)

Ekstra P.S .: Bir de belki yabanci (e cogu fransiz iste) peynir cesitleri hakkinda kisisel yorumlarimi da ekleyerek kisa bilgiler verebilirim bir ara.. hmm?? neden olmasin??

(giderek yemek agirlikli oldu benim blog valla.. hepsi tipik bir midesine duskun boga burcu olmamdan kaynaklaniyor, valla :D benim sucum yok yani.. ehe ehe :D)

Friday, June 22, 2007

salute the king

Bahsettigim Tayland Kralinin sinemalarda gosterilen klibinden birisi.

Not: evet, sinemada kacak cekilmis :P

Mevsimleri geri istiyorum !!! (+Bonus Tayland I )


Sanirim bu resim cogu insana maille ulasmistir.. bana geleli de epey oldu aslinda ama bugun boyle havanin dansozulugunu hayretler icerisinde seyrederken aklima geldi.. (su anda bruksel'deki hava durumu asagidaki gibidir!!) >:(


Hatta, dusunceler silsilesine haziran ayinin bitmesine ramak kala bu igrenc havadan baslayarak kendimi en son burnumda tuten Tayland'i gozumde canlandirirken buluverdim.

Sonucta kuresel isinmadan hepimiz nasibimizi aliyoruz.. Eee, gelismis ulkeler yani bati medeniyeti bu gelismisligi elde edene kadar boyle bir sorun yoktu nasil olsa.. istedikleri kadar cevreyi kirlettiler.. sonuclarini da simdi hepimiz goruyoruz.. ama lutfen, pardon, onlar simdi kendi ettikleri pisligi baskalari etmesin diye ugrasiyorlar caaani gonulden, gezegenimizi kurtarma misyonu ile, e bi zahmet hani... Avrupa'da gereginden fazla kaldigimi her seferinde bu dusuncelere kapilinca fark ediyorum.. gitme zamani gelmis... ama oyle ha deyince de insan gidemiyor iste :(

Neyse, insanoglunun alisagelmis bencilligi ile tabii ki kendimi ilgilendiren dusuncelere dalmakla mesgulum ben de boyle gunlerde: ah soyle havalar guzel olsa, bahar aylarinda bahari yasasak, yaz aylarinda yazi... ah ah.. balkonda soyle guzelbi sofra kursak, ne yagmur olsun ne de cok sicak olsun.. tam kivaminda bir kahvalti yapsak soyle.. haziran ayinda hem sandalet hem de yagmurlugu bir arada giyme geregi hissetmesek.. cok mu sey istiyorum ??? (gezegeni sattim bile :D, ben mi kirlettim kardesim? kirletenler ugrassin, ben mevsimlerimi geri istiyorum o kadar :P)

Sanki bir de benim sevdigim yerler boyle kuresel isinmadan etkilenmiyormis gibi bir hisse kapiliyorum :) Turkiye'de bisi olmaz, havalar mis gibi iste.. oh canim memleketim :P
Tabii ki Turkiye de nasibini aliyor, bakalim 10 sene sonra nasil olacak durum? Herhalde Ankara sular icinde kalmaz, oh yirttik.. Hmmm? ama kuraklikla beraber collesir bak.. olmadi iste :(

O zaman Tayland'a gideriz.. ama orasi da pek tekin olmaz bu gidisle.. halbuki.. buhu buhu :'( (aglama efekti)

Neyse, ben bu karamsar tabloyu bir kenara birakip, hala zaman varken Tayland'in guzelliklerinden bahsedeyim azcik :) Yasamak istedigim ikinci yer... Evet, cok ozledim...



