Monday, March 31, 2008

Persepolis




Fazla soze gerek yok aslinda... Seyredilmeli muhakkak!!

Bol bol tuylerim diken diken oldu, gozlerim doldu ve gulerken dusune durdum... Halimize sukretmeli miyiz yoksa oturup aglamali miyiz diye dusunup durdum butun film boyunca.

Bir ara, Ilker'e "Anya yi Konya yi anlamak icin gercekten de yasamak isterdim Tahran'da" derken buluverdim kendimi.. Hala anlayamadigimi varsayarak!

Benim gibi anlayamanlar icin kisa donemli 'yasayalim-gorelim' turlari duzenlemek gerek bence. Aklimiz basimiza gelir mi ki o zaman? Yoksa gene normale donunce herseyi unuttup, kisa gunun kari mentalitesiyle hayatimiza devam eder miyiz??

Tuesday, March 25, 2008

Paskalya

Paskalya'yi cocuklugumdan beri bol bol cikolata yedigim ve okullarin tatil oldugu bayram olarak animsarim hep. Tavsanlar, yumurtalar, kuslar ve civcivlerle suslu cikolata sepetlerinin salonun bas kosesini kapmasi anlamina gelirdi :) Paskalya gunu, evin veya bahcenin bilumum yerlerine cocuklar icin yumurta seklinde cikolatalarin saklandigini ve evin cocuklari paskalya tavsaninin bu getirdigi cikolatalari bulmak icin yaristigini animsarim. Evet bana Bonn'u, cocukluk arkadasim Charlotte'u ve Ilkolul'u hatilatiyor Paskalya .. Vitrinlerin bahar havasina burundugu donemi hatirlatiyor :)

Hic bir zaman ama cikolatadan da oteye gitmedi bu Paskalya benim icin. Halbuki Hristiyan aleminin en onemli bayramlarindan biri.

Bugun tam Paskalya tatilinde neler yaptigimizi yazacaktim ki, aklimi Paskalya tavsanindan alamadim... Cocukluguma dondum :) Sonra Kinshasa'da boyamis oldugum paskalya yumurtalarini hatirladim (Pisanki). Hani ilk basta kendime cok guldugum ama sonra inceden inceye cok keyifli bir hal alan :P Sonra dusundum, belki de paskalya'nin kendisinden bahsetsem, nasil olur acaba dedim? Karsilikli Hosgoru ve sayginin bu denli onemli oldugu bu donemde, farkli dinlerin bayramlarinin anlamini da bilsek hic de fena olmaz dedim kendi kendime...


Hristiyan inancinda Hz. Isa'nin carmiha gerilmesinden uc gun sonra yeniden dirildigine inanilir. Carmiha gerildigi gunun Good Friday veya Kutsal Cuma olarak anisi tutulur. Hz. Isa'nin yeniden dirilisi ise uc gun sonra meydana gelir. O gun iste Paskalya'dir.

Geleneksel gunes takviminin aksine Paskalya'nin tarihi ay takvimine gore hesaplanir. Kis Ekinoks'undan sonraki ilk Pazar'a denk gelmektedir. Bunun da sebebi Hz. Isa'nin carmiha gerildigi gun, Musevilerin Pesah bayramlarina hazirlandiklari gun oldugundandir. Pesah, Musavi halkinin Misir'dan cikisinin anisina kutlanilan bir bayram (Wikipedia'ci asli :D) Isin asli, Paskalya kelimesinin kendisi de Pesah'dan gelmedir. (Pesah= Hamursuz Bayrami)

Hz. Isa'nin yeniden dirilmesiyle peki bu suslenen yumurtalarin, tavsanlarin, coreklerin ne alakasi var diye de sorar durardim ben de. Netten bir arastiriyim derdim, sonra da unuturdum hep. Bugun kendime gorev edindim sonunda!

Aslina bakilirsa, Yumurtalar, Cikolatalar ve Tavsanlar Hristiyanlik oncesi Pagan inancindaki Equinoks/ Baharin gelisi kutlamarinda kullanilan sembollerden bugune kadar gelmistir.

Mesela Yumurta aslinda antik cagdan itibaren, her bahar donemi yasam ve yeniden dogusu sembolize ettigi icin insanlarin birbirne verdikleri birer hediyeymis.

IV. Yuzyildan itibaren de Kilise Paskalya oncesi 40 gunluk Oruc* doneminde yumurta yemegi yasakladigi icin 40 gun boyunca tuketilmeyen yumurtalar boyanarak birbirine hediye edilirmis. Bugun ise sembolik olarak boyanmis yumurta olmasa da, insanlar birbirlerine cikolatadan yapilmislarini hediye ediyor.
(*40 gunluk oruc Islam'dakinden daha farkli olarak bazi besin maddelerinin tuketilmedigi bir oructur. Tutulma sebebi ise, Hz. Isa'nin colde yapmis oldugu 40gunluk yolculuk ve bu yolculukta Seytanin onu bastan cikarmaya calismasina karsi koyusudur. Diger yandan Hz. Musa'nin 10 Emri almadan onceki colde gecirdigi 40 gunu de temsil etmektedir.)


Eski caglara dayanan gelenekler bir sekilde dinlerle harmanlanip gunumuze kadar gelebilmistir. Paskalya tavsani mesela aslen germen ve nordik ulkelerde bahari ve dogurganligi simgeleyen Astre ve Ost isimli iki tanricacin sembolu. Ingilizce Pasklaya anlamina gelen Easter kelimesi de bu kelimelerden turemistir (Almanca Paskalya= Ostern). Ilk defa Almanya'da tavsanin paskalya ile bagdastirildigini soyluyorlar. O gunden beri de hem Almanya'da hem Fransa'nin Alzas bolgesinde (Almanya sinirinda) cocuklar bahceye bos sebetler koyarak Paskalya tavsaninin gelip icini yumurtalarla doldurmasini bekler.

Bu yumurtalarin cikolatadan olusu da aslinda XVIII. yy. Fransa'ya dayaniyormus :) (Bak gordun mu gene agzinin tadini bilen Fransizlar sayesinde butun bunlar)

Gene Fransa'da, pastanelerin vitrinlerinde yumurta seklindeki cikolatalarin yaninda hep daha buyuk cikolatadan yapilmis Canlar olur. Bunun sebebi ise: VII. yy'dan itibaren, Hz. Isa'nin carmiha gerildigi Cuma'dan bir gun onceden baslayarak (yani persembe) Kilisenin yas tutmasi ve hic bir kilisede canlarin calinmamasi. Fransizlar da bu gelenege "Butun canlar Vatikana gitti, Pasklaya gunu donecekler" deyivermisler. Donduklerinde de yeniden dogumu ve hayati simgeleyen yumurtalarla donuyorlarmis :)

Yumurtalardan devam edeceksek, en kiymetlileri rus Caricesine Faberge tarafindan hediye edilen Faberge Yumurtalaridir.
1885'de Rusya Cari III. Aleksander, karisi icin Faberge'den bir paskalya yumurtasi siparis eder. Disaridan sadece yumurta gibi gozuksede, tipki Matrioska'lar gibi, acildiginda icinde yakut bir tac takan altindan bir horoz varmis. Carice buna bayilmis ve o gunden sonra 1917'ye kadar Faberge Rus Carlik ailesine her Paskalya'da bir yumurta hazirlamis. (Aleksander'dan sonra bu gelenegi II. Nikolas'ta devam ettirmis)



Gecmis Paskalya/ Ekinoks/ Nevruz bayraminiz kultu olsun..


Doganin da uyandigi yok ya, hadi neyse :(

***

el emegi goz nuru / hand made ukranian easter eggs:)
Pisanki: http://www.cs.unc.edu/~yakowenk/pysanky.html


Tuesday, March 18, 2008

Love story- K750i

Iki haftadir blogumdaki kendi cekmis oldugum butun resimlerin bas kahramani sevgili cep telefonumun kamerasi bozuldu!! Iki haftadir eli ayagi kesilmis hissediyorum :(

Biliyorum, cok fuzuli seyler bunlar ama insan bir kere alisinca fena bagimlisi oluyor. Butun hunerlerini benimseyip, habire hava atiyordum ben de zaten, olacagi buydu. Kendi kendime nazarim degdi sonunda :P

Neyse, gecen hafta verdim artik tamire, Allah'tan hala garanti kapsamindaydi yoksa yanmistim . Tabii lafi gelmisken bir de buradan Vandenborre'a bir selamimi iletiyim ben- simdiye kadar butun satis sonrasi musteri iliskilerinde benden 10/10 aldilar, afferim valla!! :) ( tik tik tik - tahtaya da vurduk aman nazar degirmeyelim biz gene ! )


Iste boyle cep telefonsuz kaldigim icin gozume takilan seyleri cekemiyor ve bahsedemiyorum da blogda (nasil da guzel bahane yarattim iki dakkada ;) - suna tembelsin su son gunlerde diyemedim ya, afferim bana :P)

Simdi ben bir de yuzsuzlesip kendimce cep telefonu piyasa arastirmasina da ciktim ama bundan tabi ilgili makamlarin haberi yok, olmasin da zaten :P. Daha onemli bir Smartphone alisverisleri var Ilker'in onumuzdeki donemde, benimki de eksik olsun, acelem de yok, e zaten cok memnunum hala K750i'mden.. ama iste yeni modeller de pek guzelmis.. napiim gozum kaldi yahuu :o)

Bir de kardesim ben SonyEricsson'cuyum bunu daha da iyi anladim :) Her ne kadar Nokia N82 ve N95 cook guzel telefonlar olsa da.. Sony derim, Ericsson derim baska da bisi demem :P Su sagdaki, soldaki bir de gene Kserisinin yenileri de merakimi uyandirdi ama.. Ne yalan soyliiim K750i'cigimi degistirmem valla hicbiriyle ama.. Sadakat bu olsa gerek :P


Reklamlardan devam edelim gene, Cnet'in urun siralamasina bakin sizde gorun, 3senelik bir model olmasina ragmen K750i hala 4. sirada :)

Masallah, masallah ;)

SonyEricsson'dan hediyemi bekliyorum, yetkililere duyurulur :P (5MP'lik bir model olsa sevinirim :P)

Friday, March 7, 2008

Vahsi Yumurtasiz ama Cikolatali Depresyon Keki


Yazacam yazacam diyorum ama ilham perim greve cikti calisma kosullarini begenmeyip :(

Bugun daha da bir keyifsizim, sanirim sabah yapilan dolgularin sersemligi var hala sutumde.. halbuki gelir gelmez dinlenmek icin azicik yattim ama, bu sefer de basima agrilar girmis sekilde uyandim.. Neyse, hemen bir onceki yazimda bahsi gecen cikolatali kekin tarifini veregim de bu seferde PC basinda oturmaktan agrimasin iyice basim.. ay amma miz miz basladim ben de yazima.. ay benim bile icim sIkIldi yazarken.. aaaa.. soyle bir silkiniiiim!!! Tarif BBC Goof Food'un mart sayisindan

Yumurtasiz Cikolatali Kek

85gr erimis tereyag veya margarin
2 yemek kasigi Golden Syrup (ilk denememde Maple Syrup koydum, ikincisinde hic birsey koymadim)
1 yemek kasigi vanilya (ben bir paket vanilin koydum)
300gr un (aslen self raising flour konuluyor)
100gr seker
25gr kakao
1 paket kabartma tozu
300ml kaynar su

Cikolatali glazur
100gr parcalara bolunmus siyah cikolata
3yemek kasigi golden syrup
3 yemek kasigi su

Firininiz turbo ise 160 dereceye, gazli ise 140 dereceye getirin. Yuvarlak bir kek kalibini yaglayip hazirda tutun.