Bonus Material: Tayland 1


Tayland'la ilk tanismam 2002 yazindaydi.. Hayatimdaki ilk uzun menzili ucustu- 10 saat!!! .. ama ne yalan soliim, babam sagolsun (bu laftan nefret ettigim kadar da hoslanmaktayimdir ! :P) cok guzel bir yolculuk gecirdim.. Kendime kizdigim seyler de var tabii bu yolculugu dusuncukce, ama olan olmus, gecmis zaman.. (aslinda ilk gidisimde tek basima gitmek isterdim ama okuldan bir kiz arkadasim benimle geldi ve 4 haftalik tatilimin 3 haftasini bizimle gecirdi.. evet pek aile saadeti olmadi.. bazen hayir demeyi bilmek lazim.. ogreniyorum.. cok gec kalmisim ama..)


Annemler, kisa bir suredir Bangkok'taydilar ama adetleri hemen ogrenmis olmalilar ki-ya da birileri kulaklarina fisildamisti :)- ucaktan iner inmez babam bizi elinde yasemin ciceklerinden yapilmis taclarla karsiladi :) Zaten, ucaktan iner inmez babami gormeyi beklemiyordum, cicekli bir karsilama hic ama hic beklemiyordum..
Ilk suprizim cicekler ve babami gormek olmustu, ikinci suprizim ise... oy oy oy... Havaalanindan ciktigimiz o ilk anda, o sicak ve rutubet resmen once bir sag, sonra da bir sol krose atti ve gitti.... woaw... bu neydi boyle?? bu nem nedir? bu sicak nedir.. iki dakikada kot pantalonum ustume yapisti.. nefes alirken zorlandim resmen!!!

Eveeeet, welcome to Thailand :)

Havaalanindan eve giderken, belgesellerde hep izledigim ama bir turlu neresi oldugunu hatirlamadigim goruntulerin ev sahibi oldugu ulkeye geldigimi birden fark ettim.. Hani yerlere kadar sarkan elektrik ve telefon telleri, hani ustunde abidik gubidik yazilarin oldugu rengarenk boyali minibusler.. evet, evet... burasi orasiydi!!! Burasi Taylandmis!!!

Trafigin ters akmasi direkt benim araba tutmasini tetikledi.. ama oyle heycanliydim ki, bir yandan disariyi mumkun oldugu kadar seyretmeye calisiyor, diger yandan ise babamin yolculuk hakkindaki sordugu sorulara cevap yetistirmeye calisiyordum... Benim gibi araba sizi de cok tutuyorsa, bunun ne denli yorucu ve mide bulandirici oldugunu tahmin edebilirsiniz..


Sonunda eve varmistik.. o nasil bir bahce, nasil bir yesillik??... gectigimiz nasil bir mahalle? neydi bu?? neresiydi burasi?? sokaklarda pespese kucuk el arabalari, basinda ise bisiler pisiren mi desem yoksa sadece satan mi desem onluklu ve cogu zaman kafasinda bisiler olan insanlar.. arabalarin saginda solunda ici dolu posetler... sokaklar kalabalik.. kaldirim denen bisi yok.. motosikletlerin arkasina yan oturmus, duzgun giyinimli, ellerinde birer poset ve/veya minik bir cuzdan, ayaklarinda terlikler sadece tek elleriyle bir yere tutunan kadinlar, ayaklari yukari kirmis bir halde hizla bir yerlere gidiyordu.. bu nasil bir cambazliktir diye icimden gecirmedim degil.. daha sonra o motosikletlerin, taksi oldugunu ogrendim :) Eve giden yolda iki kosede moto-taksi duragini da ogrendim daha sonra. Motosikletli taksicilerin ustlerinde, parlak turuncu bir yelek, bunlarin sirtlarinda da tay karakterleriyle sayilar yazmakta...

Bahcedeki yesillik neredeyse tepemizde olan gunesi kesmekteydi.. heryerden bir ses geliyordu, yasiyordu bu bahce.. annem ve evdekiler biz bahceye girer girmez geldiler bizi karsilamaya :) bir kere daha yasemin taclarini bileklerimizden gecirdiler, ve simdiye kadar hep filmlerde gordugum uzakdogu selamlariyla simsicak bir "sawadi kaa" dediler (evet evet o selamlama sekli iste :) anlatmama gerek yok sanirim :D) (sawadi kaa: Merhaba).