1/ Isiya dayanikli bir kaba erimis yagi ve vanilyayi koyun (Golden veya Maple Syrup kullaniyorsaniz onu da ekleyin), uzerine 300ml kaynar su ekleyip kisa bir sure cirparak karistirin.

2/Karisima unu, sekeri, kakayu ve kabartam tozunu ekleyip putursuz kivama gelene kadar cirpin (mikser'e gerek yok). Karisim kivama gelince kek kalibina dokup en az 30 dakika pisirin.

Tarifte 50-55 dakikada piser diyor ama 45dakika sonunda bizim kek kurumustu bile. ikinci denememde 30dakika'da pisti. Kendi firin ayariniza gore, kekiniz pisinceye kadar bekleyin. Islak kek olmasi gerekiyor ve kendinden kabaran un kullaniyorsaniz kabarmasini bekleyin.

Kekiniz pisince firindan cikarip bir 10dakika en az kabinda sogusun. Kaliptan cikarinca

3/Cikolata sosunu yapmak icin malzemeleri isiya dayanikli bir kaba koyup ya mikro dalga firinda ya da bain marie usulu sicak eritip iyice karistirin. Kekinizi servise cikarmadan once sos ilikken ustune dokun.

Afiyet Seker olsun.

Tuesday, February 26, 2008

Mutfakta neler oluyor?

Ustumdeki tembellik ve uyusukluk geciyor gibi olsa da, depresif modum iki gundur yagan yagmur ile gene dibe vurmak uzereydi ki, mutfaga attim resmen kendimi..

Ask acisi ceken her kadinin kucaginda koca bir kutu dondurma goruruz ya romantik komedilerde, benimkisi ask acisi olmasa da, depresyonun alaturka hali de kendini su sekilde ifade etti sanirim :

2 cesit kek, top top kofte (bazilarimiz buna sulu kofte der) ve hizimi alamadim simdi de kalan kiymamla izmir kofte yapip firina attim.

Bunlari artik kim yiyecekse?! Aslinda ben yerim, bana bakmayin ama olan Ilker'e oluyor hep. Hanim 2,5 porsiyon yerken Beyin yarim porsiyon yemesi hic bir delikanliya yakismazzz :). Ayiptir soylemesi ama fil gibi yiyebilme kapasitesine sahip bir bunyem var. (utanirim restoranlarda doymadim ben demeye mesela :P). Allah'tan artik eski performansini gosteremiyor metabolizmam..

Gercegi soylemek gerekirse, depresif modumda yavas yavas gecmeye basladi hani, saka maka sanirim yemek yapmak iyi geldi bana.. Aslinda ekip calismasi oldu bugunku mutfak cilginligimiz. Ben bir yandan top top kofteyi yaptim, Cihan'da kakao'lu islak keki ve ikinci kekin hamurunu hazirladi benim icin :)

Kacak cinli cocuk isciler gibi eve gelen herkesi soktum mutfaga :) Birileri korktu kacirdi hemen cocugunu ama :P




Neyse, benim keyfim yerine geldi.. Itinayla moral yukselten tarifi de hemen veriyorum :
2.5 bardak un, 1 bardak seker, bir kasik kabartma tozu ve mutfakta is paylasimi/laklak yapilacak arkadaslar :))

Saturday, February 23, 2008

Sevgili Gunluk,

Bu aralar acayip bir agirlik var ustumde, boyle miskin, tembel ve keyifsizim.. Olmamak icin de butun sebeplere sahibim halbuki.. anlamadim gitti :(

Spor desen yapiyorum, hem de keyif alarak, ertesi gunku kas agrilarim dilimden dusmese bile cok hosuma gidiyo efor sarfetmis olmak.. tek sorunum, spor salonum toplu tasim ile 25 dakika uzaklikta olmasi. Birtek, cantayla 1 saatlik gel git yapmak gozumde buyuyor ve haftanin her gunu gidebilecekken, haftada 3 kezden fazla gidemedim daha!? Hosuma gitmiyor bu durum ama degistirmek icin de pek bir sey yapmiyorum su son gunlerde >:( Simdi guzel bir de bahane bulacagim, arabasizim diyecegim ama utaniyorum, derler sonra annenin karnindan arabali mi dogdun diye? diyemiyorum iste o yuzden..

"Butun gun evdeyim, cok sIkIlIyorum, Desperate Housewife'lik canima tak etti" desem? Diyemem cunku cok sevdigim arkadaslarim oldu burada, hatta Belcika'dan gidince Woluwe cetemizi ozleyecegim cok, buna altin gunu misali toplastigimiz diger arkadaslarim da dahil, guzel dostluklar yakaladim burada, belli bir yastan sonra bulamayacagimi dusundugum.. "Sorunsuz" yasamayi da ozleyecegimi biliyorum.. ama butun bunlara ragmen gene de bir eksiklik.. Cok keyifsizim, uyuzum hatta!! Simdi bunu annem okursa diyecegi ilk sey: "sen bir cocuk yap, butun sikintin gecer" belki de hakli, belki de cocuk yapmadan once hissedilen bir eksikliktir bu?? belki de biolojik saatim beni durtuyor ?? belki de yeni bahaneler gene bunlar?

Diyecegim Belcika'nin havasi beni boyle yapti, gene diyemem... Yigidi oldur, hakkini yeme! Kuresel isinma eksik olmasin (sevineyim mi sevinmeyim mi bilemedim ama) havalar cok guzel bu son bir-iki aydir. En fazla bir iki gun kapali oluyor, sonra gene butun gun masmavi bir gokyuzu... Daha ne olsun? Evde gunesle kose kapmaca oyunuyorum!

Ilker'e kizdim desem, beni uzuyor desem... Oyle bir sey de yok ki sinirimi ona odaklayabileyim, gunah kecisi ilan edeyim.. O da beni neselendirecem diye yorgun argin gelse bile binbir saklabanlik, incelik yapiyor :) Canim benim..

Vatan Millet Sakarya desem, "bir sor, bin ah isit" durumdayim o ayri.. Ama kendimi bildim bileli hep boyle olmustur. Bir kere bile olsun, bilincli bir vatandas oldugumu dusundugumden beri "tamamdir, gelecek nesillere parlak bir ulke ve gelecek birakacagiz" diyememisimdir... Al birini vur oburune, Ulke'yi dusunen yok ki benim gozumde!

Ha belki de ben entegre olamadim buralara ondan bu kadar canim sIkkIn desem, kardesim ben entegre olamayacaksam kim entegre olacak o zaman diyesim geliyor kendi kendime. Kimseden ustun gordugumden degil kendimi ama 30 senelik bir hayatin 18 senesi yurt disinda gecti.. hala entegrasyon sorunu cekiyorsam, ayip bana!

Sebebim yokken niye boyle miskin ve uyuzum onu anlamaya calisiyorum.. niye iki dakka once neseli ve enerjikken birden bire karamsar ve depresif oluyorum, hersey canimi sIkIyor, aksi bir insan oluveriyorum?? Mevsim degisikliginden diyecegim ama bahar aylarinda tam tersi olmaz mi? Sen sakrak, kuslar bocekler "La La" dolasmam gerekmez mi?

Belki de kendimi suclu hissettigimdendir. Yapacagim diye kendime soz verdigim seyleri hala bitirmis olmamaktan oturu, ustumde bir yuk var ki altinda ezilmekten iki buklum oldum. Iste, aslinda butun sorunlarimizin cevabi da icimizde, butun sIkIntilarin nereden kaynaklandigini da biraz kendimizi dinlemeye baslasak buluveriyoruz eninde sonunda.. Sadece kabullenme sureci azcik aci veriyor, bildigimizi bildigimiz anda ustune gitmemiz gerektigi icin o ani surumcemede birakiyoruz.Benim icin su an sucluluk sureci soz konusu... kendimi sucluyorum ve tembel teneke modumdan cikmam gerektigini bildigim icin ve bu modda biraz uzun kaldigimin farkinda oldugum icin de, kendimi sevimsiz ve uyuz bir hale sokuyorum.. benim kavgam kendimle!

Resmen bir Mea Culpa yazisi oldu bu da.. Daha dogrusu, hala gunluk tutuyor olsam, 10 sayfadir dallanip budaklandirip gene bunlari yaziyor olacaktim.. Gunluk yerine iki senedir Bloguma yaziyorum aklima gelen herseyi, kendimi incelemek disinda... Belki bunun eksikligi de olabilir benim canimi sIkan.. Rahatlayamiyorum.. Elim kalem tuttugundan beri, ne zaman canim sIkIlsa sayfalarca yazar ve rahatlardim.. sacma sapan seyler de yazardim ama son noktayi koymadan once, rahatlamis ve asil derdimin kabul etmekte zorlandigim bir sey oldugunu anlamis olurdum.. Mesela su an hissetigim gibi hafiflemis hissederdim. Soyle bir silkinip, ustumdeki agirligi atmis olurdum... Aklima birden dun aksam gene Star Trek seyrederken (Voyager), Kaptanin soyledigi bir cumle geldi.. aslinda iki ama ben birlestirdim.. dusunmeden de edemedim dunku bolumden sonra..