Sarmas dolas annemlerle iceriye girdik.. vaaay... resimlerden cok daha guzelmis ev diye dusunmedim degil.. biz girdikten hemen sonra arkadasn valizleri getirdip odalarimiza yerlestirdiler.. gozumen kacmadi degil hani :) sonra da iki kol vucuda paralel bicimde, egilerek izin isteyip ciktilar... tam oturduk, piti piti buz gibi su geldi hepimize.. servis yaparkende boyle egildiklerini fark ettim sanki.. ama mutluluktan, annemlerle olmaktan, yepyeni bir yerde olmaktan cogu detayi gozumden kacirdim acikcasi :(

Ama ilk izlenimlerimi cok iyi hatirliyorum -daha afrika'yi yasamamistik o zaman :)- cok bir koloniyal hissetmistim ortami... filmlerde seyrettigim Hindiçin aklima gelmisti.. somurge donemi vs.. ama her taylinin duydugu buyuk gururla ben de burada altini cizmek istiyorum, tayland hic bir zaman bir somurge olmamistir.. lutfen.. dikkat edelim buna :) karisiklik olmasin.. Ama tabii ki butun komsulari buyuk imparatorluklarin somurgesi iken de kendileri de az cok bundan bir sekilde etkilenmislerdir... kultur de cok onemli tabii.. bu egilerek servis vs iste o an aklimda somurgeciligi canlandirdiysa da, tay kulturunun cok onemli bir parcasi olan saygidan kaynaklaniyor.. Mesela, cok basit ve gunluk bir ornek: supermarkette reyonunun onunde bir urun secerken onunuzden birisi gecerse muhakkak egilerek gecer size rahatsizlik vermemek icin.. yaaa bir de biz kendimize saygiliyiz deriz :P ehehehe

Bizde nasil Ataturk'e saygi gosteriliyorsa, Tayland'da da Kral'a inanilmaz saygi gosterilir.. ama bir farkla, Kral ve Kraliyet ailesi hakkinda elestirel konusmak kesinlikle afedilmez bir kabalik ve saygisizliktir.. e aslinda bizde de cok farkli degil hani... (otokritik yapiyorum rahatsiz edilmek istemiyorum -30 sn sonra tekrar sizlerle olucam :) )
Hmmm, mesela bizdeki isyerlerinde Ataturk resimleri gibi onlarda Kral'in resmi yuksekte asilidir.. Aa ama en onemli iki seyi unuttum.. birincisi her gun saat 18:00'de ulusal mars sokaklarda calar ve sokaktaki insanlar saygi durusunda bulunur.. ikincisi ise :) sinema'da her filmden once kralin goruntulerinden olusan farkli birkac kisa klipten biri esliginde (soz blog'a koyucam) herkes kral icin saygi durusuna kalkar.. Acikcasi benim nedense her seferinde tuylerim diken diken olurdu.. etkileniyorum valla :) tayli olabilir miyim ki? :)




Tayland'a ilk gelisim, sonraki seferlerde de oldugu gibi, o buyuk heycan ve mutlulukla basladi :)

Ilk ziyaretime isinma turuydu diyebiliriz ama ilk dakikalardan itibaren ben o sicacik ulkenin o koskoca gulumsemenin eksik olmadigi insanlarini da ulke kadar sevdim..
Turkiye'de cok sey duyuyor insan.. ay cok kokuyor, ay yemekleri cok kotu, ay cok pis heryer gibi... butun bunlari 100% yalanlayamasam da, bizim ulkemizden daha kotu kokmuyor, bizim ulkemizden daha pis degil, bizim bazi yemeklerimizin de yabancilara kotu geldiginden daha fazla kotu degil yemekleri..