"Korku duygularimizin en durustu. Var olma sebebi ise, yenilmek."

Su yaziya bile star trek girdi ya :) helal olsun :D

****

Bir aralar Bioritm olayina takmistim, donemsel olarak girip bakardim.. bu ustumdeki agirlik ve karamsarligi birden baska sebeplerle aciklamaya calisirken yeniden aklima geldi su bioritim.. Google'da arama yapinca sayfalarca bedava bioritm olcen siteler cikiyor, asiaflash isimli bir site'nin burc yorumlarini takip ederdim eskiden (cin astrolojisini de) oradan buldum gene asagiya koydugum bioritim tablomu.. fala inanma falsiz kalma misali :) - ben fransizcasini koydum, bazi arkadaslarima pratik olur iste ;) yoksa site'nin ingilizce versiyonu da var merak edenler icin.

Votre biorythme du 23 Février 2008
Votre date de naissance : 30 Avril 1977



  • La courbe bleue représente l'état de votre capacité physique, la rouge l'état de votre capacité émotionnelle et la verte celui de votre capacité intellectuelle.

  • Une courbe qui se situe au dessus de la ligne médiane indique une capacité maximale, le temps idéal pour agir avec la fonction en cause.

  • Une courbe qui se situe en dessous de la ligne médiane signifie une capacité minimale, une capacité en état de recharge. Vaut mieux ménager cet aspect, lui donner repos et considération puisqu'il le réclame . Prendre soin de sa santé, éviter les situations émotives trop fortes, remettre les décisions importantes à plus tard, selon la courbe en jeu.

  • Outre la position des courbes, qui détermine les états de charge et de recharge, il y a des jours critiques auxquels il faut porter attention de façon plus spécifique. Ce sont :

    1. les jours où deux courbes se croisent. Ces jours, même situés dans la zone supérieure, sont critiques parce que deux forces se croisent et s'influencent l'une et l'autre au lieu de travailler ensemble.
    2. les jours où une courbe passe le seuil de la ligne médiane. On pourrait dire ici que c'est le choc du passage du négatif au positif et vice-versa, qui amène une nécessité d'adaptation au changement et donc une vulnérabilité plus grande.

Ustekki resmin kaynagi: www.my-diary.org

Thursday, February 14, 2008

Love is...

Malumunuz bugun sevgiden cok tuketim bayramina donusen14 Subat Sevgililer Gunu, nam-i diger St. Valentine's... Ama olsun.. yolu sevgiden gecen herkes icin gene de ozel bir gun hissi veriyor, vermeli, verecek!! :D (nasil bir baslangictir bu??)

Ben de hani gunun anlam ve onemini vurgulamak icin, Ilker'in cok sevdigi ama benim nedense hep usendigim Besamel soslu Tavuklu Krep hazirliim dedim..

Evet, beyimiz daha eve gelmedi, ben de hemen arada derede demin mutfaktaki saskinligimi ve "Vay bee... sevgiyle yapilan yemek bu olsa gerek" dedirten olayi yazayim dedim :)

Krep karisimini hazirlamak icin, bir kaba unu ve yumurtalari kirdigimda, sutu eklemeden once soyle bir manzarayla karsi karsiya kaldim :D



Bunu paylasmadan edemedim :) Hic bir ozel caba harcamadan, yumurtalar unun uzerinde boyle bir gulumseyen surat ciziverdiler :))))



Sevdiceginiz ve sizin butun Sevgililer Gunleri kutlu olsun ;)

Tuesday, February 12, 2008

Nostaljik Albumler




Nerede bir Boney M, bir Beatles duysam hemen bir tebessum yerlesir yuzume :)


Nerede bi Micheal Jackson'un Thriller albumunu gorsem Bestekar sokaktaki cocukluk gunlerime geri donuyorum.

Muzik zevkimizin cocuklukta annemizin babamizin dinledigi muziklerden etkilenip etkilenmedigine cok da emin degilim ama bazen neden 70'lerin muzigini bu kadar cok sevdigimi de anlamiyorum?
Sonucta bazilarimiz annelerimizin tahammul dahi edemedigi, satanist muzigi bile dedikleri, koyu bir heavy metalci olup cikiyoruz, veya alternatif muzikten zevk alir oluyoruz, bazilarimiz ise benim gibi cocukluktan itibaren kulaginin pasini alan anne baba muzigi sevdalisi oluveriyor...

Hani derler ya yeni dogan bebek, anne karninda surekli annesinin kalp atislariyla yasadigi icin, dogduktan sonra da anne kucaginda kalp atislarini hissetigi icin daha bir sakinlesirmis... Benim ki de ona mi benzedi acaba? Yoksa bahsi gecen muzisyenler zaten dunyaya ve zamana meydan okuyarak, coook genis bir kitleye hitap edebilen sarkilar besteledikleri icin mi benim gonlumde de taht kurmuslar? Hmm? Sanirim ben ilk aciklamayi daha cok sevdim, daha bir naif, daha bir nostaljik, daha bir sempatik geldi bana :) Evet evet... Ben bu sarkilari bana annemlerin gencligini hatirlattiklari icin seviyorum!!!




Mesela Boney M demek, benim icin annemlerin eski fotograflari demek:
Uzun uzun batik afrika elbiseleri, simsiyah ispanyol tarzi saclar ve koca halka kupeler demek :) 15-16 yasimda annemin eski afrika elbiselerini bulmam ve giymem demek :) Nasil da havali havali gezerdim, 70'lerden firlamis gibi :P (Bruksel'e de getirdim!)

Beatles ise, incecik bir babisko demek. Eski fotolardaki dap dar genis yakali gomlekler, ispanyol paca pantalonlar demek. Gene 14-15 yasinda eskileri karistirip babamin eski hippi tuniklerini, eski deri ceketlerini giymem demek :P (hala Ankara'da sandikta dururlar-gene giyecem ben onlari :D)

O kadar canli ve renklidir ki kafamin icinde o resimler ve o gunler, sanki baba evinde eski albumleri karistiyormusum gibi bir hisse kapilirim birden. O resimdeki sicakligi, o resimlere her sefer baktigimdaki dusunceleri bile yeniden hatirlarim birden :) Mesela, babamin ozellikle sevdigi Beatles'in Michelle (ma belle) sarkisini soylerken yuzundeki tebessumu, gozlerinin ise hafif kapali halini bile yeniden canlandiririm hafizamda :) Bonn'daki evimizin salonunda, benim elimde sarkinin sozleri yarim yamalak okumaya calisirim- yas 10 :).

Aslinda sadece Boney M, Beatles'la da kalmiyor nostalji muziklerim.. 9-11 yaslarinda tutturmustum soprano olacagim diye, koymusum Sihirli Flut Operasini, Gece Kralicesinin meshur Aria'sini kendi capimda soylemeye calisirdim.. Cirtlak sesimiz bari bir ise yarasaydi diyorum ama, ustune gitmedik ki, belki de meshur bir soprano oluverirdik, kim bilir? :P ( Yukaridaki linkte 45. saniyeden sonrasini ozellikle cok basarili bir sekilde seslendirirdim :P) veya buradan usta Sertap Erener versiyonuna goz atabilirsiniz :P . Ah ah, bir soprano olmadik gittik :(
Bir de tabii bu sevdamla birlikte cok buyuk bir Maria Callas hayrani olmustum, hala da onun okudugu aria'lar tuylerimi diken diken eder. Asagida Callas'in seslendirdigi Habanera'yi dinlemeden gitmeyin derim ben. (sesini de cok acin!!) Soprano olamadik ama gene de israrla butun Carmen sarkilarini soylemeye calisiyorum :P




Nereden aklima geldi bu nostaljik sarkilar diye sorarsaniz, gecen hafta baslayan bu guzel gunesli havada birdenen uste koydugum Here Comes the Sun sarkisini mirildanirken buluvermemle basladi hersey :). Akabinde, butun cocukluk sarkilarima inanilmaz bir ozlem duymaya basladim. Bununla beraber, bizimkileri de cok ozledigimi gene fark ettik :( ben sanirim bir ana kuzusuyum :P

Bir de isin kotu yani, arsivimizde ne bir Beatles ne bir Boney m var :( En kisa zamanda Beatles'in kirmizi ve mavi albumu alinacak, bir de Boney M'in best of'u :)) Sevgililer gunu de yaklasiyor, Ilker bey duyurulur!!! ;)


Bol nostaljik, bol muzikli gunler dilerim :))

Wednesday, February 6, 2008

Gidilmedik spor salonu kalmasin!!



Ocak ayina damgasini vuran bir kac konudan biri de sportif takilip Bruksel'deki spor salonlarinin altini ustune getirip kendimize bir yer bulmak oldu.. Artik kac tane bedava deneme kuponu aldik, kac kere ozel kosul sunuldu hatirlamiyorum ama arastirmaci gazeteci modunda yeni yil kararladindan birini yerine getirmek icin girmedik salon birakmadik.. ya da neredeyse :)

Ustumde bir klor kokusu, kollarimda derman kalmamis bir sekilde, Brukselli arkadaslarima bari bu gezilerimizin bir faydasi olsun diye yemedim icmedim, bu yaziyi yaziyorum :P

1/ On kosul: Motivasyon!

Efendim simdi bizler sanirim genetik olarak biraz tembellikten yana olan bir halkiz, belki de bunda annelerimizin guzel yemekleri, sevgili sabah programlarimizin da bir etkisi vardir diye dusunmuyor degilim bazen.. ya da hepimizin en azindan hayatinda bir kere olsun kullandigi "bize bir sey olmaz" kayitsizligimizi en basit sekilde ifade etmektedir... :)

Evet, bize birsey olmaz dedik dedik.. baktik olmaya basladi ama :P Bu da ne? Artik alinmayan kilolar birden bire her sabah bize goz kirpmaya basladilar?? Siz de nerden geldiniz desem de "gece yemegine gelmistik, yatiya kaldik" diye bir cevap verdiklerinde.. utandim.. kovamadim... Bunun tek sorumlusu benmisim dedim.. Yok artik ole lupur lupur gece gece makarna yemek, pasta borekleri hupur hupur bogaza indirmek.. Bu ise bir son verecegiz...