Ilk ziyaretim benim icin nasil isinma turu olduysa umarim sizler icin de bu Tayland 1 yazim olmustur.. Hatta belki gidiceksinizdir, gitmeyi dusunuyorsunuzdur, belki de bundan sonraki geziniz icin gitmeye ikna edebilirim :)
Bu bir baslangicti.. Tayland'da bulundugum sure icinde binbir fikir gecerdi aklimdan, turkler icin ozel, tayland'da yasayan birinin agzindan yazilmis bir gezi kitapcigi hatta brosuru desem daha dogru olur... bole kucuk bir formatta, cok yer kaplamicak.. geleneksel turistik gezi yerlerinin disinda gorulmeye deger yerlerden bahseden bir rehber :) belki sanal ortamda bunu yapmayi basarabilirim :)

ayrica, turk gibi baslamak, alman gibi bitirmek neden deniyor cok iyi anliyorum artik :(



kalin saglicakla..

Tuesday, June 5, 2007

Dikkat !! Reklam Icerikli :)



Efendim, kapali bir haziran gununde Bruksel'den hepinize merhaba.. Bugunku beraberligimizde havadan sudan bahsetmek niyetindeydim ama zaten bu kapali havayla yeterince aci cekiyorum, bir de sizlere cektirmeyim dedim :) O yuzden sizlere dun aksam yemegimizin tarifini veriim barii.. e napiiim elim kasiniyor, yazmam lazim :)

Ben verdiim kilolari almaya henuz baslamadim, ama sevgili esim hafiften, ama cok hafiften basladi. O yuzden, surekli olmamak uzere, gene bazi aksamlar salata yemege karar verdik.
Dun de gec yedigimiz icin buna cok uygun bir aksamdi :) -valla pazartesi diyeti diiil :D

Simdi bu salatayi bir kere daha yapmistim, orijinal tarifine sadik kalarak. Ama dun evde bazi eksikler oldugu icin ve bazi malzemelerle daha da bollastirmak istedigim icin tarifi mini minnacik degistirdim... Evet esin kaynagim gene BBC Good Food ama bu sefer: BBC Good Food, 101 Fish & Seafood Dishes


Kirmizi Soganli Ton Baligi Salatasi (2 kisilik)

-iki orta/buyuk patates (haslanip parca parca kesilcek, kabuklu da olur)
-1 orta boy kirmizi sogan (piyazlik dograncak)
-1 yemek kasigi kapari (bu sefer ben koymadim)
- bir kutu (200gr) konserve ton baligi
-bolca roka veya tere, ben bir de birkac yaprak kivircik ekledim

sos: 4 yemek kasigi zeytinyagi, 1 limonun suyu, 2 tatli kasigi hardal, tuz karabiber.

Salata kabinda once sos hazirlanir, sirasiyla patates, sogan, kapari, ton baligi ve en son roka ve salata eklenerek iyice karistirilir ve servis yapilir..

Kesinlikle cok basit ama hem doyurucu hem de lezzetli bir aksam yemegi olabiliyor iste :D


BBC Good Food'un buna benzer daha bircok 101 yemek tarifi olan, konulara gore hazirlanmis yemek kitaplari var, benim en cok kullandigim kaynaklardan biri 101 simple suppers ve -nazar degmesin tahtaya vuralim, tik tik tik- hic bir zaman beni yari yolda birakmadilar, hep tuttu ve hep cok lezzetli oldu yaptigim tarifler. En sevdigim ozelligi de butun tarfilerin basitce anlatiliyor olmasi, kitabin basinda olcu tablosu da var, ama en onemlisi hem kucuk bir kitap olmasi hem de her tarifin yaninda kocaman resmi olmasi :)) Eee, yemek once goze sonra mideye hitab etmeli, dimi ama ?? :D

Tam reklam oldu valla ama fiyati da makul bu kitaplarin :P (101 resimli tarif icin 8.65 euro cok ama cok cazip valla )