Isin sakasi bir yana, herseyden once iki merdiven ciktim diye yuregimin yerinden cikmasindan artik rahatsiz olmaya baslamistim, buna bir de sifir esnekligi katarsak dunyalar basima yikilmaya baslamisti bile :P Ben ki zamaninda spagatlar acan!! Artik ayakabimi baglamak icin bile egilmek zorundayim :))

Bu kadar motivasyon yeter! Zaman hareket zamani!

2/ Detayli Arastirma ( Kafa karistirma?)
Tabii ki Avrupa'nin baskentinde kendimize uygun, butcemize dost bir spor salonu bulacagiz elbet dusuncesinden odun vermeden, dustuk yollara arastirmaci- gazeteci arkadasim Cihan'la.
Ilk olarak bizden cok once ruhani motivasyon arayisini tamamlamis arkadasimizin yeni basladigi Stockel meydanindaki spor salonunun yolunu tutturduk..

1-European Fitness Club

"Melabaaa, biz biraz bilgi almak icin gelmistik" dedik ve attik kendimizi iceri..
Giriste duvarda gozume 2008 takvimi carpti, ay ay arnold vari ciplak erkeklerin oldugu bir takvim.. hmm?? nassi yani?? yoksa burasi bizi bildigimiz bir yer degil mi acep diye de kafamin icinden dusunceler gecmedi degil.. ama iceride kadinli erkekli karisik bir grup gorunce dusuncelerimin benim hayal gucumumden ibaret oldugunu da anladim.. aninda yazarim bir senaryo :)

- Stockel Metro duraginin hemen ust katinda, merkezi ve ferah bir spor salonu.
-Geleneksel cardio aletleri, spinning bisikleti ve benzeri alet edevatlarin yaninda bir adet power plate'leri de bulunmakta. Haftada 69 ders sunmaktalar, bunlardan bazilari pilates, aerobik, latin dans hatta tay box...
-Minik bir jakuzisi ve bay-bayan saunasi var.

Uyelik giris ucreti: 70 euro
Tek tip uyelik: ayda 79 euro
Bir senelik tek seferde odeme: 696 euro
Iki senedik uyelik-tek seferde odeme: 999 euro


2-Castle Club


Burayi daha once de bulmustum ama uzak gozuktugu icin elenmisti zamaninda.. aslinda cok da uzak degil ama Ilker'in herzaman dedigi gibi "location location location". Spor salonunun yeri cok onemli, eve ne kadar yakin o kadar iyi.. pit diye gidilebilmeli :)
Aslinda Wezembeek-Oppem cok da uzak degil hani ama arabasiz hic gidilecek bir yer degil.. Ben gene 2ay Turkiye'de kaldigim icin Ilker gene alfa erkegi modunda butun evi ve arabayi benimsemisti.. ben onun 'arazisine' gelmistim.. valla kanepenin ucuna oturtuyordu ilk baslarda :P alistira alistira artik yanima yanasiyor :)) eheheh :) Saka bir yana bu moddan kurtulamadigimiz icin bana da 'Bruksel yollari tasli geliyor sari sacli' sarkisini soyle soyleye ya da arkadaslar sagolsun yamanarak sehre inmeler gozukmustu uzun bir suredir.. Uzun lafin kisasi araba yoksa veya hali hazirda Wezembeek Oppem'de oturulmuyorsa uzak bir yer burasi.

Biz gene elimizi kolumuzu sallaya sallaya girdik iceri.. ne bir kart soran, ne hemserim kimi aramistin diyen olmadi.. Giriste hemen bir Cafe vardi orta karar bir kalabalik ya birseyler iciyor ya birilerini bekliyordu.. baktik burasi pek bir resepsiyona benzemiyor, giristeki spor magazasina donduk.. Orta yasin uzerinde bir Flaman amca -Robert- hos bir aksanla bize tesisleri anlatarak gezdirdi :) (tikkat tikkat.. Bruksel'den ciktiginiz anda Vlams Brabant bolgesine girmis oluyorsunuz ve eger secme sansiniz varsa, siz siz olun ingilizce konusmayi secin :)- benden soylemesi.. daha kolay iletisim kuruluyor ;)) Robi$in ayaginda eskimis beyaz spor ayakkabilari, ustunde bir kot ve bir sweat shirt.. Puflaya puflaya, kollari kaldira kaldira hem guldurdu hem gezdirdi bizi :)

Fiyatlarinin hepsi internet sitelerinde mevcut o yuzden ben sadece edindigimiz genel izlenimden bahsetmek istiyorum.

Burasi tam anlamiyla sportif flaman ailelerimizin coluk cocuk, hep beraber spor yaptiklari bir yer.. tesis cok yeni degil hatta eski bir havasi var.. ama acik-kapali tenis kortlari, yuzme havuzu ve gene toplu jimnastik dersleri mevcut. yemyesil bir kasabanin icinde oldugu icin tam bir country club havasindaydik iceri girmeden.. icerisi ise carsamba oldugu icin cocuk kayniyordu :) cocuklara karsi birseyimiz yok tabii ama carsambalari havuzu cogunlukla cocuk derslerine ayiriyorlarmis, diger gunler ise 15-17 arasi gene cocuklara yonelik dersler varmis.

Uyelik sistemleri iki sekil, birincisi tam uyelik ve tesisin butun sundugu faaliyetlerinden yaralanabiliyorsunuz (tennis kortlari dahil). Ikincisi a la carte uyelik, daha az bir miktar odeniyor ve tesisteki olanaklari isteginize gore kullanip onun ucretini ayri oduyorsunuz.

Pilates merakimiz oldugu icin, brosurdeki pilates derslerinin yaninda private lesson yazmasi dikkatimizi cekti ve sorduk. Robert tam uyelik alsak dahi buna ekstra ucret alindigini soyledi ama bir yandan da cok buyuk haksizlik oldugunu, kendisinin bu konuda konusacagina ve bize bedava olmasini isteyecegini soyledi :) Biz pek sevdik Robert'i :)) sempatik tutumu kesinlikle bir arti puan.

3-Aspria La Rasante

Luks dendi mi bizim buralarda Aspria la Rasante denir. Hemen bizim evin arkasinda.. cokca duymusuzdur ne kadar guzel ama o kadar da pahali bir spor klubu oldugunu.. Bizim neyimiz eksik? Biz de cat kapi gittik :P

Disaridan daha cok spa havasi vardi. Iceriye girince pek bir sik geldi birden bire.. aa biz de sikiz ayol ;) havamiz yeter :P

Gene basladik gezmeye: soyunma odalarini es gecerek, arka bahcedeki tennis kortlarina uzaktan baktik, cocuk havuzunu gorduk (arkasinda yetiskin havuzu varmis ama goremedik biz), aletlerini gorduk, pilates yapanlara bir goz attik kapinin onunden veee gerceklerle yuzlesme zamani! uyelik kosullarini sorduk :O

Uyelik giris ucreti: 150 euro
Anlasmasi olan bir sirkette calisiyirsaniz bu 125 euro oluyor.

Tam uyelik 160 aylik euro (tam rakami unuttum)
Kisitli uyelik aylik 125 euro (hafta ici 17.00de cikmis olmak gerekiyor, hafta sonu giris yok)

Sirket indirimiyle bu tam uyelik 140 euro oluyor aylik.

Klubun icinde ucrete tabii bir Guzellik salonu, bir de Kerastase kuafor salonu bulunmakta, bunlar uye olunmadan da kullanilabiliyor.

4- Stadium Kinetix

Ilginctirtir kac zamandir Candan Market'e giderken hep onunden geciyoruz ama aklimiza buraya bakmak cook sonradan geldi.. Daha yeni acilmis burasi.. Basladik gene gezmeye :)

5 tane badmington kortu, 35 metrelik bir yuzme havuzu, Kinesis diye bir alet, bildigimiz cardio cihazlari, vucut gelsitirme makinalari vs.. Hmm, valla Aspria'dan sonra hic bir yeri begenmegiz diye korkarken, burasi da cok hos geldi gozumuze- herhalde tertemiz, yepyeni olmasi veee kocaman havuzu :)

Bizi gezdiren cocukta tik yok, ruhsuz ruhsuz anlatiyor.. fiyatlari soyluyor, biz de cirkefiz ya, Aspria'da yapamadik ya icimizde kaldi :) burada pazarlik payi yokluyoruz ama yok, takilmis plak gibi ayni seyleri tekrarliyor.

Cikardi onumuze kagidi.
Hani meshur uyelik ucretleri var ya, sabit olan, bir kere mahsus odenen.. Buradakileri gorunce gozlerimiz yerinden cikacakti sanki.. (250 euro giris ucreti + 75 euro dosya ucreti + 15 euro aylik park ucreti + 25 euro egzersiz anahtari) Ama tabii ki Ocak sonuna kadar promosyon varmis, tam da bize gore ! Birtek 75 euro'luk dosya ucretini alacaklarmis

Gene tam uyelik ve sinirli uyelik sistemleri var.
Odeme kosullari ve anlasmaniza gore ucretler degisiyor.