Size bir de soz buradan chicon /endive /witloof /chicoree
yaani hindiba... cok guzel bir salata tarifi vericegim... hani zaten hindiba da Belcika'nin gurur kaynaklarindan biri ya ( kazara uretilmis bir sebzeymis- Bruksel'in schaerbeek semtine hemide ehe ehe -gunumuzde turk mahallesi olarak bilinir de oralari :D)
Yani guzel ve anlamli bir tarif olacak iste :)

Uzun zamandir da yapmadim.. ailecek cok severiz :D yapiim, resmini cekip tarifini de veriiim



Bu arada, Heroes'un ilk sezonunu bitirdik ve heycanla yeni sezonu beklemekteyiz..
Belcika Tvlerinde yeni baslayan Battleship Galactica'ya sardik simdide... gene isi gucu biraktik Cylon'larin, Captain Lee Adama , Starbuck ve "a home called earth" un pesinden gidiyoruz :) daha burada ilk sezonun ilk bolumleri yayinlanirken biz -yani kocam- netten ilk sezonu indirdi, seyrettik, bitirdik simdi ikinci sezonun ortasindayiz :D
Bilimkurgu sevenlere tavsiye edilir.. cok yeni bir dizi degil sonucta, ucuncu sezonu cekilmis coktan.. 4 .ve son sezon bekleniyormus.. Biz yeni kesfettik, cok sevdik :)


Kalin saglicakla :)

Friday, June 1, 2007

Ortaya karışık bir yanar döner meyve tabağı

İki haftalık bir Ankara ziyaretimden sonra evime döndüm gene.. Her ne kadar gündüzleri evin sessizliği ve boşluğuna alışmam için bir adaptasyon sürecine ihtiyaç duysam da, evim evim güzel evim demeden de geçemiyeceğim :)

Bu sefer daha da bir özledim eşimi ve evimi.. belki de iki aylık bir ayrılıktan sonra bir hafta içinde gene yollara düşmemdendir bu giderek büyüyen özlem.. Ama artık bu kadar uzun ayrılıklar olmicak.. olmicak işte.. ha, gitsem gelsem de gene arada, iki ay kalmicam bir daha... söz :)

*********

Ankara'da hayata geçirmeye çalıştığımız işin ilk bebek adımlarını attık bu gidişimde.. ama tabii benim burada olmam buna çok büyük bir zorluk katıyor maalesef. Ama olacak inşallah, zaman alacak ama olacak.. keşke şimdiden bir kazanç elde etmeye başlasaydık da ben gene kısa kısa gidip gelebilseydim bu ilk aşamlarda.. Tabii şimdi bu iş nedir diye merak edilcek ama herşey bir otursun yerine, seve seve bahsederim.. ama şimdilik bu kadar :)

Gene eve alışma evresindeyim.. nasıl bir şeydir bu anlamadım gitti.. insan iki hafta gidio, baba evinin rahatına alışıyor ve hooop bütün ev işleri unutuluyor :D yemek yapmaya bile üşeniyorum yahu.. yani ben ki yeni şeyler yapmayı severim.. valla üşeniyorum.. ha tabii ehe ehe ;) 60 kilodan 55'e düşmüş olmanın verdiği keyifle de eski alışkanlığım olan tıka basa yemek yemekten çekindiğim içinde olabilir bu bilinç altı üşengeçliğim.. ah ben nasıl kilo verdim bilmiyorum ama nasılda mutlu oldum anlatamam.. ben ve göbeğim iki ayrı karakter olmuştuk resmen.. hatta ağlicam bak aklıma geldikçe ama bir yerde bir doktor arkidiş hamile olduğumu sanmıştı.. yani o derece düşünün!!!
Bu kilo vermenin püf noktası sanırım koşturmak, yemekten başka şeylerle kafamı meşgul etmek :D Ee Brüksel'de hem yan gelip yatioduk hem de hopur hopur yiyoduk buna kim dayanır ki???

*********

Neyse, bu aralar canım gene çok kuskus çektiği için farklı kuskus salataları denedim öğlenleri.. (hem hafiftir diye hem de 10 dakikada hazır olduğu için valla üşenmeden yaptım :D)

Tarifi BBC Good Food'un internet sitesinden aldım.

ilk kuskusum olduğu için biraz lapa oldu ama ertesi gün bir daha denedim daha güzel tutmuştu..