Birincisi iki aylik zaman dilimleri seklinde sozlesme yapabiliyorsunuz, yani iki ayin sonunda uyeliginizi istediginiz gibi fes edebiliyorsunuz. Veya yeniden bir iki aylik uyelik aliyorsunuz.
Ikiser aylik uyelikler icin, tam uyelik ucreti aylik 85 euro, sinirli uyelik ucreti ise ayda 65 euro (sinirli uyelikte, tesislere 17.00'den once girme kosullu)

Bunun yani sira, senelik sozlesme imzalayarak aylik odeme kosullari ve toplu odeme yaparak 6 aylik ve bir senelik ucretler var- detayli bilgi isteyenler mail atsin)

5- Mandorla Ballet School

Simdi ilk hareket noktamiz pilates'e yeniden baslamakti. Stockel meydanina gelmeden hemen once ING bankasinin hizasinda bir afis goruyordum ben her gectigimde, Pilates derslerimiz baslamistir diye.. ama bir turlu ne arayip ne de ugrayip bilgi edinememstim.. European Fitness'a bakarken bir de oraya goz atalim dedik. Aslinda isminden de anlasilacagi gibi ozel bir bale okulu.. gittigimizde 13-14 yas bale dersi vardi.. birden gecmise dondum.. neden maymun istahli oldugumu kendi kendime sordum, sormakla kalmayip pilatesi hemen unutup yeniden baleye baslam istedim oracikta :) Baslamak icin hic bir zaman gec degildir seklinde bir cevap aldigim anda ise maymun istahli oldugumu yeniden en ciplak sekiliyle gozler onune serdim.. ben kiiim, yeniden bale egitiminin en sIkIcI olan ilk senelerine geri donmek kiiim? Hevesim orada kaldi, ben ise pilates arayisima devam ettim :)

Mandorla'da klasik bale derslerinden tutun, jazz, yoga, hip hop derslerine kadar yayilan genis bir yelpaze var.

Uyelikler senelik ve 4 aylik donemler halinde. Ucretler ise haftalik ders alimana gore degismekte (haftada bir ders icin senelik ucret 290,50 euro. haftada bir ders'in 4 aylik ucreti ise 139.50 euro) Bunun yani sira bir de 3 ay gecerli olan 10'ar derslik kart var, bunun da ucreti 95 euro. Her ucrete ek olarak ilk kayit ucreti olan 15 euro istenmekte.

4/ Karar sureci ve Mutlu Son

Pilatesle baslayip bari yapmisken tam yapalim mantigiyla tam donanimli bir spor klubu arayisina giristik biz gordugunuz gibi.
Tabii koskoca Avrupa'nin baskenti Bruksel'de bu kadarcik spor salonu yok, bizim ama o an aklimiza gelen ve merak ettiklerimiz bunlardi.. Motivasyonumuz ve Ocak ayi promosyonlari kacmasin diye-nasil bir pazarlama ama? En kisa surede de hemen bir yere uye olup baslamak istiyorduk. Elimizdeki en iyi kalite-fiyat dengesini Kinetix sahipti.. Biz de gozu kara, baliklama atladik.. Tabii Castle Club ve European Fitness disinda hic biri bize bedava giris onermedi- yoksaLa Rasante onermis miydi?? Hmm? unuttum.. Girmeden, denemeden de cok zor gercek karsilastirma elde etmek..

Kinetix'te tabii ki Belcika'nin yavas burokrasisinden etkilenmis ki, spor hocasiyla ilk randevumuzu bir hafta sonraya verdiler. Verdikleri randevunun kaydini kaybettiler. Randevuya gidince, sizde nerden ciktiniz dediler.. Motivasyonumdan gram kaybetmicem diye kendime soz verdim.. Seneler sonra yeniden spora baslamisiz.. bu kadar kucuk seyler beni pes ettirmicek.. :) Kararliyim! Azimliyim :P

Bu arada, demin Aspria'nin baska bir subesinden aradilar, uyelik icin basvurmusunuz diye ?? :D Dedim Cihan beni bastan cikarma.. Ama merak iste :) Haftaya gezdirmek icin randevu verdiler.. Spor'dan cok gezmekle mesguluz sanki, ne is anlamadim :))



Butun bunlari demisken, Finli bir arkadasimla beraber pazartesi aksamlari Perfect Gym'de Yoga-Pilates derslerine gidiyordum gecen sene. Hem de Matonge mahallesinde (Bruksel'in Afrika mahallesi olarak da bilinir). Hocadan ve dersden gercekten de cok memnundum aslina bakilirsa.. Tek sorunum sadece aksamlari ders olmasiydi. butun gun oturup aksam spora gitmek biraz zor geliyordu.. yani tembellik diz boyu desem anlayin!! Hem Ilker'in is cikisina denk geliyordu hem de gozumde buyuyordu trafik saatinde spora gitmek.

Tabii Bruksel'in her kosesinde gozumuze carpan bir de Passage Fitness First var. Ama elini veren kolunu kaptiriyor hikayelerinden dolayi cok sicak bakmiyorum dogrusu. Ben baskalarinin yalancisiyim :) Bir de sene sonunda Souverain Caddesinde yeni acilan bir spor kubunun brosurlerini dagitiyorlardi- My Fitness, hafizam dogruysa aylik 55 euroydu sanirim. Ama iste havuz bulunca, havuzsuz hic bir yer beni artik etkiliyemiyor sanki ...

Insan bir arastirmaya baslayinca her tasin altindan bir pilatesci bir fitnessci cikiveriyor.. Sorun denemeden karar vermek.. hadi pilates vb dersler icin uzun sureli bir anlasma imzalamiyorsun genelde ama spor salonu olunca denemeden ve uyelik almadan da nasil calistigini, musteri odakli olup olmadiklarini pek anlayamiyorsun..

Herkese iyi motivasyonlar! Saglikli bir zihin, saglikli bir vucut diliyorum :D




sonumuz buna benzemesin de :P

Saturday, January 26, 2008

Raki - Balik.. Nerede roka ? :))

Ozcan Deniz'in bu yaza damgasini vuran bu yukaridaki sarkisini sanirim hepimiz en az bir kere olsun duymusuzdur.. Evet, biz de aynen yukaridaki nakarati soyleyerek kendimize bir raki-balik ziyafeti yapmak icin ( arkadasimizin dogum gununu bahane etik desek dogru olacak :P) cumbul cemaat Sablon'daki Taka restoraninda bulduk kendimiz :)


Iki senedir raki-balik asermelerimizi toplasan bir cocuk getirmistik simdiye kadar dunyaya :P Halbuki kac kere gecmisizdir Taka restoraninin onunden ama hicbirimizin aklina Bruksel'de raki-balik veeee fasil olabilecegi gelmedigi icin hic ustumuze alinmadan hep yolumuza devam ettik.. ama artik bu hasret bitti!!! Ey Bruksel'de yasayan vatandas! Senin de canin bir "donulmez aksamin ufkunda" 'yi soylerken raki bardagini tokusturup nefis bir levrek/cipura yemek isterse, bil ki cok yakininda-hemencecik Sablon'da, Taka senin derdine derman olacaktir :)))


Valla dogum gunu bahane raki-balik sahane oldu resmen bu gece :). Gercekten de cok ama cok uzun zamandir kendimi bu kadar memleketten uzak ama bi o kadar da yakin hissetmemistim.. Piyanist-santor arkadasa eslik ederken o kadar garip duygular icindeydim ki, tuylerim diken diken oldu...

Bir de uzun zamandir " bir dugun olsa da iki gobek atsak" diyordum hep.. o da bu geceye kismetmis :P Ne yalan soyleyeyim... ben bu aksam bruksel'de degildim.. Ankara'da bir balikcidaydim sevdiklerimle beraber.. eski gunlerdeki gibi kadehlerimizi tokusturduk. Herkes bir agizdan konusuyor ama hepimiz birbirimizi duyuyorduk :) Isin asli ben bu gece pek bir efkarlandim, pek bir keyiflendim icten icten.. Icimin kipir kipir oldugunu, yuregimin pit pit attigini hissetim her yudumda, her lokmada ve her notada :)




***

Devami muhakkak gelir. Su an cok uykum var :)


Thursday, January 17, 2008

Eski mektuplar

Gecen gun posta kutumu temizleme niyetiyle gelen-giden eski e-portalarima bakiyordum ki, babamla uzun uzun yazistigim Kinshasa mektuplarima dalmis buldum kendimi :)
Bazilarini kaydetmedigim icin babamin cevaplarindan neler yazmis olabilecegimi hatirlamaya calistim.. kendime de cok kizdim.. halbuki gelin olarak gittigim Kinshasa'da kendimce bir suru not tutacak, bunlari daha sonra derleyip minik bir Kongo oykusu cikarmak istiyordum.. Ama yeni evli olmak, ortama alismak derken Afrika'daki gunlerimden geriye kalan topu topu dort bes uzun yazi var elimde sadece :(

Kongo nehri, Brazaville, Bonobo maymunlari, Kinshasa'daki expat hayat, hatta Mumtaz Soysal'in gelisi... Yazabilecegim aslinda onca sey varken birkacini yazabilmisim sadece ve elimde, dedigim gibi maalesef sadece dort bes tanesi kalmis


*****
Up uzun, resimli mesimli bir yazi yazmistim!! Normalde kendi kendine kaydeden blogger bugun bana sag gosterip sol cakti ve yadiklarimin hicbirini save etmedigi icin silindi!!!!!!!!!!!!!! Su an kendimde hepsini yeniden yazma gucunu bulamiyorum, zaten sevkim de kacti :(

Tuesday, January 15, 2008

Ucan Manti !

Gene Star Trek seyrederek ve evde komiklik yaparak gecirdigmiz bu hafta sonu, herhalde azcık sıkıldık ki kendimizi mantı yaparken bulduk bir ara :D

Yani tamam, sırf sıkıldıgımız icin degil.. aslinda uzun zamandir aklimiza koymustuk denemeyi ama ne ben ne ilker zahmetli gozuken manti isine pek girisememistik.. Bu sefer seytanin bacagini kirip oturduk hamurumuzu yogurduk, hamur makinamizdan gecirerek iyice incelttik veee sonunda mantimiza kavustuk :D

Ben buradan, Kayserili mantici teyzelere saygilarimi gondermek istiyorum.. yahu ne uzun ve yorucu ismis?! Hele bir de kapama isini ayakta yaptigimizi dusunurseniz, baya bir yorulduk saka maka...

Simdi gozunuzu korkutmayayim, her seferinde daha efektif metodlar gelistirmeye basardik sonucta.
Ee, insanoglu her isin en kolay ve en pratik seklini hemen bulamasa da, deneye deneye mukemmele ulasiriyor iste- genlerimizde var :P Bu bizim ilk denememizdi o yuzden cok acemice oldu hersey tabii.. Hamuruna kac gram un koyacagimizi bile uzun muzakereler sonucunda (ve uc ayri yemek kitabina bakarak) kararlastirabildik, dusunun artık :) Ama sonucta coook guzel bir manti yemegimiz oldu aksama :)

Valla kendimiz yaptigimiz icin soylemiyorum, cok lezzetli oldu gercekten de :))

Simdi efendim, mantinin birkac puf noktasi varmis.. biz de yaparken fark ettik bunlari ;)
Mesela, Hamurunu kurutmadan kapatacaksin mantilari; bu bi kerem cok onemli, yoksa hamuru birlestiremiyorsun, kapanmiyor :(

İkincisi sistematigi oturtman lazim, bu cok onemli valla. Biz hamuru Makarna Makinasinda incecik sekile getirdigimiz icin her ince seridi, tezgaha koyup butun islemi bitirdikten sonra karelere bolup kapamaya basladik.. Yanliiis :) Hamuru makineden cikarir cikarmaz bolup, harcini koyup kapamamiz gerekiyormus.. iste hem sistematik calisma bu oluyor, hem de hamuru kurtumadan mantilari kapamis oluyorsunuz :)

Ucuncusu kucuk ve duzgun kapama seklini bir kac denemeden sonra oturtturun ve hepsini ayni sekilde kapatin. Bizim mantilar, bakmayin iki ustteki resimde pek bi duzgun ve kucuk olduguna, pek bir azman oldular aslinda hepsi.. (bakiniz hemen ust resim!) Hatta manti gibi kapatamadikca tortellini seklinde kapamaya basladim ben, o da olmadi artik nasil kapatabiliyorsam... Bohca bilem oldu :P Bir de yanimiza icini unladigimiz bir tepsi koymustuk, kapadikca "Viuuuu" tepsiye at :) Ucan manti mi desem yoksa flying tortellini mi desem?? Ee ilker'le birlikte mutfaga girince boyle oluyor :D
Bir de gulmekten ve italyan aksaniyla Flyiiiiiing Tortelliiiini diye yuksek sesle sebeklik yapmaktan, yan komsumuzun bizi duymasi halinde, kendisiyle pek bir dalga geciyor olmamizi dusunmesinden korktuk :D Evet, kendisi İtalyan :)

A bu arada, tortellini ve ravioli seklinde kapamak cok kolaymis... Hmppf, bir de bizim manti kapama seklini denesinler bakalim sonra hamurun ustasi kimmis anlariz :D Bir de kayserili teyzeler gibi bir yemek kasigina 40 tane manti sigdiracak kadar kucuk kapasinlar :) Hadi bakalim.. Hodri meydan :D

E bu kadar Manti maceramizi anlattiktan sonra bari tarifini de vereyim, hani belki siz de bir hafta sonu mutfaga grip manti yapmak istersiniz :) Pek bir eglenceli oluyor, gulmekten isinizin uzayacagini hesaba katin :) ve ilk denemenizde misafir falan cagirmayin.. Hem mantilariniz kocaman kocaman olacaktir hem de mutfaginiz bir savas alanina donusecektir! Benden soylemesi :).

Ucan Manti/ Flying Tortellini

Hamuru:
İki kisi icin 250g un
2 yumurta
bir tatli kasigi sivi yag

Ben bir yumurta kullandim, ikinci yumurta yerine 80ml su kullandim.

Harci:
200-250gr kıyma
1 adet rendelenmis sogan
1 avuc dogranmis maydanoz

***

1/ Unun ortasina bir cukur acarak, icine yumurtayi, suyu ve yagi koyup tahta bir kasikla daireler cizerek, yavas yavas butun malzemeleri karistirmaya baslayin, ortadan baslayip giderek daha genis daireler ciziyorsunuz, ve sonunda sivilar ve un karismis olmali.

2/ Tezgahi unlayip, hamurunuzu tezgahta yogurmaya baslayin.. parca parca dokulmesi gectigi zaman hamur tutmaya baslamis demektir. Hamur parmaklariniza yapismayacak kivama gelmeli ama fazla sert de olmamali.. sert oldugunu hissediyorsaniz azcik su ekleyerek yogurmaya devam edin, fazla yumusak ve mincik haldeyse bu sefer azar azar un ekleyerek yogurmaya devam edin.

Bir Makarna makineniz varsa isin cok kolay demektir, yoksa valla oklavayla minik parcalara boldugunuz hamuru acabildiginiz kadar ince acin.. kolay gelsin :(

3/ Makinenizi tezgaha sabitleyin, kullanma kilavuzunu okuyun (bizim gibi ilk defa kullaniyorsaniz)
Hamurunuzdan bir parca alip en kalin ayarda makineden en az bir bes kes gecirin, dikdortken olmasini saglayin, katlayip gecirin gerektiginde.. Bu isleme guzel bir hamur elde edene kadar devam edin. Hamurunuz hem dik dortken hem de purussuz oldugunda, ayarini bir kac derece inceltin, gene makinadan bir kac gecirin. Bu sefer en ince ayara getirip bir kac kere daha makineden hamurunuzu gecirip artik tezgaha burusturmadan koyun.

Tezgaha koyar koymaz, karelere bolun ve hemen harcini koyarak mantilari kapayin (bekletince kuruyor hamur). Onceden hazirladiginiz unlanmis bir tepsiye kapatilmis mantilari koyun.

3. adimdaki islemi hamurunuz bitene kadar tekrarlayin :)

4/ Buyuk bir tencerede 3-3,5 litre etsuyunuz varsa karistirarak su kaynatin, yoksa tablet et suyu koyun. Su kaynayinca 10 dakika yuksek ateste, tencerenin agizini kapamadan mantilari haslayin

5/ Minik bir sos tenceresinde zeytinyagi, tereyag ve ne kadar kullanicaksaniz domates salcasi ekleyip salcayi pisirin.. son olarak kirmizi biberini ekleyin. Baska bir kapta ise yogurdu ve sarmisagi karistip, hazir tutun.

Mantilari suzup servis tabaginiza koyun, arzu edenlere mantinin suyunu da ekleyebilirler, ben cok seviyorum mesela, daha bi corba gibi oluyor.. mmmm :P
Ustune iste herkezin bildigi gibi sarmisakli yogurt ve biberli sacla sosundan koyupn, nane arti sumak oooh, mis gibi manti oldu iste :)

Afiyet seker olsun :)

Monday, January 14, 2008

Captain's Log, Stardate 0801,14

Bu aralar bize bir haller oldu...

Evde inanilmaz egleniyoruz su son gunlerde.. Ama bir halimizi gorseniz, kesin bunlar kafayı usutmus derdiniz :)

Mister Spock desem? Kaptan Kirk desem?
"To Boldly go where no one has gone before" desem? (valla turkcesi bu kadar havali olmuyor, napiim?)

Evet, ben ki Uzay Yolu'nun orijinal dizisini bir kere bile seyretemisimdir, Mister Spok nedir kimdir bilirim! Populer kulturun nasil unutulmaz bir parcasi olmus bu dizi anlayalim artik degil mi :))


Evet, itiraf ediyorum: Resmen STAR TREK NEXT GENERATION-kolik olduk!! Oyle boyle degil :D
Birbirimizle artık "Please report to the living room" veyahut "Inquiry?" seklinde konusmaya baslamamızı bir kenara birakin, gecenlerde bir kedimiz veya kopegimiz olursa ona Jean Luc Picard ismi koymayi bile dusunurken bulduk kendimizi !! :P Simdi benim evde bir de Android Data'nin taklidini yaptigimi da soylersem tam deli damgasi yeriz diye o konuya deginmeden soyle sadece ima ederek konuyu kapadim bile :D

Eger Amerika'da yasasaydik sanirim filmlerde cok gordugumuz sivilceli ve gozluklu entellektuel ama hic populer olmayan cocuklarin gittigi ulusal Star Trek toplantilarina giderken bulurduk kendimizi herhalde :D.. Artık hangi kostumu secerdik emin degilim... Stafleet üniformasi mi giyerdik? Klingonlu mu yoksa Romulanli mi olurduk bilemiyorum valla??

Acikcasi ben de cok uzun sure Star Trek'den haz almadim hic. Eger televizyonda seyredecek daha ilginc birsey yoksa takilir izlerdim ama oyle ozel bir tutkum olmamisti... taa kiii.. Noel doneminde sevgili Belgacom TV yeni bir kanal yayinlamaya baslayana kadar: Sci Fi ! Zaten Ilker bilim kurgu olsun camurdan olsun misali, cocukluktan beri bilim kurgu sevdalisi oldugu icin bu duruma "bir oglunuz oldu" haberinden daha cok sevindigi kesindi :P Ben ise, once mirin kirin ederek sonra da resmen hadi bi bolum daha seyredelim diye tutturarak Star Trek'ci oldum resmen!!!

Evet farkindayim, diziyi sevmeyen birisi veya diziyle cok hasir nesir olmayanlar icin tamamen anlamsiz benim yukarida yazdiklarim... İlker'i oturtsam bloga bu konuda birseyler yazmasi icin size isinlanmaktan tutun, uzayin derinliklerindeki gizeme bile isik tutacak derecede bilgi verir, verirken de gozlerinin icindeki parilti sizi buyuler :) bu cocuk yanlis meselegi secmis diyorum ben bazen.. Astro-fizikci olsaymis valla :))

Star Trek'e ve bize donecek olursak, her bolumde oturdugumuz yerden bir kere kesin Kaptan Picard'a, sonra bir Data'ya bir de Number One/Commander Riker'a tam anlamiyla turk usulu tezahhuratta bulunuyoruz (evet, stadyumlarda futbol takımlarına yapilanlara benziyor bir nevi :D). Bir de, ne kadar dizi karaketeri olursa olsun, biz ailecek Kaptan Picard'i gonullerimizin Kaptani ilan ettik :). Bu arada Picard'i canlandiran Patrick Stewart'ı eskiden beri begenirdik ama boyle her gun pes pese seyrede seyrede daha da bir takdir eder olduk oyunculuk yetenegini.. Zaten Bilim kurgu ve Fantastik filmleri sevenler de hatirlar, X-Men'de Profesor Xavier'yi canlandiriyordu :)

Bugunluk bu kadar bilim kurgu ve Star Trek'cilik yeter galiba ama bitirmeden benim gibi yeni yeni bilim kurgu sevmeye baslayanlar icin Star Trek Next Generation baslamak icin cok guzel bir dizi. Kucuk adimlarla, karaterlerin ustunde durup sonra da konunun guzelligini veya utopik gelecegimizin gayet de guzel olabilecegini dusunup soyle sirtinizi koltuga yaslayip oooh seyredin bakalim Enterprise uzay gemisinin maceralarini :)))

(fantastik ayri bakin, fantastik fimleri herzaman sevmisimdir :P)

Not: butun resimler www.startrek.com sitesinden alinmistir.