Yandaki resimdeki salatanın sosu yoğurt ve harissa karışımıydı.. yoğurt bende çok katı oluğu için zor karıştırdım salatayla
Sonraki deneyimde, zeytinyağına harissa ekledim bir de limon sıktım... çok daha güzel oldu :)

-200 gr kuskus, cam bir kasede
-200ml yarım küp tavuk bulyon ve bir parça tereyağlı kaynar su, kuskusun üstüne dökülecek ve üstü sıkıca folyalanıp bir 10 dak. demlendirilcek. 10 dak. sonunda çatalla kuskus havalandırılcak ve muhtemel topaklar dağıtılcak)
-tepeleme bir avuç pişmiş nohut (demlenmiş kuskusa ekle)
-taze nane ve taze roka-tere, (minik minik doğra hatta elinde kopar ve ekle)
-kızarmış hellim peyniri (isteğe göre ya küp küp kesilip karıştırılır veya fotodaki gibi ayrıca üstüne konabilir)

Aslında aklınza gelen herşeyi ekliyebilirsiniz salataya.. evde ne varsa.. beyaz peynir takviyesi olabilir, azcık pişirilmiş soğan olabilir (suyuyla beraber mmm) sucuk bilem olabilir yani..

İşte bu kadar.. Tarifte bir de kızarmış kırmızı biber vardı, bende olmadığı için es geçtim ama eminim çok güzel bir tat katıcaktır.. sarımsakda eklenebilir sosa aslında.. hmm haftaya da o şekilde deniim ben bir.. evet fena halde takmış durumdayım kuskusa.. ama ne zamandır canım çekiyor, ama şu magrep usülü "couscous poulet"den çekiyor canım.. sebzeli ve tavuklu.. sosu böle kuskusa karışacak mmmmm.. enfes enfes.. :)

*********

Burdan kuzenlerime birde kocaman öpücük yollamak istiyorum.. Bu Ankara geliş gidişlerimde maalesef çok görüşemedik ama gönlümdeki yerini kendileri bilir.. biliosunuz dimi kızlar? Bilirsiniz bilirsinizzzzz...
Tubişim.. yazmamışım hiç, ben de fark ettim ama seni çok güzel bir anne olarak buldum ve minik Efe'de annesinin nazlı havasından almış.. tam bir beyefendi, maşallah :) elimde resmi yok olsa koyardım bak bloga da :) kısmeti çıkardı biz de hemen beşik kertmesi yapardık, fena mı ? :D.. şöle bir fabrikatör kızı? Ooh bize de bakarlardı yaşlandığımızda :)
Valla biz şanslı kızlardık.. bütün ortaokul ve lise dönemimiz boyunca birlikteydik kuzenlerimle, birbirimize yetiyorduk :) Şimdi Tubişin anne olması da ilk başta bana çok garip geldi işte.. geçen yaz allahtan dokuz aylık karnını gördüm de Efe'yi onun doğurduğuna inandım.. yoksa valla çok zorlanırdım :) Deli kız.. çok seviyorum seni.

Çocuklardan söz açılmışken gelmeden önceki hafta sonu ben de yeğenimi gördüm :) daha da büyümüş ve artık "ALA" diyor bol bol.. Nasıl bir mutluluk kaynağıdır yahu?? valla içim erio resmen.. hatta ala, dide, baba, sidaaa (annesi olur kendisi :))) derken birşeyler de anlatıyor beraberinde ama bizdeki kulaklarda iş yok.. çözemedik onun hikayelerini..