Dizinin jenerigi :) belki yeni star trekci arkadaslar ediniriz :D
(Jar Jar Komsum :) tesekkur ederim tuyo icin )

Saturday, January 5, 2008

San Phra Phum veya Tayland'in meshur ruh evleri (Spirit House)

Dun Belcikali "desperate housewife'lar" olarak 2008'in ilk bulusmasini yaptik ve sohbet arasinda aklima bloga yazilacak cok guzel bir konu geldi: Spirit House!

Efendim simdi daha once uzun uzun Tayland yazilari yazmistim, birkac resimle de suslemistim ama takdir ederseniz koskoca Tayland, koskoca tay kulturunu de oyle uc yazi ile anlatabilmek cok mumkun degil hani... Benim de iste bugun aklima gelen hos bir inanislari ve geleneklerini yazasim geldi :)

Aslinda cogunlugun Budist oldugu Tayland'da, ruh evleri eski Animist ve Brahma inanclarina dayanmaktadir. Budizmin hosgorusu ve diger dinleri dislamiyor olmasi, gelenekleriyle zengin bir ulke olan Tayland'da bu yuzden budizmin disinda Animist veyahut Hinduist inanislar da gunluk hayatin birer parcasi olabiliyor.

Ruh Evlerinin temelindeki inanc, herseyin bir ruhu oldugudur. Ustune bastigimiz topraklar, golgesinde oturdugumuz agaclar ve ayaklarimizi soktugumuz derelerin de birer ruhu var. Belli bir yeri bir ev, bir is yeri, bir tarla veyahut bir magbet olarak kullanmadan once, o bolgedeki doganin iyi huylu ruhlarina bir ev insa ederek onlari bir nevi orada sabitliyorsunuz ve gunluk adak olarak Ruh Evlerinin onune meyve, tutsu, cicek veya buna benzer sunumlarla evinizi kotu ruhlardan ve kotuluklerden korumalarini istiyorsunuz. Inanisa gore Ruh Evini keyfinize gore herhangi bir yere ve herhangi bir zamanda da yerlestirmeniz mumkun degil. Bunun icin bir Brahma rahibinin gokyuzunun en uygun oldugu zamanda insaat alanina gelip bir rituel ile ruh evinin nereye yerlestirilecegine karar verir. Ve gene rituellere uygun sekilde Ruh Evi yerlestirilir, icine minik insan figurinleri koyulur ve dualarla birlikte adaklar sunulur.

Kisaca Ruh Evi bundan ibarettir deyip konuyu kaparabilirim :) kapatmamak icin ama yanip tutusuyorum cunku bununla ilgili baska hikayelerim de var :D


Mesela teknik bilgi olarak Ruh Evine taylilar San Phra Phum diyorlar (evet cok teknik bir bilgi oldu), ya da bahsedilen dogadaki iyi ruhlara da chao thi (koruyucu ruh) deniyor.
Ruh Evlerinin asil amaci kotu ruhlari-yani Phi'leri uzak tutmak. Teknik olarak, Ruh Evleri bahceni kuzey kosesine yerslestirilmeliymis ve binanin golgesi hic bir sekilde Ruh Evine dusmemeliymis.

Budizm kucaklayici bir din oldugu icin de, bu eski animist ve brahmist inanisi kendi bunyesine entegre edebilmistir, mesela sozu gecen chao thi'ler insanoglu ve hindu tanrilarinin arasinda bir mertebeye sahiptir ve Buda'ya hizmet eden ruhlar olarak kabul gorurler.
Aslina bakilirsa Tayland gercekten de bize cok benzemekte, batil inanclarin bizdeki gibi yeri yatsinamaz bicimde gunluk hayatta hisedilebiliyor. Hos, bizde de herkes ayni derecede batil degildir ama gene de nazar dendi mi.. akan sular durur... kem goz, logusa doneminin karabasanlari, hele hele bir de kahve fali :) muslumanliktan cok geleneksel inanclara dayanmakla birlikte turklugun ayirlamaz bir parcasini olusturyor kanimca (en azindan kendim icin konusuyorum :P)


Biraz da guncel bilgi :) Ruh Evinizin buyuklugu ve zenginligi sizin evinizle es degerde olmasi gerekiyor. Aslinda olay biraz da iyi ruhlari kandirip, onlara sundugunuz evlerde oturmalarini saglamaniz :) E simdi siz gorkemli bir malikanede oturacaksiniz da, ruhlara minicik, gosterissiz bir ev sunacaksiniz.. cik cik >:( olmaaaaz... Is birligi boyle yurumez, ne kadar kofte o kadar ekmek deriz biz de simdi, dimi ama ? :P. Isin sakasi bir yana, inanislarin cok guclu oldugu Tayland'da buna benzer konularda pek de gulecek bir sey yok aslinda. Eee, biz de geleneklerimize bagli bir toplum oldugumuz icin sanirim anlamak ve saygi gostermek cok zor olmasa gerek. (kendimize ceki duzen verelim :) -iki oksuruk efetkiyle, öhö öhö!- ciddiyete donuyorum)


Ruh Evleriyle ilgili en meshur hikaye ise Bangkok Grand Hyatt Erewan Hotel'inin insaati. 1950'lerde hotelin ilk insaati sirasinda yasanan pes pese aksiliklerden dolayi, ruhani danismanlar cagrilmis ve hotel icin yapilmis olan Ruh Evinin yeteriz geldigine kanaat getirilmis. Bunun uzerine hem yukaridaki, hem de asagidaki resimlerde gorulen Erewan Shrine Ruh Evi insaa edilmis ve o gunden sonra da insaat, hic bir aksilik yasanmadan istenen sekilde bitmis. Dikkatinizi cekerim, asagidaki resimde Yaratilisin ve Bilgeligin Hindu Tanrisi Brahma'nin bir heykeli yer almaktadir ( Buyuk yapilarin Ruh Evleri Tanri Brahma'ya adanirmis da ondan- sizin icin ogredim ben de :P)

Erewan Shrine Bangkok'da en meshur Ruh Evlerinden biri ve her gun yuzlerce insan gelip adaklarini sunup dualarini ediyor. Hatta en ilginci, taksiyle onunden gectiginizde soforunuzun trafik mirafik dinlemeksizin, kasla goz arasinda bir wai yapmasi ;) (Wai= Taylandlilarin selamlasma sekli, yani elleri birlestirip yuz hizasina getirip kafanizi azcik egmek, yukaridaki linke tiklarsaniz resimli ve detayli ingilizce bilgi edinebilirsiniz).

Gene Erewan Shrine ile ilgili baska bir bilgi ise, zamaninda kadincagizin biri islerinin duzelmesi icin gelip bir adakta bulunmus, dilegi gerceklesirse Ruh Evinin onunde geleneksel tay dansi yapacakmis. (artik buraya Ruh Evi demek bile zor, resmen minik bir magbet islevi goruyor). Bangkok'a gitmis olanlar zaten hatirlar, Erewan Shrine tam sehir merkezinde buyuk alisveris merkezlerinin kesistigi bir kosede, ve o kose butun gun ana baba gunudur. Gecerken iki dakika durup dua edenler, dilekte bulunanlar, merakli gozlerle seyreden turistler, resim ceken japonlar ve iki tarafinda metrelerce yasemin taci satanlar, kostumler giymis bekleyen danscilar, Bangkok'un vazgecilmez bir parcasini olusturuyor.

Ben gormedim ama internette gezinirken bir yerde okuduguma gore, Birlesmis Milletlerin New York'taki genel merkezinin bahcesine Tayland tarafindan bir Ruh Evi hediye edilmis :)


Tayland'a geri donecek olursak, eski Ruh evlerini ne kirabiliyorsunuz, ne de oyle cope atabiliyorsunuz. Genelde bu minik evlerin toplandigi belli yerlere getirip oraya birakiliyormus, veya baska bir yerde de tapinaklarin bahcelerine birakildigini okudum.

Daha once de soyledigim gibi inanc meselesi Tayland'da cok ciddi bir konu ve gercekten de bununla dalga gecilmesi de hos karsilanmamaktadir. Phi'lerden bahsetmek ise resmen şom agizlilik yapmaktir. Cok rastlanilan ayrintilardan biri de, neredeyse herkesin boynunda bir amulet tasimasi, dukkanlarin yuksek bir kosesinde beyaz tebesirimsi birseyle cizilmis yazilmis dualar, hatta taksilerin ve arabalarin bilumum erlerinde bilgeligi ve kutsanmisligi ile bilinen buyuk rahiplerin heykelcikleri veya Brahman rahipler tarafindan cizilmis beyaz resimler... butun bunlardan da anlasilabilecegi gibi bu isin sakasi yok..


Bizim nazara ve kem goze olan inanisimizla her yere astigimiz nazar boncuklari aslinda cok da farkli degil sanki, ne dersiniz? :)


-------------
Tay inanclarini anlatan guzel bir ingilizce site: http://www.thaiworldview.com/bouddha/animism.htm

How to Build a Spirit House :) : http://www.bangkok.com/shrines/spirit-houses-diy-guide-to-spirit-houses.html

Daha fazla Ruh Evi resimleri: http://www.myspirithouse.com/InThailand_1.htm

Resimlerini kullandigim siteler:
http://www.thaiwebsites.com/erawanshrine.asp
http://fr.wikipedia.org/wiki/Image:ThaiMaisonDesEsprits.jpg
http://www.thaiwebsites.com/thai-spirit-houses.asp
http://www.evileyebead.com/Evil_Eye_Bead_Gallery.htm
http://www.thailandlife.com/car.html

Tuesday, November 6, 2007

Gonlum Bruges'de kaldi (belki de midem?)