İşte bu da halasının birtanesi.. kısa süreliğine koydum resmi.. dayanamdım napiim?? :)

Piyanist şantör yapcam ben onu büyüyünce.. elinde de babaanesinin suyu, kaçırıdığı sakarinden de kurtlulmuş.. e ne de olsa piyano çalmasına mani oluyordu :) ooh... yerim ben bu fıstığı yerim.. Ay bir Sidaaa deyişini duyun çok tatlı :) E Sidaa annesi de cicilerini giydirmiş.. didesi yoldan geliyordu o gün e süslenmiş tabii.. zaten didesi gelmeden didesinin bilumum dillerdeki tarih kitaplarını toplamıştı yatağına ısırıyordu :) kitap kurdu olacak kesin, entel bebiş.. beş parmağında beş marifet.. maşallah :D

ÇOK ÖZLÜYORUM ÇOOOK... ve dört gözle bıdı bıdı konuşacağı günü bekliyorum :)
tamam tamam.. abicim seni de çok özlüyorum.. Sidaacım seni de.. hepiniz burnumda tütüyorsunuz.. Brüksel'e gelin size ne suşiler yapicaz :)) hatta kendin sar kendin ye misali hep beraber elimizi pilava bulicaazz :)

Bugün de kompile aile günü ilan ettim ben bu blogu :)
E ev çok sessiz oldu birden tabii.. alıştım curcunaya Ankara'da.. Annemin dediğini mi yapsam acaba?? yanlızlığıma çare bir çocuk da ben mi yapsam?? ahahah hemen heycanlanmayın.. bunlar sadece düşünce.. :D

*********

Dur bakalım bu yazı daha bitmedi..
Ee topladım bütün malzemeleri.. yazmazsam gene atlicam..

Dün akşam Mevlana Cellaledin Rumi'nin doğumunun 800.yılı vesilesiyle, UNESCO ve Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğiyle, Brüksel'de de bir Sema gösterisi vardı.
Maalesef kendimiz çaldık kendimiz oynadık misali oldu.. Ben daha fazla yabancı görmek isterdim dün akşam. Bütün yerlerin dolu olmasını isterdi gönlüm.. Organizasyonla ilgili bir fikrim yok ama biz sadece iki gün evvelden duyduk :(

Daha önce hiç bir sema törenine katılşmamıştım daha önce. (tören mi deniyor eminde değilim hani.. bir araştırıp yazsaydım bari..utandım şimdi.. ama söz başka bir yazımda bahsedicem daha geniş bir biçimde)
Ama biri Ankara'da diğeri de Gent'de olmak üzere iki Mercan Dede konserinde amerikalı bir kızın Sema gösterisi vardı.. tabii çok daha farklıydı.. Ama çok hoşuma gitmişti, söylemeden de geçmiim hani :) Zaten Mercan Dede'nin çalışmalarını ailecek beğeniyoruz :) (ailecek çok hoş oldu ehe ehe)


upssss yanlışlıkla postaladım bu blogu demin.. ama devamı var.. durun kaçmayın :)

Dün akşamki Sema tabii ki daha farklıydı.. Müzik ve koro inanılmaz güzel ve etkileyiciydi zira semazanlerde öyle... Düşüncelere daldırdı beni.. . Ama üzülerek söylemek istiyorum, Kuran okunduğunda, anlayamamak beni çok mutsuz etti.. Anlamak istiyorum ben. Duaların türkçe okunmasından yanayım ben.. Ezan da türkçe okunmalı bence.. Neyse bu da farklı bir tartışma konusu zaten..

Dün akşam çektiğim birkaç resimi koyayım bari



*********

Bir de bügün Komşum Gizem ve oğluşu Tunacan'la tanıştık :)
Çok güzel bir öğleden sonu geçirdim, çok keyifli sohbet ettik valla mutlu oldum :)
Teşekkür ederim Gizemcim.
E bu kadar yakın oturuyor olmakta çok hoş hani :)

Bir de diğer arkadaşlarla bir araya gelsek güzel olacak, dimi?


*********


Şimdilik bu kadar.. zaten iki haftalık yazı oldu valla :) sabırla okuyanların gözlerine sağlık diyeyim ben..

Kalın sağlıcakla :)