Evet, farkindayim yukaridaki baslik pek bir garip durdu dimi simdi ? :)

Benim gibi surekli Bruges'de yasamanin ne kadar da sikici oldugundan bahsedip duran birisinin hopalaa ben bruges'u cok ozledim demesi de nerden cikti simdi diyeceksiniz. Ne demisler, yigidi oldur hakkini yeme! E yok mu benim Bruges'de ozledigim veya cok sevdigim seyler... Var ki ne var :)

Efendim, bir kere minicik bir sehir olusunu, arnavut kaldirimlarini, Saruman'in Kulesini (yani Belfort), yagmur camur demeden turist akinina ugramasini, suratsiz ve kaba garsonlarini tabiiii ki de ozledim desem yalan olacak :D

Amaaa, mimarisini, kokan kanallarini, bahar geldimi daracik sokaklarda her pencerede cicek gormeyi, carsamba gunu kurulan pazarinda satilan tavuk cevirmeyi ve 'geeel geeel domatese geeeel' diye bagiran pazarcilarini, alisveris sokagini (x2), evimizi, bisiklete binmeyi veeeee asil konumuz olan Sarkutericimizi ve Dondurmacimizi coooooook ama coooook ozluyorum !!

Bazen hala dusunuyorum, Ilker'le ben Bruges'de kolestrol krinize girmedik ya, valla iyi yirttik (kolestrol krizine gireni de ilk defa duyuyorum?? ne demekse :P) Sabah aksam, abartmiyorum seremoni seklinde sarkuteri ve peynir yedik bir sene boyunca.. ama ne yedik!! anlatirken bile agzim sulaniyor :D Ha simdi yemiyor muyuz? Yiyoruz ama bulamadik ki bizim sakuterici gibisini burada, agzimizin tadiyla bir peynir, bi salam alamadik gitti su Bruksel'de valla :( cok mutsusuz coook hic sormayin (valla saka degil!). Dediler, Rob guzeldir, Rob muhtesemdir.. (Rob Bruksel'in meshur gurme marketi, yabancilar tarafindan cok ragbet goruyor) Ama yok kardesim, bizim Bruges'de yedigimiz brie de chevre peynirinden bruksel'de hicbir yerde yok!! (of cok igrenc geldi kulagima su yazdigim cumle).

Neyse, ben lafı daha fazla uzatmadan size bizim sarkuterici'den bahsedeyim azcik:



Dukkanin disaridan resmini cekmeyi unutmusum da, posetinden ismini ve adresini gosteriim size bari :)

(Biz bu sarkutericiye Bizim Adam diyoruz bu arada)

Bizim adam inanilmaz biri valla.. Gene birgun kapisinin onunde kuyrukta beklerken (evet cok sik rastlanilan bir manzara), onumde konusulanlara kulak kabartinca ogrendim ki, bizim adam Bruges'deki michelin yildizli tek restoranda sommellier imis zamaninda, sonrada iste acmis kendi dukkanini. Inanilmaz guzel peynirler, salamlar, jambonlar, receller, saraplar, biskuviler... akliniza delicatesse olarak ne gelirse o minicik dukkanda valla satiyor hepsinden :)


En guzeli de, sattigi butun urunleri o kadar guzel anlatiyor ki, valla sirf midenizi degil beyninizi de doyuruyor masallah :D "bahar aylarinda daglarda otlanan inek sutunden yapilmistir", "su kadar metrekareye su kadar hayvan sunlarla beslenerek elde ediliyor bu jambonlar". Valla sayesinde baya bir peynir-salam kulturumuzu genislettik biz de :P

Isini severek yapmasinin bende uyandirdigi buyuk hayranlik ve mutluluk ise apayri bir konu :) (e sanirim pek rastlamadigimiz bir durum soz konusu olunca boyle agzimiz acik seyrediyoruz hayran hayran). Oyle profesyonelce yaklasiyor ki isine, bir aksam ustu arkamizda inanilmaz bir sira olustugu icin, Ilker yardim edeyim de daha fazla uzamasin bizim isimiz diye aldigimiz peynirleri ve salamlari posete koymaya basladi.. Aaa :) olur mu hic?? hepsinin dokusu farkli, posete koymanin bile bir adabi var, sert peynirler en alta, dokusuna gore salamlar ve yumusak peynirler ustlere yerlestiriliyor :))


*****

Ankara, 13 kasım 2007


Haftada en az bir kere ugruyorduk sarkutericimize. Artik neyi seviyoruz, neyi en son aldik, hepsini biliyordu bizim adam. Bugun ne alsak dedigimiz anda damak tadimiza gore hemen birseyler tavsiye ediyordu.. ve inanin bir senedir gitmedik, ama hala neyi sevdigimizi cok iyi hatirliyor :)) Valla cok hosuma gitti, sanirim yasanmisligin bir gostergesi oluyor ve insan bir yere ait olmus olmaktan cok buyuk mutluluk duyuyor... eee, insan sosyal bir hayvandir eninde sonunda :)

Gene aklima gelen seylerden biri: her alisveriste,bizim adamin "ooo simdi bu peynirleri soyle guzel bir kirmizi sarapla yersiniz aksama" deyisi ve bizim de tabi tabi deyip, herseferinde yanina guzel bir cay demlememiz de ayri bir komediydi valla :D Tam alaturka sarkuteri/peynir sofrasi :P eheheheh.. Ama valla cayla da cok guzel gidiyor.. ben sarap icince hemencecik mayisiyorum, hele evde olalim oo hemen sizma moduna geciyorum :(

Daha fazla reklama gerek yok, bu sefer arabayla degil de trenle gitmistik bruges'e ve bir saatlik sicacik bir tren yolculugu ile evimize donmemize ragmen bizim adam once hmm cok da sicak trenler, acaba bozulur mu diye dusune duruken, biz gider gitmez yeriz zaten dedikten sonra gitti, guzel bir isi gecirmeyen bir poset buldu, herzamanki gibi guzel guzel donmus dana etini dilimledi incecik ve oyle guzel sardi ki eve geldigimizde hala cozulmemisti et :)) Bir dahaki sefer geldiginizde soyleyin bana et ne durumdaydi bruksel'e vardiginizda diye de tembihledi :)


Bizim adam ve sarkuteri dukkani hakkindaki yazimi baya stresli bir sekilde yaziyorum aslina bakilirsa.. Ilker'den ozellikle bu yazimin simdiye kadar yazdigim en guzel yazi olmasi konusunda istek geldi, ama ben istedigim kadar buradan ovguyle soz edeyim, siz kendiniz bir kere o dukkandan iceri adim attiginiz anda bizimle hem fikir olmamaniz mumkun degil bence :)

Elimde bir de aldigimiz carpaccio'nun resmi vardi ama, kendi bilgisayarimda olmadigim icin resmi daha sonra eklerim :( (internetten buldugum resimlerin hicbiri karpaçio'ya hakkini vermiyor zaten!)

Midesinin sesini dinleyen asli :)

Wednesday, October 24, 2007

Cin yemek icin Anvers'e gidilir

Uzun zamandir cin yemegi yememistik gene ve Zeynep'in gelisini de firsat bilerek gecen pazar aksami haydin Anvers'e gidelim dedik :).

Anvers'teki cin mahallesini kesfimiz, Bruj'de denedigimiz butun cin restoranlarinin kotu olmasi ve "yahu hic mi guzel cin lokantasi yok bu memlekette?"diye hayiflanirken, belcika rehberlerinden birinde Anvers'in kucuk cin mahallesini okumamiza borcluyuz (duyan da kocaman bisi sanacak, garin arkasinda aslanli bir sokak sadece). Bizim de nasil bir cin yemegi cektiyse canimiz, bastik gittik Anvers'e gene yagmurlu bir aksam ustu (muhtemelen yagmurluydu ve muhtemelen bir aksam ustuydu... attim ama tutma orani %90 :D)

Anvers'teki aslanli cin sokaginda adim basi cin ve asya lokantalari olmasina ragmen biz kedinin kasap vitrinine yapismasi misali dayadik kafamizi, lokantalarin icine bakiyoruz.. hani belki denemeden de sirf bir bakisla anlariz hangisi iyi hangisi kotu diye :D Nitekim.. anladik valla :)))


Bir cin lokantasinin otantik cin yemegi yaptigini vitrininden nasil anlarsiniz dersimize hosgeldiniiiz :P. Efendim, eger musterilerin cogu cinli ve menusunde veya kapisinde birsuru cince yaziyorsa, hic supheniz olmasin, o lokanta iyidir :D . Denenmis ve onaylanmistir :)))
E genelde yabanci mutfaklar bulunduklari ulkenin damak tadina bir sekilde uyum sagliyor ve sundugu yemekler alistigimiz veya bekledigimiz gibi olmuyor heryerde... Eminim cin'e gitsek cok zorlaniriz ilk basta.. "ama bu benim yedigim pekin ordegi deeel kiii" diye garsona mizmizlaniriz bir de abidik gubidik bir pekin ordegi getirdiginde :P. Benimki de misal hani.. bir pekin ordegi ne kadar farkli olabilir ki diyecegim ama ben buna benzer laflarimi genellikle yutarim.. "Hmm evet, olmamis bu" sozum pek bir meshurdur :P..

Herneyse, eger caniniz guzel bir cin cekerse, Anvers'teki Oriental Delight restoranini siddetle tavsiye ederiz.. Pazar aksamlari da aciktir haberiniz ola :)

Bi de bizim favorimiz, Salt and Pepper Prawn cok guzeldir... bana bir porsiyon yetmiyor valla :(


Gitmek isteyenler icin:
Anvers Merkez tren istasyonunun hemen arkasinda, Anvers hayvanat bahcesine giris tafafindaki meydanin (otobus duraklari var) hemen karsidinda kocaman bir modern bina var (turuncumsu). Gari sirtiniza aldiginizda, o binanin solunda aslanli bir sokak var.. iste oradan giriyorsunuz ve sag kalidirimda epey ileride Oriental Delight lokantasini goreceksinizzz.. Bir suru baska lokanta var bu sokakta, biz digerlerini denemedik bile.. ama icinde en cok kendi vatandasi olan burasiydi :) Pisman degilizzz !!!